İki kadın, iki manşet

NACİ SAPAN

Hafta sonu nedeniyle biraz dinlenme, biraz da düşünme moduna giriyorum ve son bir haftanın şeridini gözlerimin önünden geçiriyorum. Günün, hatta haftanın manşeti konular. Önümüzdeki aylara da tekabül edebilecek düzey ve ehemmiyette olan manşetler.

İki kadın yönetici sayesinde Türkiye’nin gündemine oturdu Diyarbakır.

Kadın eli değince böyle oluyor işte.

Gündemin ikisi de siyasi tabii.

Diyarbakır, kadın ve siyaset; bundan daha doğal ne olabilir ki?

Biri ‘Türban’,

Diğeri ‘Özerklik’.

Tabii buna tekabül eden petrol v.s.

 

Madde 1;

‘Rektör’ ve ‘Türban’ aslında yılın manşeti gibi bir şey oldu. Dicle Üniversitesi ‘durdu, durdu’Rektör sayesinde turnayı gözünden vurdu ve kendini tanıttı. Bu işler böyle, zaman ayarlı‘bomba’ misali. Ayarı iyi vermek lazım ki zamansız bir gürültü kopmasın. DÜ yönetiminin patlaması için ‘ayarı’ yapan yer az çok belli de, sanki zaman konusunda bir sıkıntıları oldu ki, çıkan yangına su döküyorlar gibi. Sayın Cuma İçten’in iddialarının savcılıkla ilgili devamının sonuçlarını merak içinde bekliyoruz. Toplum da kopan gürültünün ardından sakin, hiçbir şey olmamış gibi yumuşayan ortamın nedenini merak ediyor.

 

Aslında mesele Türban değildi, üniversite yönetiminin bizatihi kendisiydi, ancak mahir ve cevval medya tarafından güzergâh bir anda türbana yönlendirildi. Rektör ve takımı da şimdilik bir iki fire ile durumu atlatmış gibi görünüyor. Bütün bunlara rağmen, artık meşru değiller. Neyse olan biteni herkes biliyor zaten de, ben unutulmasın diye yazıp hatırlatıyorum Dicle Üniversitesinin yönetimini.

 

Madde 2;

Etki alanları çok farklı bu maddenin, ancak gündem Diyarbakır olduğu için aynı alanda buluşturuyorum. Yoksa DÜ yönetimi ile aynı tahtada ders yapılacak bir konu değil.

DÜ’de Rektör hanımın ve takımının yüreği ağzına geldi.

Gültan Kışanak ise tersi bir duruma imza attı, Türkiye’nin yüreğini hoplattı! ‘Özerklik’ dedi, kıyamete yakın bir durum ortaya çıktı.

Sonra yumuşattı, yüreklere su serpti.

 

‘Bağımsızlık’ veya ‘Ayrılma’ gibi bir mantığa hitap eden söylemleri biraz daha yumuşatmakta yarar var. Türkiye’nin 20 yıl önce imza koyduğu halde uygulamadığı Avrupa Birliği Yerel yönetimler Özerklik Şartının ne olduğu topluma net anlatılsa sanırım mevcut durum biraz daha anlaşılır olur. Konunun gideceği yer Avrupa ve Yerel Yönetimler Özerklik Şartı. Gidilecek nokta da burası olacağına göre, oluşmuş toplumsal zararı daha fazla katlamaya gerek yok. Zaten yurttaşta petrolden çok huzur, barış ve kardeşlik olsun istiyor.

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.