Hindistan’da başlayan Ergani’de sona eren tarihsel yolcuğun hikâyesi: Emma Çînê

Hindistan’da başlayan Ergani’de sona eren tarihsel yolculukta yazar Sedat Yurtdaş; ‘Emma Çînê-Harşîta’ romanında geçmişi sorguluyor. Tarihsel kişiliklere ve olaylara göndermeler yapıyor

Mümin Ağcakaya

TİGRİS HABER - Yazar Sedat Yurttaş son yazdığı; ‘Emma Çînê’ adlı romanı raflarda yerini aldı. Bir tarihsel kültürel hafıza romanı özelliği taşıyan romanın kahramanına Hindistan’dan yola çıkararak uzun bir yolculuk yaptırıyor. Roman kahramanı yol güzergâhlarında geçmişte tarihsel olayların yaşandığı yerlere uğruyor, burada olayların sorgulamasını yaparken bazı tarihi kişiliklere de atıflarda bulunuyor. Kültürlerle buluşuyor. Bu tarihsel yolculuk Diyarbakır Ergani’nin bir köyünde sona eriyor. Kürt tarihinin farklı kesitlerinde yaşananlara göndermelerin yapıldığı ‘Emma Çînê’nin yazarı Sedat Yurtdaş Tigris Habere konuştu.

Romanın yazım hikâyesi nasıl başladı?

Yazarken önce kısa öykü tarzında düşünmüştüm. Yazdıklarım 24 sayfaya çıkınca, ben de geriye dönüşü olmayan bir yola girdim. Kahramanım beni sürükledi. Ben de kendimi yazının akıntısına bıraktım. Yeğenim Zuhal; ‘Dayı burada zihnini ve kalbini özgür bırakmışsın’ dedi. Yazarken kurgu da kendisini geliştirdi. Gençlik zamanlarımızda okuduğumuz Hindistan Pakistan sorunları, Mahatma Gandi’nin;İngiliz emperyalizmine karşı mücadelesinde uzun yürüyüşü, tuz direnişi, bütün bir halkla birlikte hareket etmesi dünyada çok büyük etki yaratmıştı. Ben de burada bir döneme tanıklık yapmak istedim. Kafamda hep Hintliler daha sonra Pakistanlılar, Bangladeşliler sorunlarını nasıl aştı ve başardılar soruları vardı. Romanı yazarken hak, hukuk, mücadele açısından Kürtlerin durumlarıyla ilgili kıyaslamalar yaptım. Tarihin farklı kesitlerine değinmeler, tarihsel olayların yaşandığı yerler de, önemli duraklarda; buluşmalar, tanıklıklar var. Burada Halit Cibran’nın ayrı bir yeri var.

Kültürel duraklarda buluşmalar

Yolculuğun kültürel durakları da var. Ahmedê Xanî, Faqîyê Teyran, Melayê Cizirî ile buluşmaları var. Dilin, kültürün ve halkın yaşadığı sıkıntıları ve bu sıkıntılara cevap arayışları var. Yolculukta Pakistan’dan İran’a Horasana yöneliyor. Horasanda Şengal’dekine benzer olaylar yaşanıyor.

Dolayısıyla acı gerçeğimizin çok ağır olması yazarken beni gerçek üstü çözüm arayışlarına yöneltti. Bizim aslında geleneksel toplumumuzda hep cinler var, cinlerle evlenenler var. Onların toplumla ilişkileri var. Onların içinde yaşadıkları köyleri, mezraları, kasabaları, neyse koruduklarına dair bir sürü anlatı var. Çok uzun anlattığım bir «Nevala Sılo» var.

Ancak bütün korkularını yenmiş, gece hortlaklarıyla başa çıkabilecek güçte direnç gösteren kimselre de yer veriyorum. Gerçekten de o zamnalrda korkularını yenemeyenler, karşılaştıkları olağanüstü olay ve yaratıklara teslim olanlar, genellikle çok kısa bir süre sonra ya ödleri patalamış olduğundan ölüyorlar ya da kötürüm hale geliyorlar.

