GÜZ, BALÎCANLARÎ İPE DÜZ (2)

Birsen İnal

                             

-Kele söze daldığ, balîcanları oydığ ipe de dizdığ. Êferim qız ne güzel dizmişsen dêyîsen belkim siyah incidir. Dama asanda qomşîlar baxacağlar, güzel olmasa söz êderler. Ben hêç bî işî baştan savma yapmam.

-Baban xêrîne o sivri biber torbasınî at ögüme.

-Hade qızım, sen de o beyaz örtîyî yükün altındadır çıxar, götür damın temiz bî yerine serki, meftunelıxlarî, düzmelıxlarî da onun üstünde qurutağın.

Her şeyde olduğu gibi güzden kışa geçerken de yapılan hazırlıklarda komşular arasında yardımlaşma olurdu. Özellikle gayrimüslim komşularımız bu işlerde oldukça becerikliydiler. Patlıcanları bir çevirmede bıçakla öyle bir oyarlardı ki sanki oyma makinesinden çıkmış gibi hepsi aynı boyda aynı incelikte ve hiç yırtmadan oyarlardı. Taze kabak dolması yaparken bir dolmalıktan iki üç tane çıkarırlardı.  Çift bıçak kıymasını da kıyma makinesinden daha güzel çekerlerdi. Erkeklerinin sanatkârlıklarının yanı sıra kadnıları da ev işlerinde oldukça maharetliydiler. Bu maharetlerini komşularla paylaşmaktan da çok mutlu olurlardı. Biz birlikte yaşamaktan çok mutluyduk, içten bir samimiyetle dayanışma gösterirdik. Hastalıkta, sağlıkta, düğünlerde, bayramlarda, yaslarda bir güler bir ağlar bir sevinir bir üzülürdük. Aramıza en ufak bir hasetin, nifakın girmemesine Diyarbekirlilik hasasiyetiyle özen gösterirdik. Komşuluk hukuku en önde gelen ilkemizdi.

 

Fakirin katığı, Diyarbekirli çocukların küçelerde ellerinden düşürmediği taş taban fırında pişmiş saf buğday ekmeğinin üzerine sürülen tomates suyî yapmak kış hazırlılarının en zahmetlsiydi. En az on kasa domates alınırdı. Domatesleri mutfakta büyük bakır teştlerde yıkayarak güzelce doğrardık. Doğranan domatesleri bir gün beklettikten sonra süzgeçten geçirerek akşamüstü sıtıllarla dama taşır salça olmak üzere bakır sinilere boşaltırdık. Sabah-akşam kaşık elimizde karıştırır üstünde toz falan varsa alır temizlerdik. Karasinekler salaçaya çok düşkündürler. Salçanın tadına dayanamayan sinekler sini kenarlarına konar hatta salçanın içine bile düşerlerdi. Bunu bilen Titiz bayanlar beyaz tülbentlerle sinilerin ağzını sıkı sıkı kapatırlardı. Mezopotamya’nın yakıcı güneşi altında iki üç günde kıvamına gelen salçalar siniden siniye aktarılırdı. Böylece sinilerin sayısı da azalırdı. Tuzlandıktan iki gün sonra yeşil veya mavi sırlı salça küpünün içinde kilerdeki mehfelde kışlık yiyecekler arasında yerini alırdı. Tüm bu aşamalar titizlikle yapılırdı. Bir gün fazla güneşte kalsaydı kararırdı, hergün karışıtırlımayınca kabuk bağlardı, tozu falan alınmayınca çaktırmadan gözleyen komşuların dedikodu malzemesi olmaktan kurtulamaz ve o evin kadınları pintilikte tescillenirlerdi.

-Êy êy o ne pis pintî qarîdır!

-Niye ne oldî, baban rehmet ne gördün gêne?

-Kele ma hêç bêle olî? Sen o tomates suyunî töqtığî sinileri göredin. Siniler kirden qartmağ bağlamışlardî. Dama attîlar töbe hêç bî günî de çıxıp sinilere baxmadîlar. Sineklerin birî konîdî birî qaxîdî.

-Êy o hêç yêyîlir?

-Ê ma ne olacax o da qarîdır işte. O tomates suyî güneşte kurîdî êynî zift gibim qara oldî. Onî da yemek yapacağ yarın xaxın öğüne koyacağ.

- Sen şansına bax. Vala qocasî yere basma başıma bas dêyî.

-Gîdem öz özümî köprüden aşağî atam böyük balıxlar yesin benî. Fırfıra oldım hem anasının hem de oğlunın ögünde döndüm, bî qırtik de kıymetim olmadî ona yanaram ben…

-Sen balîcan turşîsınî qurdın?

-He qurdım, êle güzel oldî, içîden balîcanlar dıqqî dîqına yêtti. Elim ölçîdır benim.

