Felsefe Öldü, Yaşasın (Hazır) Felsefe!

Mustafa Nesim Sevinç

Bir zamanlar “düşünmek” vardı. Şimdi yalnızca “düşünülmüş şeyleri paylaşmak” var. Her sokakta bir Nietzsche, her kafede bir Sartre türedi. Sosyal medya, “derin düşünceler” mezarlığına döndü. Gerçekten düşünenlerin sayısı azaldı ama düşünen gibi yapanlar çoğaldı. Felsefe artık bir disiplin değil, bir görünüm biçimi. Bugünün trend sorusu şu: “TOP IN filozof kim, dünkü TOP OUT listesinde kim var?” Felsefe, algoritmaların elinde bir “kişisel marka” haline geldi. Artık mesele “ben düşünüyorum” değil; “ben, düşünüyormuş gibi görünmekte ne kadar başarılıyım?”

Yeni çağın düşünürü, elinde kahve bardağıyla poz verirken “varoluş”u filtreliyor. Instagram biyoları “Sartre ruhu, Nietzsche kalbiyle” dolu ama içlerinde yalnızca kafein var. 2023 model “felsefe yapma” kiti her yerde. Pastoral giriş: “Rüzgârın şefkatiyle savrulan yapraklar, varoluşun anlamsızlığını fısıldıyor…” (Otobüs durağında aklına gelmiş olabilir.) Ünlü alıntı (bağlam dışı): “Nietzsche demiş ki: Tanrı öldü.” (Gerçi bunu bir H&M tişörtünden hatırlıyor olman da mümkün.) Zorlama güncel bağ: “Kırmızı Oda dizisindeki karakter Kierkegaard’ı anlatıyor.” (Hayır, anlatmıyor.)

Felsefenin “öldüğü” her dönemde, onun mirasını yağmalayanlar sahneye çıkar. Bugün de aynı yerdeyiz. Schopenhauer’ı “karamsar influencer” sananlar, Kant’a “o da mı Youtuber?” diyenler çağında yaşıyoruz. Felsefe ölmedi, sadece ambalaj değiştirildi; içi boşaltıldı, “minimalist” tasarımla yeniden paketlendi ve “tüketilebilir içerik” olarak piyasaya sürüldü. Sorun şu ki, hazıra dağ dayanmaz. Gerçek düşünce, algoritmanın sığ ekranında değil, sessizliğin derinliğinde doğar.

Kant, “Aydınlanma, insanın kendi aklını kullanma cesaretidir” derken, bugün çoğumuz aklımızı başkalarının cümleleriyle kiraya veriyoruz. Başkalarının sözleriyle filozofluk oynayan bir çağda, düşünmek artık bir cesaret değil, bir delilik biçimi. Fakat yine de umut var. Çünkü düşünce, tıpkı tozun arasından filizlenen ot gibi, her baskı döneminde yeniden yükselir. Gerçek filozoflar artık kürsülerde değil, sokaklarda, kütüphanelerde, kendi sessiz odalarında. Felsefe, şatafatlı kelimelerin değil, içtenlikli sorguların işidir.

Hazır felsefe çağında en büyük direniş, hazır düşünmemektir. Sloganlardan, repliklerden, “derin” alıntılardan sıyrıl. Kendi cümleni kur. Kendine düşünme izni ver. Çünkü düşünmek zordur, ama özgürleştiricidir. Düşünmemek kolaydır, ama uyuşturucudur. Bugün herkes “felsefe yapıyor”, ama çok azı düşünüyor. Ve belki de tek gerçek soru bu: “Ben, gerçekten düşünüyor muyum; yoksa düşünülmüş olanı mı tekrarlıyorum?”

Eğer bir gün etrafındakiler sana “Filozof musun?” diye sorarsa, gülümse. Ve de ki: “Hayır. Ben sadece uyanık bir okurum; uykuda olanları izliyorum.”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.