"Türkiye bir demokrasi ama aynı zamanda biraz da otoriter bir ülke. Ve Başkan Trump gerçekten bir dahi, öyle ki çözümün ona (Türkiye Cumhurbaşkanına) meşruiyet vermekte olduğunu tespit etti. Ve şu an da olan budur. Bence, bu görüşmenin sonucu olarak dramatik bir değişim göreceksiniz."
ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrak, Sayın Cumhurbaşkanının ABD Başkanı ile 25 Eylül’de yapacağı görüşme öncesinde sarf ettiği ve medyada geniş yer bulan yukarıdaki sözlerinde mealen şöyle mi demiştir?
“Sayın Trump; Sayın Erdoğan’a iktidarını sürdürmesi ve uluslararası camiada söz sahibi olması (meşruiyeti) için, Seksen Altı Milyon Türkiye Vatandaşının tercihi ne olursa olsun, O’nu iktidarda tutacağız, O’na ulusal ve uluslararası bir paye kazandıracağız, O’da dış politikada sözümüzden dışarı çıkmayacak ve Türkiye’de de beklentilerimize uygun, yeni bir anayasa dâhil ne gerekiyorsa yapacak” ifadesinde mi bulunmuştur?
Bu ifadelere onlarca konu sığdırmak mümkün ise de, biz Türkiye’nin istikbalini de ilgilendiren, sadece bir konuya dikkat çekmek için, Trump - Erdoğan görüşmesinden bir hafta önceki, Trump - Bartholomeos görüşmesine bakalım.
Fener Rum Patriği Bartholomeos; Lozan antlaşması ve TC Kanunlarına göre, İstanbul Fatih İlçesi Kaymakamlığına bağlı olarak, yalnızca İstanbul’daki Hıristiyan Rum Ortodoks Cemaatinin dini ihtiyaçlarını, il müftülüğü seviyesinde, karşılamak üzere faaliyet gösterme yetkisindedir. Sadece bu yetkiye sahip olan Patrik Bartholomeos’u ABD Başkanının makamında kabul etmesi, direkt olarak Türkiye’nin iç işlerine müdahaledir! Ayrıca, Trump’la görüşmesinde Bartholomeos” Ekümenik (evrensel) Patrikhane ile Türkiye’deki Hıristiyanların yaşadıkları zulümlere rağmen, hayatta kalmak için verdikleri mücadeleye ilişkin konuları dile getirdim” ifadesini kullanmıştır! Patrik bu söylemiyle hem yasal haddini aşmış ve hem de ülkesini ABD nezdinde gerçek olmayan ifadelerle karalayarak suç işlemiştir!
ABD’de başrollerini Trump ve Bartholomeos’un paylaştığı yalan rüzgârları filmi oynarken, Türkiye’de de ilginç şeyler oluyordu!
Nasıl bir tesadüftür ki, Ortodoks Patrik Bartholomeos’un Türkiye’yi Trump’a şikâyet ettiği tarihte, başka bir patrik, Kudüs Rum Ortodoks Patriği Giannopoulos ta heyeti ile birlikte, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaret edip, zulüm altında olduklarını ifade ederek, Hazreti Ömer’in 1387 yıl önce Hıristiyanların Kudüs’te güvence altında olduğuna dair verdiği emannameyi (antlaşma)de takdim ederek ziyarette bulunmuşlardır!
Kudüs Patriğinin Türkiye Cumhurbaşkanını ziyareti ve emannameyi takdimindeki anlam da şudur: “Kudüs’teki Hıristiyan Rum Ortodoks’lar olarak zulüm altındayız, Türkiye Cumhurbaşkanını Hazreti Ömer’in vekili ve Müslümanların Halifesi olarak görüyoruz, Müslümanların asırlar önce bize taahhüt ettiği, dinimizi serbest yaşamaya ilişkin güvenceyi sağlamak üzere, İsrail zulmüne karşı bize yardım edin” denmektedir!
Bu ne yaman çelişkidir ki, aynı tarihlerde yaptıkları ziyaretlerde; Müslüman ülkesindeki Hıristiyanlar, ABD ülkesinin Hıristiyan Başkanından, Yahudi ülkesindeki Hıristiyanlar da, ABD’de şikâyet edilen ülkenin Müslüman Cumhurbaşkanından, yaşadıkları zulümlere karşı, koruma ve yardım talep ediyorlar!
Bu ziyaretlerin amaçlarını daha iyi anlamak açısından, Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebine ilişkin dünyaya kısaca bakmakta fayda vardır.
Hıristiyan Ortodoks cemaati, yaklaşık iki yüz milyonluk nüfusa sahip olup, ağırlıklı olarak Balkanlar, Kafkaslar, Doğu Avrupa ve Doğu Akdeniz deki ülkelerde yaşamaktadırlar. İbadette çoğunlukla yerel dillerin kullanıldığı ve herhangi bir merkeze bağlı olmayan, bağımsız Ortodoks kiliseler, İstanbul başta olmak üzere on altı ayrı ülke ve şehirde bulunmaktadırlar.
