KENDİNİ OKUMAYANLARIN YAZDIĞI HER ŞEY YETİM KALIR

Bêjdar Ro Amed
En Büyük Kitap: İnsan
İnsan… Kendisi kadar derin, karmaşık ve çok katmanlı bir kitap daha var mıdır? Her hücresiyle geçmişi, her duyusuyla geleceği içinde taşır. Okunmayı bekleyen en hakiki eser odur.
Ne gariptir ki sayısız kitabın sayfalarını çeviren, nice bilgelik metnine hayranlık duyan insan, kendi iç kitabını çoğu zaman görmezden gelir. Sanki görünmezdir, sanki dili yabancı, alfabesi çözülmez bir şifredir. Oysa bu kitap çözülmeden, dışarıda okunan hiçbir metinin gerçekliği görülemez.
Büyük Akılların Kör Noktası
Shakespeare onlarca oyun yazdı, insan doğasının en kuytularını açığa çıkardı. Peki kendi içindeki çalkantıyı, varoluşsal sarsıntıyı aşabildi mi? Dante, İlahi Komedya’sıyla gökleri ve cehennemi kat etti; ama kendi iç cehennemini suskun bıraktı. Spinoza özgürlüğü felsefeye taşıdı, ama özgürlüğün içteki karşılığını kimse göremedi. Marx, toplumun kurtuluşu için yazdı; ama kendi iç depremleri kalemini titretip durdu. Gandhi, şiddetsiz direnişle halkını ayağa kaldırdı ama bastırılmış duyguları ve suçluluklarıyla yüzleşemedi. İsa sevgiyi merkeze koydu, ama içindeki güç ve korku dönüşmeyince her şey daha ağırlaştı. Buda, aydınlanma yolunu gösterdi; fakat yöntemi bile dogmaya dönüştü, çünkü zihnin ince oyunlarını tam çözemediler. Nietzsche hakikati acımasızca açtı; ama kendi iç acısını dönüştüremedi. Kadın öncüler, sahneye çıktılar, sistemi sarstılar; ama bilinen izlerle akmayı aşamadılar. Ya bastırıldılar ya da aynı içsel dille konuştular. Öcalan, manifestolar yazdı, yeni bir paradigma açtı; ama içteki düğüm çözülmeyince hem kendisi hem halk yarım kaldı. İnsanlar, kurumlar ve topraklar hâlâ yorgun, hâlâ tedirgin ve hala anlama çabasında.
Hepsi dev eserler yarattı; ama kendi iç kitabını okuyamadıkları için yazdıkları eksik, kırılgan, yönsüz kaldı.
Mesele şuradadır: Bu insanlar zayıf değildi, inançsız hiç değildi. Hepsi cesurdu, derindi, devrimciydi. Ama çok kritik bir şey atlandı: Dış dünyayı değiştirmeye çalışırken iç dünyalarının labirentine tam giremediler. İçsel bütünlük kurulmadan dışsal devrim hep yarım kaldı. Belki de insanlığın en büyük kör noktası budur: Kendimizi atlayarak kurtuluş aramak.
Kendini Okumayanın Gözleri Başkasına Ait Kalır
Kendi kitabını okuyamayan biri, başka kitapları ne kadar anlayabilir? Kendi iç sesini duymayan biri, başkalarının seslerine neden bu kadar tutkuyla bağlanır? Kendini bilmeden öğrenilen her bilgi birer ağırlık, kendini görmeden bakılan her yer birer kaçıştır. İnsan, önce kendi varlığına yönelmeden dünyaya dair net bir görüşe sahip olamaz. Çünkü her görüş, her düşünce, her bakış varlığın içinden dışa süzülen bir yansımadır.
Alfabesi Unutulmuş Bir İç Dünya
Kendi kitabının alfabesini bilmeyen birinin hayatı, kırık cümlelerle doludur. Duygularının kökünü çözemeyen, düşüncelerinin nereden geldiğini bilmeyen, arzularının neden taşındığını fark etmeyen biri, hayatı başkalarının yazdığı bir senaryo gibi yaşar. Kendine yabancı, kendine dilsiz, kendine sağır bir varlık haline gelir. Ne kadar çok şey bilse de, bildikleri arasında köprü kuramaz; çünkü kendisiyle arasındaki köprü yıkıktır.
Her Şey Kendini Okumakla Başlar
Gerçek başlangıç, insanın kendi iç kitabını açmasıyla olur. Bu kitapta silinmiş satırlar, unutulmuş hikâyeler, bastırılmış cümleler vardır. Ama aynı zamanda muazzam bir bilgelik (zeka), kadim bir sezgi ve sonsuz bir potansiyel de oradadır. O kitabı açmak, içindeki sessizliği duymak, kendi varlığının alfabe ve gramerini çözmek gerçek uyanıştır. Bunu başaran biri, yazdıklarında zeka ve ışık taşır. Kendi kitabını okuyan birinin yazdıkları sahici, etkileyici ve bütüncül olur.
