HİKAYENİN YÜKÜ -2-

Bêjdar Ro Amed

Anlatmanın Bitiminde Başlayan Alan, Sözsüzlükte Açılan Gerçek Karşılaşma

Anlatmak bir tür çabadır. Kendini ifade etme, anlaşılma, var olduğunu duyurma çabası. Ancak her çaba gibi, anlatmak da bir tür arayış içerir; tamamlanmamışlık hissinden doğar. İnsan, kendini anlatmaya çalışırken çoğu zaman eksiktir; bazen kelimeler yetmez, bazen karşısındaki yoktur ya da duymaz. Anlatmak, çoğu zaman bir boşluğa konuşmaktır. Ve yine de durmadan konuşuruz.

Kelimeler Dışarıya Çıktıkça

Çünkü insan, içinde taşıdığı yükü kelimelerle dışarı çıkardığında hafifleyeceğini sanır. Oysa kelimeler, çoğunlukla sadece anlatanı rahatlatır. Anlatmanın dili, zihnin düzenine aittir; geçmişin dökümlerine, duyguların şekillenmiş hâline, kurgunun tuzaklarına. Oysa bir yer var ki, oraya anlatmakla varılamaz: o yer, sessizliğin alanıdır.

Anlatmanın Bittiği Yerde Başlayan Bu Alan

İnsanın kendisiyle ve bir başkasıyla kelimelerin ötesinde karşılaştığı bir boşluktur. Ama bu boşluk, korkutucu değildir. Çünkü artık içinde biriktirilen, savunulan, yönlendirilen hiçbir şey kalmamıştır. Anlatma gerekliliğinin düşmesiyle birlikte insan, kendisini savunma zorunluluğundan da kurtulur. Ve orada, o sessiz alanda, başka bir bilinç açığa çıkar: saf bir tanıklık.

Bu tanıklıkta zaman yoktur; geçmiş ya da gelecek değil, sadece olan vardır. Ne kişi kendi hikayesini sunar, ne de karşısındakinden bir hikâye bekler. Karşılaşma olur; yüklerden arınmış bir karşılaşma. Ve bu karşılaşma, anlatmanın değil; varlığın içinden doğar. Çünkü kelimeler olmadan da varlık hissedilir, sezilir, duyulur. Hatta belki de en çok o zaman duyulur.

Anlatmanın bitiminde başlayan alan, iki insanın birbirine kelimelerle değil, varlıkla dokunabildiği bir zemindir. Bu zemin ne bir tanım ister ne de bir açıklama. Orada sadece olan vardır. Anlatılmayan, savunulmayan, yönlendirilmeyen bir hâlde paylaşılmış bir gerçeklik.

Anlatmadan da Anlaşılmak

Anlatmak, anlaşılmak isteğidir. Ama bazen en çok, anlatmadan anlaşılır insan. Ve bazen bir bakış, bir suskunluk, bir duruş; sayfalarca kelimenin taşıyamayacağı bir yakınlığı taşır. Belki de gerçek anlayış, anlatmanın bitiminde başlar. Çünkü anlatmanın bittiği yerde, artık bir şey olma çabası yoktur. Sadece olma hâli vardır. Ve bu hâl, hakikatin sessizce ortaya çıktığı en yalın andır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.