Gülümsememi Çalanlara İthafen

Mustafa Nesim Sevinç

Yüzümdeki gülümsemeyi kim çaldı? Dün meclisteki kavga mı sildi onu? Yoksa zam haberiyle gelen o soğuk açıklama mı? Belki de ikisi birden… Yarın henüz gelmedi ama bugün bile “Acaba yarın ne olacak?” diye düşünmekten gülmeyi unuttuk.

Her dili konuşamam belki ama her dilde gülümseyebilirim, diyordum… Sonra o görüntüler geldi aklıma: Milletvekilleri birbirine giriyor, yumruklar havada. Orada hangi dil konuşuluyor acaba? Kavga dili mi, yoksa “siyasi mesaj” mı?

Peki ya sizin gülümsemeniz? 12 Eylül sabahının gri havasında mı, yoksa 2001 krizinde market raflarının önünde mi kayboldu? En son 2013’te Gezi Parkı’nda mı gördünüz onu? Yoksa 15 Temmuz sonrası “birlik beraberlik” nutukları dinlerken mi buharlaştı? Belki de en son 2023 seçimlerinde, sandık başında kayboldu, kim bilir?

Memleketçe bir türlü yakalayamadığımız bir mutluluk var ama siyasetçiler her seferinde “İşte şimdi gelecek!” diyor. Muhalefet “Geliyor!” diye bağırıyor, iktidar “Zaten geldi!” diye ısrar ediyor. Ama biz hâlâ kapıya bakıyoruz. Acaba mutluluk, İstanbul–Ankara hızlı treninde mi gecikti, yoksa Kanal İstanbul proje dosyalarının arasında mı kaynadı?

Ekranlarda “büyüme” nutukları atanlar, “Şahlanan ekonomi!” diye övünürken, biz de “Acaba hangi ülkenin ekonomisinden bahsediyorlar?” diye düşünüyoruz. “Yeni ekonomik model” deniyor ama eski sorunlar aynı. Çünkü şahlanan tek şey, faturalar ve fiyat etiketleri. Cüzdanı açıyorsun, içinden “Kredi çekmek ister misiniz?” diye bir not çıkıyor. Banka hesabına bakıyorsun, “Nerede hata yaptım?!” sorusuyla baş başasın.

Siyaset sahnesi ise tam bir dizi seti gibi. Bugün “tarihi ittifak”, yarın “tarihi kavga.” Partiler birleşiyor, ayrılıyor, isim değiştiriyor. Vatandaşsa düşünüyor: “Acaba benim oyum da birleşip ayrılsa, belki değeri artar mı?” Muhalefet “Erken seçim” diyor, iktidar “Yok öyle bir şey” diye gülüyor. Sonra anketlere bakıyoruz, herkes kendi anketinde birinci. Hangisine inanacağımızı şaşırdık. Belki de gerçek sandıkta değil, Twitter’da trend olan #HayatPahalılığı etiketinde saklı.

Ama işin garibi şu: Buna rağmen hâlâ gülebiliyoruz. Çünkü bu topraklarda mizah, bir hayatta kalma stratejisidir. Ya güleceksin ya da çıldıracaksın. Mizah dergileri çoktan alternatif birer siyasi analiz merkezine dönüştü. Onların çizdiği karikatürler, siyasetçilerin vaatlerinden daha gerçekçi geliyor. Çünkü yaşadığımız gerçeklik o kadar absürt ki, ancak mizahla anlatılabiliyor.

Bu durum, aslında küresel bir direniş biçiminin yerel bir yansıması. Siyaset bilimci Gene Sharp şöyle der: “Olay şiddet kullanımına dönüşmeye başladığı zaman sistemin oyununa geliyorsunuz demektir. Yerleşik düzen sizi kavgaya sokmak için kızdırmaya çalışacak, sakalınızı çekecek, yüzünüze fiske atacaktır. Çünkü siz bir kere şiddete başvurduktan sonra nasıl baş edeceklerini bilirler. Nasıl baş edeceklerini bilmedikleri tek şey, şiddet dışı eylemler ve mizahtır.

İşte Meclis’teki o yumruklaşmalar, tam da bu tuzağın kendisi. Oysa sosyal medyadaki bir caps, zekice bir cümle ya da bir karikatür, o tuzağı bozan en akıllıca hamle oluyor.

Evet, gülümsememiz çalındı. Siyasi hesaplaşmaların, ekonomik krizlerin ve bitmeyen tartışmaların gölgesinde kayboldu. Ama belki de asıl soru şu: Onu geri almak için sadece mizah yetecek mi? Gülmek bir yere kadar… Mizah, birilerinin lütfu değil, bizim direnişimiz olmalı. Fakat bu direniş artık sadece gülmekle değil, onu yeniden inşa etmekle ilgili.

Çünkü hiçbir iktidar, halkın yeniden gülümsemesini organize edemez. Gülmek bazen cesarettir, bazen dirençtir. Ama en çok da yeniden umut etmektir.

Peki, gülümsemenizi geri almak için ne kadar bekleyeceksiniz?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.