Karanlıkta Ne Çiçek Açar Ne Düşünce Filizlenir

Müslüm Üzülmez

Her kriz döneminde ‘vadesi doldu’, ‘işi bitti’ denilen kapitalizm yaklaşık her on yılda bir yaşadığı krizleri aşarak bir üst sarmala varabilme dinamiklerini bünyesinde taşımanın avantajını hep yaşadı. Şimdi yine yeni bir farklı kriz yaşanıyor. Krizin nedeni, dünya genelinde kapitalizm rant ekonomisine evrilmesi, yani üretim yapmadan para kazanma dönemine geçilmesidir. Bu gelişmenin en önemli olumsuz etkisi ise dünyanın siyasetten ‘buzul çağ’a girmiş olmasıdır.

 

Sosyalist ülkeler değişim ve gelişimin dinamiklerini yapılarında taşımadıklarından dolayı sahneden çekildiler, tarih oldular. Şansını değerlendiremedi. II. Dünya Savaşı’ndan sonra birçok ülkede sosyalist yönetimler işbaşına gelmiş ve Dünya, başını Sovyetler Birliği’nin çektiği Sosyalist Sistem denen bir olguyla karşı karşıya kalmıştı. Dünya çapında sosyalist düşünce cazibesini artırmış, çekim merkezi olmuştu. Ulusal kurtuluş savaşları şahlanışa kalkmış; kapitalist ülkelerde sendikal hareketler, işçi ve sosyalist/komünist partiler yükselişe geçmiş; köylüler bayrak açmış, gençler dalga dalga başkaldırmaya başlamıştı.

 

Fırtına gibi esen bu gelişmelere karşı Batı, sosyalizmin cazibesini frenlemeye ve gölgelemeye yönelik ‘soğuk savaş’ın bütün yöntemlerini mahirce kullandı. Ve eş zamanlı olarak da ‘refah toplumu’nu yaratma adına kesenin ağzını her açıdan, zorunlu ve alabildiğine bol açması sonucu sosyal, ekonomik ve siyasi haklar alabildiğine genişlemeye, gelişmeye başladı. Değişimin dinamiklerini bünyesinde taşımanın; işçi sınıfının, aydınların, gençlerin, kısacası demokrasi güçlerinin etkin mücadelesi de buna eklenince liberal devlet, sosyal devlete evrildi ve Batı’da demokrasi gelişerek değerler sistemi ve kültür olma yoluna girdi. İnsan hakları ve demokrasinin kullanım alanı genişleyip bireysel ve kamusal haklar yasal güvenceye alındı. Bu gelişmelere uygun kurum ve kavramlar gelişti, hayatın vazgeçilmezleri oldu.

 

1991’de Sovyetler Birliği ile birlikte Sosyalist Sistemin çöküşü ABD ve Batılı müttefiklerinde, çok uluslu şirket ve sermaye gruplarında bayram havası yarattı: Rakipsiz, pazar/meydan tümden kendilerine kaldı.

 

Peki, neden emperyal güçler, çok uluslu şirket ve sermaye grupları rakipsiz kaldı?

 

1. Sovyetler Birliği ve sosyalist ülkelerin kendilerini yenileyememesi, bu ülkelerde temel hak ve özgürlüklerin olmaması ve tek parti ve tek düşünce tarafından yönetilmesi gibi nedenler sonucunda önce gerilemeye başlamaları, ardından sönümlemeleri, sonrasında da bir bir yıkılmaları ve geriye kalanların da küresel kapitalist piyasa ekonomisine teslim olmaları,

 

2. Komünist partilerin, sosyalist partilerin, sosyal demokrat partilerin, sendikal hareketlerin ideolojiye gömülüp geleceği öngörememesi ve günün koşullarına uygun gerçekçi politikalar geliştirememesi sonucu gerilemeleri ve yok olma durumuna gelmeleri,

 

3. Sosyalist ülkelerin kapitalizme geri dönüş yapmaları, ardından dünyada gelişen küreselleşme dalgası ve serbest piyasanın her derde davaymış gibi sunulması ve dayatılması sonucu Bağımsız/Bağlantısız Ülkeler Topluluğu ve buna paralel ulusal kurtuluş hareketlerinin (Kürtlerin haklı ulusal taleplerinin yükselişi hariç) tümden buharlaşması ve bunlardan geriye hiçbir şeyin kalmaması,

 

4. Gelişen teknolojiyle birlikte emeğin niteliksel ve niceliksel değişme uğraması sonucu emekçi güçlerin ve emeğe dayalı siyasetlerin güç kaybetmesi,