Yazmak Değil, Görmek Gerek
Bugünün dünyasında herkes bir şeyler yazıyor. Herkesin bir fikri, bir kitabı, bir cümlesi var. Ama yazmadan önce görmek gerekir. Kendini görmek: içindeki girdapları, fırtınaları, kaybolmuş çocukları ve unuttuğu ışığı fark etmek. Bu görülmeden yazılan her şey yarımdır. Gerçek yazı, kendi kitabının ilk satırını yüksek sesle okuyabilmektir.
İçsel Kitabın Katmanları
İnsan tek bir hikâyeden ibaret değildir. İçindeki kitap da tek türden yazılmamıştır. Bu kitap; duygularla yazılmış şiirleri, acılarla kazınmış günlükleri, arzularla dolup taşan romanları ve derin sessizlikle şekillenmiş boş sayfaları içerir. Her katman bir dönemeçtir: Çocukluk, bilinçaltının ilk satırlarını yazar. Ergenlik, kimliğin gölgesini düşürür satırlara. Yetişkinlik, anlam arayışının yorgun paragraflarını taşır. Çoğu insan bu katmanlara dokunmaz; hep dıştan bir özet okur gibi yaşar. Oysa bu kitabın sayfaları arasında kalmış kırıntılar, gerçekliğin haritasını sunar. Ve ancak bu harita okunursa, insan kendi varlığının koordinatlarını çözebilir.
Sezgi Dili: İç Kitabın Anahtarı
İçsel kitabı okumak için entelektüel bilgi yetmez. Dilbilgisi kurallarına sığmaz; kelimelerden çok, zihnin susması gerekir ki dili duyulsun.
Sezgi, varlığın en kadim çevirmenidir. Bazen bir an, bir koku, bir rüya ya da bir sessizlikle kendini gösterir. Bizi bir yerlere götüren ama açıklanamayan o iç çağrı, bu kitabın okunmak istenen bir sayfasından gelir. İnsan sezgisini açığa çıkardıkça, iç kitabın ritmini duyar. Bu ritim, yaşamın en hakiki melodisidir.
Varoluşun İlk Sayfası
İnsan kendine döndüğünde genellikle en çok okuması gereken yeri atlar: başlangıç. Nerede kırıldığı, neyi bastırdığı, hangi karanlıkta ışığını unuttuğu çoğu zaman bilinmez. Ama bu sayfa çevrilmeden hiçbir şey yerli yerine oturmaz.
İlk sayfa çoğu zaman acı verir; çünkü orada unutulmuş gerçekler vardır. Ama aynı zamanda gerçek bir bütünlük de saklıdır. Bu sayfaya dokunmak, yeniden doğmak gibidir. Cesaret ister. Çünkü kişi önce kendi kurduğu maskelerin altına inmeli, yüzleşmeye hazır olmalıdır.
Enerji Bedenin Sessiz Hikâyesi
Sözsüz bir kitap daha vardır: enerji bedenin tuttuğu kayıtlar. Her travma, her bastırılmış duygu, her yüzleşmeden kaçış, bedenin hücrelerinde iz bırakır. Zihin unutabilir ama beden unutmaz. Bir bakışta gerilen omuzlar, bir kelimeyle titreyen kalp ritmi, açıklanamayan yorgunluklar bu enerji kitabının satırlarıdır.
Kendini okumak düşünmekle değil, dikkat, zihinsel ve bedensel farkındalıkla mümkündür. Enerji alanımızda yazılı hikâyeleri okuyabildiğimizde, içsel yükler çözülmeye başlar ve yaşam yeniden akar.
Köklerimize İnerken: Sessiz Harflerle Yazılmış Bir Tarih
İç kitabımız yalnızca bu yaşamla başlamaz. Atalardan devraldığımız hikâyeler, doğduğumuz coğrafyanın enerjisi, taşıdığımız genetik ve enerjetik kodlarla yazılmış derin bir belleğimiz vardır. Henüz kelimeye dönüşmemiş travmalar, dile getirilememiş özlemler, bastırılmış bilgiler burada saklıdır.
Bu kök katmanına inmek yalnızca bireysel değil, kolektif geçmişe de dokunmaktır. İçindeki korkuların bazıları sana ait değildir; sadece taşıyorsundur. Aynı şekilde özlemlerinin bazıları senden önce başlayan bir hikâyenin yankısıdır. Kökleri okumak, bu yankıların farkına varmak ve kendi içsel özgürlüğünü açığa çıkarmakla başlar.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.