Kente dair hatırlatmalar-2

NACİ SAPAN

 

Kente dair hatırlatmaları, yazıları sırf birilerinin içi sızlasın, duygusallaştırsın, ah vah edilsin diye yazmadığımı, aksine hepimizi daha diri tutsun, tutsun daha kararlı, azimli kent milliyetçiğini ön plana çıkarsın diye yazdığımı söyledim bir dostuma, bir önceki, daha önceki yazılarımla ilgili sohbet sırasında. O işi duygusallığa bağladığı için söyledim elbette.

 

 

Yaşadıklarımı, mevcudu, gözlemlediğim şeyleri değerlendirerek Türkiye’nin, ülkenin genelinin, kentimizin, bölgemizin içine çekildiği çıkmazların farkındayım, çok sayıdaki duyarlı bireyler gibi.

 

 

Eski kent yıkım şantiyesi, yeni kent alanları ise yapım şantiyesi alanları olarak karşımızda duruyor. Konutların büyük bölümünde ‘satılık’ tabelaları var, ortada alıcı yok. Bir de ‘Kenti asfaltlıyoruz’ diye birilerinin göğüs kabartısının yansıması tabelalar. Yap/yık kaldırım çalışmalarını yansıtan tabelalar. Bir de İstanbul/Kocaeli Belediyelerine ait şirketlerin bu işlerin yüklenicisi olduğuna dair tabelalar. Alt taşeronlar ise kentin küçük çaplı müteahhitleri! Her şeye rağmen işler yürüyor yani. Rant her şeye kadir!

 

&

 

Valilik, valilik konutu ve Anıtpark’ın bulunduğu, 3 yıldan beri kapalı olan ana caddelerin araç ve yaya trafiğine kapalı oluş halinin de hatırlatmasını bir kez daha yaparak devam edelim.

 

Niye açılmıyor diye sormuştum, ses-seda yok.

 

Bu bölgede yaşayan yurttaş, esnaf mülteci, o alanda mülteci kampı mı?

 

Odalar ve STK’lardan da bu konuyla ilgili açıklama, çaba beklemek sanırım bu bölgede yaşayanların en doğal hakkı.

 

&

 

Bunları anlattıktan sonra iki gün önceki yazımda haz aldığım mekânlar ve dostları yazmıştım devam ediyorum.

 

Aslında hepimizin ortak dostları, ortak mekânları.

 

3 kuşağın büfesi Aydın büfe.

 

Babalar, anneler ve çocukların ortak mekânı, hatta dedelerin. 

 

Tostunu, sandviçini yemeyen, limonatasını içmeyen hemen hemen yok gibi.

 

 

Benim için 70’li yılların Aydın abisinden başlayan Nihat ve Hacı ile geleneği sürdüren tarih hafızamıza kazınan bir mekân. Demir otelin hemen yamacında. 50 metre ötede rahmetli Turgut abinin büfesi, çocuklarıyla kısa da olsa yaptığım her sohbet Turgut abiyi anımsatıyor. Hemen karşısında Göz Optik’te Murat Bebek bakıyor, ‘oraya uğradın, bize yok mu’ dercesine. Çay, muhabbet, gözlük değişikliği falan derken zamana yayılıyoruz. Türkiye’nin neresinde olursam olayım, gözlük değişikliklerim Murat’a ait. Göz numaram kadrolu vaziyette duruyor orada.

 

&

 

Uzun süre uğramamıştım, İskender Paşa hanının o muhteşem güzelliğini bir kez daha seyrediyorum işletmecisi Seyffettin Mutlu, nam-ı diğer Bozan kardeşimin noktasız, virgülsüz sohbeti eşliğinde. Diyarbakır’ın bütün olan-biteninden haberi var Bozan’ın.

 

Bugün de bu kadar yeter.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.