 

5. Batı’nın teknolojik üstünlüğe sahip oluşunun vermiş olduğu avantajları iyi kullanabilmesi ve gelişen teknoloji ile birlikte bilgi, para, mal ve hizmetlerin hızlı akışını çok iyi fırsata çevirebilmesi,

 

6. Sosyal, ekonomik ve teknolojik gelişmeye paralel dünya genelinde köylerin boşalıp insanların büyük kentlerde yaşamaya başlaması, birey ve bireyciliğin yaşam biçimine dönüştürülmesi, işsizliğin artması ve ahlaki değerlerin aşınması,

 

gibi daha sıralayabileceğimiz birçok nedenlerden dolayı emperyal güçler, çok uluslu şirket ve sermaye grupları rakipsiz kaldı. Şu anda bir kriz yaşansa da, dünya arenasında sürekli ‘saha pres’ oynayıp bastırıyorlar ve krizi fırsata çevirmeye çalışıyorlar.

 

Emperyal güçlerle birlikte hareket eden baskın çıkar gruplarının rakipsiz kalması sosyal, siyasal ve ekonomik alanda demokratik refleksin gelişimini oksijensiz bıraktı. Dünya genelinde kazanımlar bir bir geri alınmaya başlandı. Popüler, dinci ve milliyetçi siyasi partiler, hareket ve söylemler tırmanışa geçip etkili olmaya başladı.

 

İyi de, bu duruma seyirci mi kalacağız?

 

İngiliz evrenbilimci, teorisyen ve Einstein’den sonraki en büyük dâhi kabul edilen Stephan Hawking, ayaklara değil yıldızlara bakmamamızı önerir. Sevdiğim, sanki yaşadığımız bu günler için söylenmiş güzel bir sözü var: “Hayat varsa, umut da vardır.” Evet, karamsar olmaya hiç gerek yok. Hayat bizden yanadır. Yıldızlar her şeyi gözlüyor. Dünya’da ve Türkiye’de uygulanan bu politikalar sürdürülebilir politikalar değil, siyaseten yaşanan ‘buzul çağ’ mutlaka aşılacaktır.

 

Yapmamız gereken öncelikle temel hak ve özgürlüklerimizin kıymetini bilmenin bilinciyle saldırılar karşısında küresel çapta düşünerek, çalışarak ve ilişkiler geliştirerek mevcut temel hak ve özgürlüklerimizi korumaya çalışmaktır. Bununla birlikte ve devamında önümüze tüm kurum ve kurallarıyla işleyen bir demokrasiyi hayata geçirme hedefini koymalıyız. Herkesin demokrasiye ihtiyacı var. Farklılıkların hepimize bir şeyler kazandıracağının farkında olarak kırmadan, dökmeden, diyalogla, konuşarak, ikna ederek her kesimden insanlarla güzel ilişkiler geliştirip, her kesimin hukukunu gözeterek, birlikte hak ve özgürlüklerin alanını genişletmeliyiz. Tarih ve toplumun vicdanı olarak sabırla, inançla çalışmalıyız. Kendimize özgürlük isterken, başkalarına da özgürlük istemeliyiz; başkalarına özgürlük isterken de kendimize özgürlük istemeyi asla unutmamalıyız. Evrensel düşünmeliyiz ve uluslararası ilişkilerimizi buna göre biçimlendirmeliyiz. Kazanmaya mecburuz. Özgürlük ve demokrasi aydınlıktır, ışıktır, zenginliktir. Özgürlük ve demokrasinin olmadığı yerlerde baskı, diktatörlük, nefret, yoksulluk, karanlık başa bela olur. Karanlıklarda ne çiçek açar ne düşünceler filizlenir. En güzel çiçekler, en güzel düşünceler, en güzel projeler özgür ortamlarda boy atar gelişir.

 

Yaşamın güzelliklerini, tüm zevk ve renklerini yaşamak isteyenler; iyilikten, güzellikten, özgürlükten, adaletten, hak ve hukuktan yana olanlar şayet bilgiyle beslenip evrensel yasaları içselleştirerek birlikte hareket ederlersek çok şeyi değiştireceğimize inanıyorum. Saygılar.

 

 

Açıklama:

Şahsi işlerim nedeniyle yazılarıma bir süre ara ara vermek zorundayım. Bu durumu anlayışla karşılayacağınızı umarım. Şimdilik hoşça kalın. Selam, saygı ve sevgiler..