Herşey gözlerimizin önünde olur biter,birileri bir yerlerde karar alır ve uygularlar.
Uygulamaları öyle usta manevralarla hayata geçirilir ki,çoğunlukla kararın biçimsel kısımında bulunanlar bahse konu kararı kendileri almış sanırlar.
Son günlerin en gündem olan konusu olan ‘Komisyonun İmralı Adasını ziyareti’ tam da böyle,bahsetmeye çalıştığım bir yerlerde alınan bir başka birilerinin kendilerinin almış olduklarının sandıkları kararlara çok güzel bir örnektir.
Hatırlayalım,geçen yıl Meclis açılışında Bahçeli’nin gündeme getirdiği adına ‘Demokrasi ve Kardeşlik Komisyonu’ denilen oluşumun kuruluşuyla gündemin ilk sırasına oturan ‘Kürt Sorunu’ ile ilgili halkımızda ‘bu iş galiba çözülüyor’ diye bir umut yeşermeye başladı.
İktidar kanadında yıllardır sürdürülen İmralı adasına uygulanan ‘tecrit’ uygulamasına neden bir anda son verilerek farklı bir yaklaşım sergilendiğini hiçbirimiz bilmiyoruz.
Bu konuda hiçbir açıklama,bilgilendirme yapılmadığı için rivayetler muhtelif.
Son yıllarda açıktan desteklenen Suriye’deki silahlı unsurların,Esat sonrası arzulanan/beklenen adımların atılmaması sonucunda oluşan tablo bütün açıklığıyla ortaya çıktı.
Ve bu tabloda Suriye’de oluşan istikrarsız ortamda İsrail ve ABD’nin atması muhtemel adımlarının tedirginlik yarattığı akla yatkın gelmektedir.
Siyasi iktidarca böyle bir değerlendirme yapıldığının varsayılması halinde bile hayata geçirilmeye çalışılan görüşmelerle nasıl bir gelişme,nasıl bir sonuç beklenmektedir.
Bu da pek açıkça ifade edilmemektedir.
Devlet’in siyasetteki sesi olarak değerlendirebileceğimiz Bahçeli’nin Suriye’deki gelişmeleri öncelediği.
CB’nı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın ise siyaseten karşısında oluştuğunu varsaydığı,adına ‘Demokrasi Bloğu’ denilebilecek siyasi ittifakı dağıtmayı ve Mecliste iktidar bloğunun Milletvekili sayısının Anayasanın değiştirilmesi için gerekli 400 sayısının üstünü amaçladığı söylenmektedir.
Nasıl bir hazırlık evresi geçirildiğini bilmediğimiz geçen yıl Ekim ayında Bahçeli’nin tokalaşması ile hareketlenerek beklenti içerisine girilen adına ne denilirse denilsin Kürt meselesinin çözümünde yasal hangi adımlar atıldı?
Hangi adımlar atılması planlanıyor?
Yasal adımlar dışında,uygulamalarda olması mümkün farklı bir değişim oldu mu?
Mesela Selçuk Kozağaçlı verilen ceza süresini yattığı halde yeterince kitap okumadığı gerekçesiyle erken tahliye edildi diye bir gün sonra tekrar içeriye alınmasını süren kötü uygulamalara bir örnek olarak verebiliriz.
Bir başka örnek olarak Diyarbakır BB eski başkanı Dr.Selçuk Mızraklı,yargılanma aşamasında bile kabul etmediği örgüt üyeliği ile ilgili ‘pişmanlık içeren’ dilekçe vermediği için tahliye edilebilecekken edilmediğini sayabiliriz.
Yazımın başında değindiğim yaklaşımla bir anda Bahçeli’nin ‘komisyon karar almazsa,ben üç arkadaşımı alır,İmralı’ya giderim’ sözü ile İmralı ziyareti bir oldu bitti ile Demokrasi ve Kardeşlik Komisyonu’nun ve Ülkenin gündemine düştü.