ABD’nin amacı, İstanbul’daki Ortodoks patrikliğine, Katolik Mezhebinin Vatikan’ına benzer, evrensel ve hükümran özellikli bir mertebe (Ekümenik’lik) kazandırıp, bu sayede başta Rusya ve Türkiye olmak üzere, balkanlar ve ortadoğudaki Ortodoks cemaatlerine ve dolayısıyla ilgili ülkelerin iç işlerine müdahil olabilmektir.
Bu amacı gerçekleştirmenin ilk adımı, Türkiye’de içinde laiklik vurgusu olmayan yeni bir anayasa yapmaktır. Bu gerçekleştikten sonra Fener Rum Patrikliğine Ekümenik’lik (Dünyadaki bütün Hıristiyan Ortodoksların lideri) payesi verip; Türkiye, Mısır, İsrail, Suriye, Kıbrıs, Rusya, Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan, Romanya, Polonya, Arnavutluk, Gürcistan, Ermenistan, Çekya, Slovakya, Ukrayna ve Amerika’daki Hıristiyan Ortodoks Kiliselerini İstanbul Patrikliğine bağlamaktır. Böyle olunca, Ekümenik patriğin şahsında, İstanbul’da bir Türkiye şehri olmaktan çıkıp, evrensel bir özellik kazanmış olacaktır!
Aşağıda linkini (x) paylaştığımız, geçen haftaki yazımızda da, Bursa’nın İznik İlçesi’ne Hıristiyanlık inancındaki yeri dolayısıyla, evrensel özellik kazandırılmasına dair gayretler için, start verildiğine değinmiştik.
Yaklaşık iki buçuk milyarlık, Hıristiyan Katolik ve Ortodoks cemaatlerini, İstanbul ve İznik özelinde buluşturduktan sonra, ABD’nin emperyal hedefi olan “Dinler arası diyalog” projesini gerçekleştirmek için lazım gelen sonraki adım, İslam Dünyası’nı tek çatı altında toplamaktır!
İşin en kolay yanı da budur!
Çünkü 1924 yılında Halifelik makamını kaldıran kanunun ilk maddesinde “Halife haledilmiştir. Hilâfet, Hükümet ve Cumhuriyet mâna ve mefhumunda(kavramında) esasen mündemiç (var) olduğundan hilâfet makamı mülgadır” denmiştir. Kanunun bu ifadesine göre, Halifelik makamı kaldırılmış ve fakat hilafet halkın iradesini temsil eden Hükümetin şahsında devam etmektedir. Dolayısıyla, anayasadaki laik devlet ifadeleri kaldırıldıktan sonra, hükümetin başı olan makamın, Halifelik sıfatını kullanabilmesinin önünde de yasal bir engel yoktur.
ABD’nin desteği ile Türkiye’de varlığını devam ettirecek iktidarın, içinde laik devlet unsurunun olmadığı yeni bir anayasa yapmasıyla, zaten cepte olan halifelik makamı ile iki milyar Müslüman’ın liderliği de kazanılmış olacaktır. ABD’nin desteği ile meşruiyet kazanmış bu liderliğe, tabii olmayacak İslam ülkelerinin, ABD’nin gazabına uğrayacağını belirtmeye de, sanırım gerek yoktur!
Hıristiyan Katolik ve Ortodoks dünyasının, İstanbul’un ekümenikliği ile İznik özelinde bir araya gelecek, iki buçuk milyarlık Hıristiyan dünyası liderliğine, halifelik dolayısıyla hüküm edilecek iki milyarlık İslam dünyasını da ekleyince, nüfusu sekiz milyar olan dünyanın, dört buçuk milyarlık bir nüfusunun liderliği, Türkiye yönetiminin şahsında toplanmış olacak!
ABD Başkanı Trump’ın, Türkiye Cumhurbaşkanlığı’nı kastederek, vermeyi düşündüğü meşruiyet ve yaşanacak dramatik değişim, Hıristiyan ve İslam dünyaları liderliklerine ilişkin meşruiyet midir?
Almadan vermek Allah’a mahsustur!
Öyle ise sormak lazım; Türkiye Liderliğine verilecek, dünya çapında dini liderliklere ilişkin meşruiyetlerin karşılığında, ABD bizden ne alacaktır?
Bu soruya cevap düşünürken, aklıma, 1964’te bağımsızlığını kazanan, Kenya’nın ilk Devlet Başkanı Jomo Kenyatta’nın şu sözleri geldi:”Beyaz adam geldiğinde(Afrika’ya) ellerinde İncil vardı. Bizim ellerimizde ise topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatarak dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda bizim ellerimizde İncil, onların ellerinde topraklarımız vardı! ”
X: https://www.tigrishaber.com/basimiza-yeni-coraplar-mi-orulmektedir-8581yy.htm