ESKİ DİYARBEKİR’DE DOĞUM TELAŞESİ (1)

Birsen İnal

                            

Bugün sizleri Eski Diyarbekir’de doğum esnasında yaşanan tatlı telaşeye götüreyim istedim.  İsterseniz sözü çok uzatmadan hemen sancı odasına gidelim…

QAYNANA ÇİMDİĞΠ

 -Qız ana gelinin sancısi başladi.

-Yox vî, daha sanci nerde, sen nerde? Bu qaynana çimdiğidir.

-Ne bileyim ben kıvır kıvır kıvranî fıqara.

-Ona söle sanci gelende nefesini tutsun, karnına doğri versin. Başıni da güzelcene ört, qondağ başi bağla ki melekler yardımına yetişsin. Hem de o çitiden yüzünün terini silsin ki yüzündeki kelef melef ne varsa gider, yüzi patisqa gibim olır Vallah. Sanci çekene töktığî ter ilaç gibimdir. Ben yüklî kalanda yüzüme kelef atî, îr ibret olîyam. Sanci ögündeken o  terden yüzümi siliyem hêç bî şê qalmî.

-Bî yaş daha böyük oldım çünki bî şê daha öğrendim.

-Biz babandan barabar ebeyi getirmeğa gidağın. Akşam oldi baban tek gêtse ebe dünyada gelmez.

-Sen de têz gêt Fatma xanımi çağır, biz gelene qeder yanızda kalsın.

-Geldim geldim qomşî, sesizi işittim anladım bî durum var, geldim.

-Qurban sahan sen muqêyit olasan biz gelene qeder, bunar nehşidirler, ne yapacaxlar ne êdecaxlar bilmezler.

-Gözün arxada kalmasın, sen gêt işên bax anam, ben burdayam.

-Her zaman sen benim imdadıma yêrişisen, Xızır Aleyhüsselam’da senin imdadan yêrişe, qarî qarî sen hêç darda qalmîyasan. “Ev alma, qomşî al.” sözi boşuna değil.

-Oy oy sancısî tuttî, gel qızım gel belin ufaliyam, Allah bilî ama oğlan doğacağ, çümkî oğlanın sancısi bele vurur, insan edemez ki nefes ala, qızın sancısi da qasıxta olır, seyrek seyrek gelir. El benim elim değil Fatma anamızın eli ola, Allah seni bî ağrida bî sancida qurtara.

-Âmin âmin Allah kimseyi o dar qapîda bıraxmiya.

Doğum olayı gerçeküstü bir olaydır. İnanılması çok zor. Allah’ın bir mucizesidir. Allah o anda kadına öyle bir güç veriyor ki bedenini parçalayarak tamamiyle kendi gücüyle ve zorla dokuz ay karnında taşıdığı, canıyla kanıyla oluşturduğu bir parçayı bedeninden ayırarak yavrusunu dünyaya getiriyor.

Eskiden Diyarbekir’de evde yapılan doğumlar tercih edilirdi. Ancak ebe ilk muayeneden sonra doğumun zor olacağını, hastanede yapılması gerektiğini söylerse doğum hastanede olurdu. Melahat ebe, Satberg ebe, Bahtiyar ebe, Mecbure ebe, Kıbrıslı ebe, Adalet ebe ki -Bağlar, Peyas ve Yeniköy’ün yüzde sekseninin ebesidir- gibi çok ünlü ve işin ehli ebelerimiz vardı. Bunların dışında mahalle ebeleri dediğimiz diplomasız, alaylı ebelerimiz de vardı. Bağlar semtinde oturan Gewrê ebe, Saray kapısında oturan Zeynep ebe ve en ünlüsü rahmetli Heci Xanım alaylı ebelerimizdendi. Heci Xanım, kendi semtinde sayısını kendisinin bile bilmediği çok sayıda çocuğun ebesi, işinin ehli nur yüzlü bir bayandı. Doğum vakalarında yanılgısı yok gibiydi. İlk muayenede bebeğin saat kaçta olacağını söyler ve o saat asla şaşmazdı. Hatta umutsuz doğum vakalarını bile başarıyla *gerçekleştirirdi.

