Gözlerinde susan ışık

Bêjdar Ro Amed

Bazen biri gelir, anlatmadan anlatır kendini. Konuşmaz ama tüm varlığıyla duymayı bekler. İçinde yankılanan o derin sessizlik duyulsun ister. Görünmek istemez ama görülmediğinde incinir. Bir bakışla sarılmak ister dünyaya, ama gözler çoğu zaman başka yönlere dönüktür. Ve ne gariptir… O derinlerde, tam da dokunulmak istenen yerde, çok ince bir perde vardır. Görünmez. Kalkmaz. Kalkmış gibi yapar ama yerinden kıpırdamaz. Sanki her şey hazırdır; kelimeler, duygular, hatta niyet bile… Ama o perde, o görünmez sınır, geçit vermez. Dünya gerçektir. Yaşam gerçektir. İlişki gerçektir. Paylaşmak, yakınlaşmak, açılmak ve kapanmak… Bunların hepsi hayattandır.

Ve bazı şeyler vardır ki, istense bile dokunulamaz. Kalbin uzandığı yer, bazen fiziksel adımlarla yakalanamaz. Çünkü anlam, sadece düşünmekle değil, bütünü görmekle başlar. Ama ne kadar yakınız bu bütünlüğe? Ne kadar içinde, ne kadar dışında?

Kimse Duymuyorsa, Sessizlik Bir Cevaptır

Her yer sesle dolu. Ama o seslerin arasında kaybolan bir şey var: duyulmak. Herkes konuşuyor, ama kimse duymuyor. Ve bir noktadan sonra sessizlik kendiliğinden oluşmuyor; zorunlu bir iç çekilme hâline dönüşüyor. Sanki varlık, dışarıya kapanıp içeriye gömülüyor. Anlatılamayan, duyulamayan ve bir süre sonra adı bile unutulan duygular birikiyor. Ve o suskunluk, sadece susmak değil artık; çığlık atmamak için sessiz kalmak hâline geliyor. Birileri hâlâ seni duysun istiyorsun belki. Ama her yeni hayal kırıklığı, duyulma isteğini biraz daha içeri çekiyor. Zihinsel bir yorgunluk değil bu — varoluşsal bir geri çekilme.

Ve işte tam o noktada başlıyor: Gözlerinde bir ışık yanıyor ama konuşmuyor. Susan ama sustukça derinleşen bir ışık bu. Bir varlık, dilin ötesinde kendini anlatıyor.

Görülmemek Değil, Görmemenin Ta Kendisi

Gözlerin açık. Ama kimse bakmıyor. Baksa da görmüyor. Görse de anlamıyor. Ve bir noktadan sonra bu fark edilmeme hâli, bir yokluk değil — yanlış var edilme hâline dönüşüyor. Herkes yüzeyde kalıyor. Derinliğe inmiyor. Oysa derinlik, çağırılmadan açılmaz. Zorlanmaz. İzin ister. Derinliğe izin vermek, bir seçim değil; bir teslimiyettir. Zihni susturup, anlamaya değil duymaya yönelmektir. Ve bu, herkesin yapabileceği bir şey değildir. Çünkü derinliğe inmek, kendine susmak ve sadece orada, hiçbir şeye tutunmadan durabilmektir. Kendi suskunluğunda boğulmadan… Sadece izleyerek… Kendini ilk kez gerçekten görmektir.

Görünmeyen Ama Geçilmez Olan

Her şey tamam gibi. Duyulmuş, anlaşılmış, içe dönülmüş… Ama hâlâ bir şey eksik. Çok ince bir şey. Bazen fark edilmez. Ama geçilemez de. İşte bu noktada giriyor hayatımıza o ince şey: Perde. Ne kalın, ne görünmez. Ama bir türlü açılmaz. Kalktı sanılır, ama oradadır. Geçildi sanılır, ama geçilmemiştir. Ve insan, her şeyi çözmüşken bile bir türlü o derin berraklığa varamaz. Dert etmek başlar. Neden kalkmıyor bu perde? Neyi eksik yaptım? Nerede yanlışım var? Ama bazen mesele, yanlışta değildir. Çünkü her şey zihinle çözülmez. Her şey düşünülerek aşılmaz. Bazı şeyler sadece sezilir. Ve işte burada başlar asıl fark: Dert etmek değil, sezmek gerekir. Çünkü dert etmek, zihnin kapanışıdır. Sezmek ise farkındalığın açılmasıdır. “Bu perde burada neden var?” diye değil, “Bu perdeyle nasıl birlikte kalabilirim?” diye sorulmalıdır. Zira bazı perdeler, üzerine gitmekle değil, göz göze gelmekle kalkar.

Enerji Alanındaki İncelik

Ve bu an geldiğinde, zihin sessizleşir. Ama enerjide hâlâ bir şey kalır. Çünkü her şey düşüncede olmaz. Bazı izler vardır ki, enerjiye siner. Bedenin içine çöker. Sesin tonuna, bakışın yönüne, bir kelimenin titreşimine bulaşır. Enerji alanındaki incelik, tam burada başlar. Hiçbir kelime söylemeden, sadece bir titreşimle… Bir alan oluşur: Ya yakınlaştırır, ya uzaklaştırır. Ya açar, ya kapatır. Ve bu alan, bilinçli farkındalıkla hissedildiğinde, insan ilk kez gerçekten temas eder. Bir insanın enerjisini dinlemeyi bilen, onun sözlerine ihtiyaç duymaz. Bir suskunluğun ne söylediğini anlayan, çığlığa gerek duymaz. Bir varlığın derinliğini hisseden, yüzeyde oyalanmaz. Ve işte o zaman… Gözlerdeki susan ışık konuşmaya başlar. Ama sesi yoktur. Çünkü hakikat artık sesle değil, varlıkla duyulur.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.