Partiler İmralı ziyaretine katılacak mı,katılmayacak mı gündemiyle toplantılar yaptı,kararlar aldı.
CHP bu ziyarete katılmayacağını açıkladı.
Sosyal medyada bir anda CHP hakkında çok olumsuz yazılar yazılmaya başlandı.
Diyarbakır’da CHP’nin tek milletvekili olan Sezgin Tanrıkulu’nu CHP’den ayrılmaya davet eden bence haksız yazılar.
CHP eleştirisine CHP’nin geçmişinden başlayan değerli yazar arkadaşlar, CHP’nin Tanrıkulu öncesi ve sonrasını anımsamalılar.
Değer verdiğim ve bugün acaba ne yazmış diye merakla okuduğum bir çok isim CHP’yi Zafer Partisi,İyi Parti gibi başlatılan bu sürece baştan beri karşı olan partilerle aynı safta kalmayı tercih ettiğini yazmışlar.
Çok ilginç bir şekilde CHP’de Genel Başkanı Özgür Özel’de aynı saatlerde açıkladı yeni ‘Parti Proğramında’ Kürtçe eğitim hakkında, tek bir Kürdün bile ‘benim sorunum var’ derse onu dinleyip o sorunu da çözeceğiz diyordu.
Kürt meselesine demokratik çözüm öneren ve bunu parti proğramına koyarak ilan eden CHP’yi geçmişiyle,geçmişte yaptıkları yada yapamadıklarıyla eleştirirken yaşadığı değişimi görmemezlik etmemeliyiz diye düşünüyorum.
Tam da bu yazışmaların yapıldığı saatlerde 13 yıl CHP’de Genel Başkanlık yapan Kemal Kılıçdaroğlu’da bir video ile bazı zamanlarda oy hesabı yapılmaz, öyle zamanlarda risk almalı vs diyerek CHP yönetimini eleştiriyordu.
Vay be dedim kendi kendime aynı Kılıçdaroğlu değil miydi?
Geride bıraktığımız Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendisini ziyaret eden parti başkanlarıyla birlikte basının önüne çıkarak sırayla söz alırlardı.
Kendisini ziyarete gelen DEM Parti Eş Genel Başkanlarını arka kapdan alıp aynı şekilde arka kapıdan yolculadığını anımsayıp ‘oy hesabı yapılmaz ha!’ diyerek gülümsedim.
CHP bu komisyona katılabilirdi elbette, ancak partinin kararı katılmama yönünde oldu.
Peki ne oldu ve bundan sonra ne olacak?
Bu hafta gerçekleşecek İmralı- komisyon görüşmesi sonucunda alınması gerekecek,önerilecek muhtemel kararlarda, çalışmalarda CHP’yi çözüme karşı olmadığını defalarca açıklamasına rağmen karşıyız diyen kampa itmek biz yaştakilerin yaşarken görmeyi arzuladığı Kürt meselesinin çözümüne katkı sağlayacak mı?
Yoksa partilerin oluşturduğu ittifaklarda kaymalara, yer değiştirmelere mi yarayacak?
Üzerinde iyi düşünüp öyle davranmalı…
Çok uzattım belki, Zohran Mamdani’nin Newyork Belediye Başkanı seçilmesi üzerine yazmayı düşünüyordum.
Daha sonra fırsat bulunca yazarım,ancak Mamdani’nin Trump’u makamında ziyaretinde ki anekdot tadında yaşananı anlatmalıyım.
Masada oturan Trump’un yanında ayakta duran Momdani’yi gazeteciler sıkıştırıyor.
Siz Trump için ‘Faşist’ demiştiniz,yine aynı mı düşünüyorsunuz? diye soran gazetecilere karşı Momdani ziyaretin nezaketini bozmayacak birşeyler söylemeye çalışırken.
Trump gülümseyerek ‘rahat ol,evet de’ diyince Momdani rahatlıyor ve gülerek evet diyor….