Bu yazımı, Ernst Fraenkel’in İki Devlet Diktatörlük Teorisine Bir Katkı, eserinden esinlenerek yazdım.
Ernst Fraenkel, Nazi Almanya’sını anlatırken “tek bir devlet yoktu” der. İki devlet vardı: Norm Devleti ve Önlem Devleti.
Biri “hukuku” temsil ederdi, diğeri “gücü”.
Biri “mahkeme kararı olmadan olmaz” derdi, diğeri “karar çoktan verildi” diye fısıldardı.
Norm Devleti, hayatın görünen yüzüydü. Mahkemeler çalışır, ticaret döner, miras paylaşılır, insanlar boşanır, dava açar, ceza öderdi. Rejim halka “bakın, hukuk işliyor” mesajı verirdi. Çünkü tamamen hukuksuz bir ülke tehlikelidir. Kim yatırım yapar, kim fabrika kurar? Hukuk, burada bir güvenlik yeleğiydi: rengi sarı, kumaşı sahte.
Önlem Devleti ise perdenin arkasındaydı. Kanun değil, irade konuşurdu. Gestapo’nun “önlemi”, yasadan daha hızlıydı. “Alman halkının sağlığı” gibi belirsiz kavramlar, keyfiliği makyajlar, masumiyet karinesini rafa kaldırırdı. Fraenkel’in o meşhur cümlesi bugün hâlâ yankılanır: “İkili devlet, önlemler devletinin normlar devleti üzerindeki diktatörlüğüdür.”
Ama en çarpıcı nokta şudur: Hukuk tamamen yok olmaz.
Hatta sahnede kalır, repliklerini okur, halkı rahatlatır. Totaliter rejim, hukuku öldürmez; onunla yaşar. Ona “bizim çocuk” muamelesi yapar. Çünkü kanun hâlâ yürürlükteyse, zulüm de “meşru” görünür. Fraenkel’in ironisi budur: Hukuk ölmez, sadece rejimin maaşlı çalışanı olur.
Bugüne gelirsek… Türkiye’de bu teori yankılanıyor.
Elbette burası Nazi Almanya’sı değil, ama zaman zaman Norm Devleti ile Önlem Devleti arasında dikkat çekici geçişler yaşanıyor.
2016–2018 arası OHAL döneminde çıkarılan KHK’lar, bu “önlem tarafı”nı fazlasıyla görünür kılmıştı. Binlerce kişi yargı kararı olmadan işten çıkarıldı, kurumlar kapatıldı, mallara el konuldu. Yargı, sahnede olsa da rolü sessiz figürandı.
Yine de bugünün Türkiye’sinde milyonlarca dava hâlâ Norm Devleti kurallarına göre yürür: miras, trafik, boşanma, ticaret… Hukuk işler — ama bazen çok kısık sesle.
Çünkü asıl gürültü, siyasetten gelir.
Bazı davalarda kararlar adalet kokar, bazılarında ise “önlem parfümü” ağır basar.
Fraenkel yaşasaydı, muhtemelen şöyle sorardı:
“Bir mahkemenin bağımsız olup olmadığını anlamak için kararlarına mı, yoksa kararlarının sonuçlarına mı bakmalı?”
Türkiye’de hukuk hâlâ nefes alıyor. Ama bazen oksijeni az, bazen havası kesiliyor.
Anayasa Mahkemesi kimi zaman iktidarın hoşuna gitmeyen kararlar verebiliyor — ama o kararların uygulanıp uygulanmaması ayrı bir hikâye.
Bu durum, Norm Devleti’nin hâlâ var olduğunu ama ağır astım hastası gibi yaşadığını gösteriyor.
Öte yandan Önlem Devleti refleksleri hâlâ diri.
Eleştirel gazeteciler, muhalif siyasetçiler, sivil toplum temsilcileri hakkında açılan davalar, bu refleksin tipik örnekleri.
Yargı süreci devam ediyor, evet — ama bazen sürecin kendisi zaten cezaya dönüşüyor.
Tıpkı Fraenkel’in dediği gibi: “Önlem Devleti, normların yokluğu değil, onların boyun eğmesidir.”
Ama fark büyük. Türkiye’de mutlak bir Önlem Devleti yok. Seçimler yapılıyor, muhalefet partileri var, insanlar oy verebiliyor, sokakta fikir söyleyebiliyor.
Nazi rejiminde ise fikir değil, sadece ayak sesleri olurdu.
Yine de şu açık: Hukukun görünürde işlemesi, adaletin yaşadığı anlamına gelmiyor.
Hukuk bazen yaşar ama rejimin rızasıyla.
Oysa adaletin yaşam hakkı kimseden izin almaz.
Bu ikili yapının asıl ironisi, muhalefetin de Norm Devleti söylemini yalnızca işine geldiğinde sahiplenmesi.
İktidarı eleştirirken, aynı keyfiyet refleksini kendi içinde yeniden üretmesi.
Bugün A partisinin eleştirdiği liyakatsizlik, yarın B partisinin kadrolaşma listesinde sırıtıyor.
Bu nedenle yazının sonunda Fraenkel’e değil, mizaha başvurmak gerekiyor.
Çünkü bazen mizah, adaletin son nefesiyken çıkardığı homurtudur.
Yapay zekâ çağında ise bu tartışma yeni bir boyut kazanıyor.
Artık yalnız devletler değil, algoritmalar da “önlem” refleksi taşıyor.
Yapay zekâ destekli yargı sistemleri hangi mahkûmun tahliye edileceğine karar verirken, “vicdan” yerine “veri puanı”na bakıyor.
Belki de yeni dönemin Gestapo’su, kod satırlarında saklıdır.
Yine de umutsuzluk yersiz.
Çünkü Fraenkel’in teorisi sadece uyarmaz, aynı zamanda umut verir.
“Bir ülkenin anayasası duvarda asılı olabilir, ama hukuk siyasi iradenin üstünde değilse, Norm Devleti sadece vitrin süsüdür.”
Evet, Türkiye bir İkili Devlet değil.
Ama bazen öyle davranma eğilimleri gösteriyor.
Norm Devleti hâlâ direniyor, Önlem Devleti ise arada bir sahneye çıkıp başrolü çalıyor.
Bu bir rejim dramı… Seyircisi bol, alkışı az.
Ve unutmayalım: Bir devletin iki yüzü olabilir ama adaletin tek bir kalbi vardır.
O kalp yavaş atıyorsa, hukuk ya yorgundur ya korkmuştur.
Ama hâlâ atıyor olması bile bir umuttur.
Çünkü bazen mizah bile bu kalbin suni teneffüsüdür —
Hukuk sahte nefesle değil, tebessümle yaşar.