Bir zamanlar “teşekkür ederim”, “lütfen” ve “rica ederim” kelimeleri, günlük konuşmaların doğal parçalarıydı. Şimdi ise sanki eski bir dilin kalıntıları gibi…
Modern hayatın hızında, nezaket de tıpkı bir el yazısı gibi yavaş yavaş kayboluyor.
Birine yol vermek, sırada beklerken “buyurun” demek, ya da sadece gülümsemek — küçük şeylerdir bunlar. Ama insan ilişkilerini ayakta tutan da tam olarak bu küçük şeylerdir.
Nezaket, aslında bir kültürün kalp atışıdır. Duyulmaz belki ama hissedilir.
Bugün dijital dünyada birbirimize “merhaba” demeden tartışıyor, “nasılsın” demeden eleştiriyoruz. Klavyenin başında parmaklarımız hızlı, ama yüreklerimiz soğuk.
Oysa bir “teşekkür” sözü, bir günün tonunu değiştirebilir.
Bir “lütfen” kelimesi, karşımızdakine değerli hissettirebilir.
Bir “iyi günler” bile, yorgun bir çalışanın gününü güzelleştirebilir.
Nezaket, aslında bir bedel istemez. Ama çok şey kazandırır: saygı, güven, huzur.
Toplumun içinde yavaş yavaş azalan bu değerleri, yeniden hatırlamak zorundayız. Çünkü teknoloji, ekonomi, siyaset her şey değişir; ama insan ilişkilerini güçlü kılan şey, hala basit bir “teşekkür ederim”dir.
Belki de yeni bir devrim zamanı geldi —
Ama bu kez dijital değil, insani bir devrim.
Kalplerimizi yeniden eğitmekle başlayacak bir devrim.