Ebe hanımlar taksisiz doğuma gitmezlerdi, taksinin kıt olduğu dönemlerde bile hasta sahibi ne yapar eder taksi ayarlar ebe hanımı almaya giderdi. Taksiden önce ebe hanım faytonla evinden alınır ve bırakılırdı. Ebe odaya girdiğinde hastanın yanında mutlaka aileden bir bayan bulunurdu. İlk muayeneden sonra eğer doğum olayı başlamışsa sıcak su hazırlanır öte yandan batıl inanç olsa da doğum kolay olsun diye doğum sürecinde evin çeşmeleri açık bırakılır, kollar bağlanmazdı. Sancı sık değilse gebe kadının koluna iki kişi girerek yürütürdü. Sancılar sıklaşınca gebe kadın yatırılarak yardımcı bayanlarca sürekli moral verilip karnına basılır ve kasığı çekilirdi. Bebek dünyaya geldiğinde eğer ağlamazsa kıçına vurulur ya da ayaklarından tutularak sallanırdı. Bebeğin ilk ağlama sesiyle evde bulunan yakınlar sevinçle odaya doluşarak kesilen göbeğin üstüne epeyce bahşiş atarlardı. Bahşiş bebeğin erkek ve kız oluşuna göre değişirdi.  Doğan erkek çocuk ise ebenin de ailenin de keyfine değme gitsin. Doğumdan sonra bebeğin êşi yine annenin zorlamasıyla düşer, eğer düşmezse ebe elini zeytinyağıyla iyice yağlar göbek bağından tutarak êşi çıkarırdı. Êş, kanlı bir kitle olduğundan kedi ve köpeklerin yeme olasılığı göz önünde bulundurularak evden uzakça ayak basılmayacak bir yerde toprağa gömülürdü. Êş gömme konusuna çok dikkat edilirdi. Çünkü bebeğin eşini kedi yerse o bebeğin kedi gibi, köpek yerse köpek gibi, eşek yerse eşek gibi olacağı inanışı çok yaygındı.

Göbek kesme çok önemliydi hem sağlık açısından hem de fiziksel görünüm açısından. Ebe ölçüyü tam almalı ne kısa ne uzun kesmemeliydi. Kısa kesilirse göbek bağlanırken zorluk çekilir, iyi bağlanmadığı zaman bebek ölümüne neden olurdu. Uzun kesildiği zaman ise bebeğin göbeği dışarı doğru çıkıntılı olur, pırtlamiş göbek denilirdi. İşinin ehli olan ebe, el çabukluğuyla bir eliyle çocuğun göbek ve eşi arasında yaklaşık bir karışlık boşluk bırakarak, diğer elini göbek çıkıntısının üstüne bırakır ve besmeleyle göbeği keserdi. Ebe kesilen göbek bağını ikiye katlayarak iple sıkıca bağlardı. Bu bağlama maharet isterdi. Her ebe bu konuda aynı mahirliği gösteremediğinden “Falanca ebenin üstüne göbek kesmağ ve bağlamağ heram olsun, dêyisen belki fincandır mübarek.” derlerdi. Göbek bir hafta sonra kurur bağlandığı yerden düşerdi. Çocuk kız ise göbeği kendi evlerinde dikiş makinesinin ya da çeyiz sandığının çekmecesine konur evcimen ve eli hünerli olsun, erkek ise medresenin ve ya okulun bahçesine gömülür okusun adam olsun, âlim olsun diye. Eğer ki bebeğin sanatkâr olması isteniyorsa dede ve ya baba tarafından o sanatkârın dükkânında saklanırdı.

Bebeğin ilk banyosu ebe tarafından yaptırılır, mevsimine göre bebe basması ve ya bebe pazeninden dikilen zıbın giydirildikten sonra en alta kundak ve kol bezi, kundağın üstünde iç kundak, muşamba, muşambanın üstünde ketenbelaş, patês veya Japonbezinden yapılmış çocuk bezi, dörde katlanmış mermerşahtan yapılan arabezi (apışarası bezi) konseptinden oluşan kundak takımıyla deyim yerindeyse sıkı bir paket yapılırdı ki bir yeri eğri büğrü olmasın. Bebeğin başına şübara denilen bir başlık takılarak anlı çıkık olmasın diye de üçgen tülbentle sıkıca bağlanırdı. Son olarak da boynuna iğne ardı nakışıyla “Sevin ama öpmeyin.”  diye yazılı beyaz patiskadan önlük takılarak kundaklama işi tamamlanmış olurdu.

 

Şen ve esen kalın ama n’olur yüreğiniz Diyarbekir’de kalsın.

 

*ÖZÜMSEN DİYARBEKİR Birsen İNAL Lis Yayınevi

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.