KİRAZ MEVSİMİ ÖYKÜSÜ

Bilal Yavuz
Botan, çocukluğundan beri kiraz ağaçlarını çok severdi. Dedelerinin bahçelerinde büyümüştü.
 
Kiraz gibi dudakların masum türküleriyle yeşermişti. 
 
Sur taşlarında yüzler görür, bazaltın ervahıyla dertleşirdi. 
 
Gökyüzünde milyonlarca bulut gözü. Yağmur ateş gibi sıcak. Sisler sert, zaman hızlı ve öfkeli. 
 
Fısıltılar eksik olmazdı kulağından, halisünasyonlar en vefalı arkadaşıydı. 
 
Hasta değildi, özürlü değildi, özeldi. Farklılıkların kusur görülmediği bir saflığın içindeydi. 
 
Düşene el uzatırdı, ona zarar verse bile. Geceleri evden kaçar, mezarlıkları dolaşırdı. Ölülerin dirilerden daha zararsız olduğunu bilirdi. 
 
Tebeşir eksik etmezdi cebinden. Kiraz ağaçlarını resmederdi dağa, taşa. 
 
Küçükken az korkutmamıştı ailesini. Kirazdan kana benzeyen bir yüzle güle güle, güle dönüşerek...
 
Şehrin baharı bitmiş, uzun kış gelmişti. Kurşunlu duvarlar görüyordu. Havada suda toprakta ateşte, mermi izleri. Nefeslerde delik deşik korku kokusu. 
 
Evlerde derin sessizlikler. Cıvıl cıvıl ötüşen çocuklar yok. Kuşlar bile göçmüş. Bahçeler solmuş. Arabalar, kornalar, simitçiler lal. Bu kış başka kış. 
 
Tanklar, tomalar, barut ve kan kokusu genzini yakıyor. 
 
Bin yıldır gülen şehir bir yılda aksaçlı. Habersizlerdendi Botan, temizlerden, tutunamayanlardan... 
 
Ne para için ateş yakanlardandı, ne yakılan ateşlere boş yere atlayan o cahil ve kibirli akılsızlardan. 
 
Hayaletleri, sanrıları, heyulaları daha masumdu kıyıcı insanlardan, bunu iyi bilirdi. 
 
Savaşların ortasında kalan çiçekleri korumaya çalışırdı Botan, köküyle çıkarıp sakin yerlere ekerdi ölmemeleri için. 
 
Toprakları fetih hayaliyle yanan kandırılmış gençlerin nasıl da kendi mezarlarını fethettiklerini görürdü. 
 
Bir gün yine yaşatmak aşkıyla düşmüştü ortalığa, faili meçhul bir mermi iz bıraktı ona da. Yığıldı, gülümsüyordu. 
 
Güle güle gelen gül, güle güle göçtü gülüne. Acının içinde aşka boyanmıştı. Üstü başı hep kiraz mevsimi. Sıcacık kanıyla kiraz ağaçlarına dönüşmüştü. 
 
Annesi yine şaka yapıyor sanmıştı görünce. Bembeyaz bir örtüye sardılar. Kalbi gibi ak... Üzerinde gül bayrağı. Kiraz ağaçlarının yanına, köklerine, çocukluğuna, özüne gömdüler. 
 
Günahkar, kindar, kanlı ağızlar o tertemiz masuma "hakkımız helal olsun!" diyordu. Katilin maktülünü affettiği bir ağdı bu çağ. 
 
Zalimlerin alim gösterildiği adaletsiz bir sahneydi artık dünya. Masum kuşların göçü şimdi ne güzel azad... 
Botan gibi uyanacağız hepimiz bir gün şu cihan uykusundan. 
 
Dişsizin hakkı dişlide kalmayacak. Hakk hazretleri aşk ile mazlumlarının kanını yerde koymayacak... Cehennem Hakk aşkıyla kavuracak aşk düşmanlarını. 
 
Ne mutlu yaşatanlara, yeşertenlere, savaşa ve katilliğe karşı duranlara... 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.