Özgür eş yaşam üzerine seri bir yazıya başlıyoruz.
Özgürlük, kendinden, var olan gerçekliğinden özgürleşmeyle beraber, karşılıklı bir varoluş zemininde anlam bulan bir eylem halidir. Özgürlük, yalnızca zincirlerinden kurtulmuş bir bireyin değil, zincirsiz ilişkiler kurabilen bir zihnin ürünüdür. Bu bağlamda “özgür eş yaşam”, yalnızca kadın ve erkeğin birlikte yaşama biçimi değil, aynı zamanda zihinsel özgürlük temelinde kurulmuş bir varoluş ortaklığıdır.
Uygarlık dediğimiz yapının tarihsel seyri, çoğu zaman zihinsel tutsaklığın kurumlaşmasıyla şekillenmiştir. Modern birey, görünürde özgürlük talepleriyle donanmış olsa da, ilişki biçimlerinde çoğunlukla bağımlı, egemen, rekabetçi ve sınıfsal kalıplara hapsolmuştur. Oysa eş yaşam; ne bir teslimiyet, ne bir yarış, ne de bir tahakküm ilişkisidir. Eş yaşam, kendini zihinsel olarak özgürleştirmiş iki varlığın, birbirini dönüştürme değil, birlikte dönüşme zeminiyle buluştuğu özgür bir alandır.
Zihinsel Özgürlük ve Toplumsal Yansıması
Özgür toplumun mayası, özgür bireylerin kurduğu ilişkilerde saklıdır. Bu bireyler; zihinsel olarak bağımsız, kendi öz değerine ulaşmış, başkasının özgürlüğünü tehdit etmeyen ama birlikte olmanın çoğulluğunu anlamış varlıklardır. Zihinsel özgürlük, sadece bilgiye ulaşmak değil, zihnin bilgiyle kurduğu ilişkiyi sorgulayabilmesidir. Bu sorgulama, bireyin kendini yeniden üretme kapasitesini doğurur. İşte tam bu noktada, eş yaşam kavramı, bir karşıt cinsle değil; karşılıklı bir farkındalıkla kurulan yaşamın kendisi olur.
Özgür eş yaşamın en temel düşmanı, iktidarın zihinsel kodlarıdır. Bu kodlar; kadın ve erkeği kalıplara sıkıştıran, ilişkiyi denetim altına alan, duyguları hiyerarşiye tabi kılan anlayışların zihne sinmiş tortularıdır. Zihinsel iktidar, sadece yönetenin değil, yönetilmeye alışmış olanın da içselleştirdiği bir bozulma biçimidir. Bu bozulma, yaşamın kendisini doğal ve özgür bir akıştan koparır; onu statik, şematik ve iktidar merkezli bir düzleme iter.
Eş Yaşamın Görünür Olmasında Cinsiyetin Yeniden İrdelenmesi
Cinsiyet, doğuştan gelen bir biyolojik farklılık değil, tarihsel süreçte ideolojik olarak biçimlendirilmiş bir kurgudur. Kadın ve erkek, cinsiyetin iktidar mekanizmaları tarafından şekillendirilmiş temsilleri olarak, çoğu zaman rollerini sorgulamadan yaşarlar. Özgür eş yaşamın kurulabilmesi için, bu rollerin sorgulanması şarttır. Kadın ve erkeğin zihinsel olarak cinsiyet rollerinden arınması, ilişkilerin özsel bir zemine kavuşmasına olanak tanır. Bu da ancak iktidar eksenli yaklaşımlardan, sınıfsal ayrımlardan ve dayatmalardan arınmış bir zihinsel devrimle mümkündür.
Zihinsel Sapma: Uygarlığın Çöküş Hikayesi
Yaklaşık 5000 yıllık uygarlık tarihi, aynı zamanda zihinsel sapmanın da tarihidir. İktidarın, erkek egemenliğinin ve sınıfsal tahakkümün norm haline gelmesiyle birlikte, insan ilişkileri bozulmuş, yaşamın doğal akışı bastırılmış, anlam parçalanmıştır. Oysa uygarlık öncesi dönemlerde, insan zihni ve toplumu daha barışçıl, üretken ve uyumlu bir düzlemde var olmuştur. Bugün bu dengeyi yeniden kurmak için, zihinsel sapmaya uğrayan düşünce kalıplarının sökülüp atılması, yerine özgürlük, eşitlik ve ortaklık temelinde bir bilincin açığa çıkması gerekmektedir.
Yaşamın Ortaklaşması ve Paylaşımın Enerjisi
Paylaşmak, birlikte yürümektir. Gerçek bir paylaşım; zihinsel baskıdan, tek taraflı dayatmalardan, iktidar oyunlarından arınmış bir ilişkiler düzleminde mümkündür. Eş yaşamın anlamı da burada yatar: iki bireyin kendi bütünlüğünü koruyarak, bir aradalık içinde yeni bir anlam kurması. Dayatma, sadece fiziksel bir baskı değil, zihinsel bir şiddet biçimidir. Dayatma olan yerde özgürlük yoktur; özgürlük olmayan yerde ise gerçek eş yaşam kurulamaz.
Özgür Eş Yaşamın Toplumsal Vizyonu
Özgür eş yaşam, sadece bireysel bir kurtuluş değil, toplumsal bir devrimdir. Bu yaşam biçimi, insanlığa neşe, güven ve derinlik kazandırır. Zihinsel olarak özgürleşmiş bireyler, ilişkilerini bir tahakküm alanı olarak değil, birlikte gelişimin zemini olarak görür. Bu zeminden doğan toplum, hakikate daha yakın, yaşama daha açık, birlikte var olmaya daha yatkındır. Özgür toplum, işte bu ilişkiler düzleminin doğal sonucudur.