-Turşî bize gêlmî bilîsen bacım, qaynanamın vêsiyeti de var, qorxımdan yapmîyam. Bî sene turşî qurmîş, buralardan uzax ola, o sene êzep qardaşî qafqafıl ölmîş.

-Vu bê lomê bê. Ben sahan quraram bacım hêç meraq êtme, Istanbol’daki bacıma yapacağam sahan da o zaman bî küçük küp quraram.

-Sen nasıl qurîsan balîcan turşîsınî kele? Bahan anlat ben de bacıma anladam o da yapacağ.

-Nasıl yapîyam, önceden turşîlığ biberlerimî, bejî qıttîlarımî tuza basîyam. Çermig balîcanî çıxanda, balîcanlarî sebeh têzden gîdîyem Mardınkapîsı’na bir bir seçerağ alîyam. Gerek çox küçük olalar. Onari birezim piçaxtan

qarnınî yarîyam, qaynadîyam, bî torbaya doldırîyam. Üstüne de değirman daşınî bıraxîyam. Mardın êcurînı da ayrı basîyam. O da çox xoştır.

-Aba bizim sınıfta bî oğlan var hem boyî qısa hem de şişkodur, bütün sınıf ona Mardın êcurî sölî Mardınlî bî ögretmenimiz de êyni anlami olan “Ramî” sölî. Gülmaxtan ölîyığ.

-Bu qızın ağzî açılmîya, daha kesmî. Dur hele turşî yapmağî öğrenenağ vî! Değirman daşınî niye bıraxîsan kele bacım?

-Daş bıraxmasan yêyilmez. Sebehe qeder bütün acî suyî süzilî. Bağdanuzdan sarmısağî doğrîyam, döğülmîş kişnişle karıştırîyam, birezim de duz atîyam, balîcanların içine doldırîyam û küpe dizîyem. Üstüne de evde mayaladığım sirkeden bıraxîyam. Qıtîdan biberleri tuzlî sudan çıxarîyam, süzîyem, lahanadan barabar sıra sıra küpe basîyam. Üstüne çıxacağ qeder sirke bıraxîyam. Kimisî de sıra sıra hepsinî êynî küpe basî.

-Ay aba şimdiden şorîgim axtî.

-Ha bax bunî da sölîyem, bacan söle saqın saqın başî pisken elinî turşîye sürmîye, pozılır.

-He bilîyem anam da her daim söler. Pênire de elimizî degdirmez. Başımız pisken uşağımıza da süd vermenığ, heramdır.

-Doğrî siz bu sene pênir bastız?

-He he heziran ayında Qerejdağlî kirvelerimiz var, bize iki teneke basmîşlar. Birî salamora birî öriklî bî küçük teneke de otlî yapmîşlar. Bêzîlerinin içine qara çörek otî bıraxmîşlar.

-Êyî êyî, heziranın sonunda penirler yağlî olır. Tam zamanîdır. Hele Qerejdağ’ın pênirî envayî türlî ot qoxar, ne güzeldir ne güzel…

-Aba bax şimdi fırına gidecağam bî tene çaqıl ekmek alam, birezim de pênir getirem, evde şire üzümî de qarpuz da var özümüze yêyağın. Qarpuzlarî o gün Sımaqî’dan kirvemiz getirdî, güzeldir ama eskisi gibi böyük değil. Qız eskiden de bize qarpuz getirirlerdi.  Allah’tan inanasan qatırdan getirirlerdi, qarpuzın birini heybenin bî gözüne öbürünü de diğer gözüne bıraxırlardı. Her biri otuz qırx kilo gelîdi. Bütün mehleye dağıtîdığ bitmîdi.

-Ê ma hani eskinin neyi kaldî? Gögercinler kaldî ki qarpuz ola. Heşam huzur, gögercinin poxî qarpuzın ilacîdi. Qoğa olmadan qarpuz olır?

-Qoğa qarpuzın ilacî, qarpuz da balicanın ilacîdır. Biz Diyarbekirliler bu qeder balican yêyîyıx eger ki qarpuz olmîyamîş xestelıxtan ölürdığ. Qarpuz insanın içinî yıxî, ne varsa silî süpürî götürî. Bunî Hekim-i Lokman da sölemiş zamanında.

-İşte getirdim, balîcan oyarken içinî az yemedığ. Qarpuz yêyağ ki içimizî temizliye. Êle de güzel çıxtî, êyni bal gibidir.

-Gene nefsiklığın tuttî ha. Heqsız da değilsen, çakıl ekmek, öriklî pênir, şire üzümî bê de qarpuz bütün yêmaxların xasîdır. Tam da zamanîdır.

Gülümsyerek okuduğunuzu düşünüyorum. Yüzünüzden o gülümseme hiç mi hiç eksik olmasın.

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.