Güneşine bıraktım seni…

Zülküf Kışanak

Nisan yağmurundan sonra yüzünü gösteren güneşe bıraktım seni, yer gök çiçek açan baharlarına bittiğim Gabano Dûz, seni bir gün mutlaka götürmek istediğim, seninle can olmayı hayal ettiğim, uyanışına yandığım lalezarım, gülistanım. Bir zamanlar bilge Süryani rahiplerin inzivaya çekildiği, benim ise her yıl tam bu vakitlerde aklımı başımdan alan senli düşlere kapılıp gittiğim, uyaksız ama her dizesinde dindiğim, kendimi bulduğum bir şiir kadar bana huzur veren Mirfey'de olmalıydım şimdi. Yada Mirfey’in huzur bağışlayan gizemine kapılmadan, başına buyruk Tanrı’nın merhametine sığınmadan, kendini peygamber bellemiş suratsız, baldırı çıplak baş bedduacının lanetine uğramadan vurup geçmeliydim, öfkesine vurulmuş prangaya rağmen kendi yoluna giden, sana can olan muhteşem Fırat'a nazır Serê Dûngana'ya, alimallah her gidişimde, her buluşmalarımda aşka geldiğim uçuruma çıkmalıydım, gülistanım…

*

Dünyanın öfkesine yenilmiş, ta en dibine kadar baştan başa yırtılmış sırtın kuzey yamaçlarına, yüreğimi umarsızca saldığım, biteviye teslim olduğum yabani yaşamın sığınağı Gabano Dûz’a hayat veren, su kadar sevdiğim inatçı bir Galûr'un gözyaşları kadar saf, dağların efendisi olmaya yeminli Nemrut’un kendini beğenmiş Tanrı Kral’ına meydan okuyan özgür Tilo kadar, edebi kıblem kadar sahi bellemiş olsam da seni, her mevsimde başka bir alemi baştan çıkartan nağmelerine kapılmış olsam da senin, yanıldığımı biliyorum artık, senin de, mahallemin de öldüren nefretini, baş edilmez kibrini tanıdım. Beni yoklarınla oldurmak, bana kendinden bir cennet bağışlamış merhametli bir Tanrı, bir Tanrıça olmak bir yana, henüz yazılmamış firari hikayemde an bile değilsin, bunu en iyi sen biliyorsun. Varıma da yokuma da sen kabilsin, gülistanım…

*

Biliyorum, bir ömür senin olmaya yetmedi, yetmeyecek. Hikaye hep eksik yaşanmış olacak, hep yarım kalmış olacak. Biliyorsun, an yaşanmadan bitendir, an haydan gelen huya gidendir, ne eksik ne fazla, ne öncesi ne sonrası olandır. Belki de tamamına ermemiş, unutulmaya terk edilmiş, sonsuza kadar lanete uğramış bir düştür an, ölü bir anlatıdır an, yada bittirilmemiş bir şiir, söylenmemiş bir şarkı, ilk düğümü atılmamış bir nakış, tamamlanmamış bir resim, sonuna varılmamış bir yol, kazanılmamış bir devrim, hayali bile yaşanmamış bir mevsimdir. Öyle ya, an, ne sanıldığı kadar kısa olmalı, ne de sanıldığı gibi koca bir ömür olmalı, zamansız baskına gelen Nisan yağmurlarına yenilmiş bir Galûr’un bir solukta yaşayabildikleridir, ötesi kimin umurunda, güneşine bıraktığım gülistanım...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.