KADINLARIN OLMADIĞI BİR OYUNA DANS MI DENİR?

Aydın Alp

Kadın cinayetleri, toplumsal yaşamın katledilmesidir. Bu son dönemlerde irkiltici boyutlardaki cinayetler, insanlığın özgürlüğüne bir suikasttır! Toplum için de, insanlık için de korkunç bir lekedir. Toplum olarak bu kahrediciliği önleyemezsek biz, hiçbir biçimde uygar bir toplumun parçası olduğumuzu iddia edemeyiz. Savunmasız kadınların cinayetlerini önleyemeyen toplumlar, 21. Yüzyıla ulaşamamış toplumlardır!

Kadın hakları, dünyamızın en yakıcı sorunlarından biridir. Belki şimdilerde birçok ülkede başka çelişkiler ön plandadır. Ama eninde sonunda erkeklerin egemenliğine dayalı dünyamızda kadın hakları, en önemli sorun olarak karşımıza çıkacaktır ve çıkmaktadır da.

İnsanlığın ilk dönemlerinde bütün toplumlar, anaerkil (kadının egemenliğine dayalı) bir toplum biçimi yaşamıştır.

Kadının olabildiğine saygın olduğu, toplumu yönlendirdiği bir dönemdi bu. Yüzyıllar boyu da sürdü. O dönemde savaşlar, çatışmalar pek yoktu. Daha hoşgörülü bir çağdı. Üretim araçlarının gelişimi ve işbölümünün ortaya çıkışıyla kadınlar toplumdaki saygınlıklarını yitirmeye başladılar. Üretim araçlarının erkeklerin ellerine geçmesi, kadınların gözden düşmesine yol açtı. Binyıllar boyu sürecek olan erkeklerin mutlak egemenliğine dayalı ataerkil yaşama biçimi, böylece başlamış oldu. Üretim araçlarının erkeklerin ellerinde olması ve kadınların bünyece zayıf olması, ataerkil toplum biçimini kökleştirdi.

Öyle ki kadınlar bile dünyaya erkeklerin gözüyle bakar oldular. Bu durum özellikle 1789 Fransız İhtilaliyle sarsılır oldu. Avrupa’da kadın hareketleri sarsıcı boyutlara ulaştı. Önce çalışma özgürlüğü elde edildi.

Böylece kadınlar da toplumda söz sahibi olduklarını ortaya koydular. Özellikle 1857 yılında New York’ta, kadın dokuma işçilerinin greviyle patlak veren olayda, kadınların canlarıyla verdikleri bedelle toplumda söz sahibi olduklarının sağlamasını yapmış oldular.

Cumhuriyetle birlikte bizde de medeni hukukla boşanma hakkı ve seçme-seçilme hakları gibi önemli kazanımlar elde edildi. Ne yazık ki bu kazanımlar içselleştirilemedi ve yaygınlaştırılamadı. Bu kazanımlar, elit bir kesimden öteye geçemedi. Toplumun yarısının toplumsal yaşamdan ve yönetimden kopuk olması, toplum için hem maddi hem manevi anlamda öldürücü bir tehlikedir.

Günümüzde kadınlar, bütün gelişmiş toplumlarda hayatın her alanında söz sahibidirler; ama bu gelişmeler yine de erkeklerin ayrıcalıklı olduğu gerçeğini örtbas etmemeli. Kadınların daha katedeceği çok yol var.

Sonsözü, aklımda kaldığı kadarıyla Simone de Beauvoir’in olmalı, bir özdeyişiyle bağlamak istiyorum. ‘’Çözümden yana değilseniz, sorunun bir parçasısınız demektir.’’

Yazıyı, bu konudaki bazı dizelerimle noktalamış olayım:   

 ‘’ve kadınlar vardır yürekleri sıcacık

taşları bile eritir

 ve sevdikleri için ılık bir rüzgâr...’’

‘’ hem kadınların olmadığı bir oyuna dans mı denir

elleri kalktı mı göğün derinlerine ulaşır

sevginle yücelt onları, onlarla yücel

alnı açık yaşanmadıkça kanamaya devam eder dünyamız

kavra yürüklerini, tut ellerinin üzerinde

dayatmakla olur imkânsız denilen

ve bir bakarsın, işte güller nergislerle beraber...

BU sanrı DEĞİL

elleriniz kalktı mı göğün derinlerine ulaşır...’’

 RUHLAR MAHŞERİ

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.