Bununla bilinçsizliğin yarattığı bütün yaratıklara karşı mücadele azmi geliştiren, kahramanların varlığına dikakt çeken bir çalışma ortaya çıkmış oldu. Geçmişle geleceği harmanlayan bi rçalışma.

Aslında hepimizin belki günlük hayatta karşılaştığı bir gerçeklikten de söz ediyorum. Yani çok büyük kırılmaların yaşandığı, toplumsal gerçeklik karşısında her birimizin zaman zaman nasıl şaşırdığı, nasıl afalladığı ve nasıl kendimizi birden yalnız, mutsuz ve çözüm üretemeyecek bir halde ömrümüzü tükettiğimizi gösteren böyle işaretlerin olduğunu da bir şekilde anlatmak istedim. Ve buna karşı büyüyen umudu beslemek, bir direniş merkezi olmak ve insan olarak asla mücadeleden vazgeçmemek.

Bu açıdan hem Kürtlerin kendi aralarındaki ilişkilerde nasıl bir sosyolojik ve toplumsal gerçeklikle hareket ettikleri hem de komşuları Ermeniler hem de Çingenelerle nasıl bir toplumsal ilişki içinde olduklarını anlamaya çalıyorum.

Şüpesiz şimdiki gibi değil çok daha iç içe bir yaşamları vardı. Buna karşılık «Kirvelik» olgusunun inşa etmişlerdi. Böylece hem kardeş kadar yakın ama evlenemeyecek kadar, bir aile olamayacak kadar da uzak tutma söz konusu oluyordu.

Çingenelerin 1500’lerde Karaçi’den başlayan göçleri. Dünyaya nasıl yayıldıkları ve gittikleri ülkelerin dillerini konuşmaya başladıklarını, göçebe hayatiarının koşullarını, yerleşik hayata geçmek zorunda kalmalarını, yaşam tarzlarının nasıl değiştiğini anlatıyorum. Göçebe yaşayanların ruhları göçebe insanların toprağa bağlı, mekana, kente, köye bağlı hale gelmelerinin onlar da nasıl bir travma yarattığını da anlatıyorum.

‘Emma Çînê’ hem tarihi hem de farklı bir anlatım ve kurguyla yazılmış bir roman. Ne tür tepkiler aldınız?

Öncelikle kitaba önsöz yazan Kürt edebiyatı ve şiirinde özel bir yere sahip olan Berken Bereh’e burtadan çok içten teşekkür ediyorum. Çok olumlu tepkiler geldi. Okuduktan sonra çok akıcı ve öğretici bulduğunu, heyecan duyduğunu, su gibi aktığını söyleyenler olması beni inanılmaz mutlu etti. Sosyal medyada hiç karşılaşmadığım insanların övgü dolu sözleri benim için çok kıymetli. Burada Bayram Bozyel’in pek çok noktada romanı değerlendiren yazısı benim için çok kıymetli. Ayrıca TUYAP 9.Kitap Fuarında da okuyucular çok büyük ilgi gösterdi. Elbette bir yazar için en büyük ödül kitabının okunmasıdır. Değerlendirilmesidir. Eleştirilmesidir. Galiba gerçek sonuçlar için biraz daha zamana ihtiyaç var.

Son olarak ne söylemek istersiniz?

Bu çalışma aynı zamanda köklerime bağlılığın bir ifade olarak da yazılmış oldu. Kitap tamamlandıktan sonra annem, babam, abim, ablamın Yeniköy’deki mezarlarına gittim. Onlara bana bu kitabı yazdrıcak denli Kürtçe’nin ruhuma işlemsine sağladıkları katkı, sesle, sözle cümleler için en derin sevgi ve saygılarımı sundum. Şüpehsiz kitabı yazdığım süreçte kahrımı çeken, çeşitli kaprislerime katlanan eşime de teşekkürler.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Diyarbakır Haberleri