LGS, sınav sistemi, gelecek kaygısı ve hayat!

Aydın Alp

20 Haziran 2020 Cumartesi günü, yani bu yazıyı kaleme almadan önce bugün, LGS vardı. Sorulara göz attım ve söze bir dilekle başlamak istiyorum. Çocukların kendini özgürce geliştirebilecekleri, yeteneklerini biçimlendirebilecekleri ve gelecek kaygısının olmadığı günler diliyorum.

Çocuklarımızın, gençlerimizin psikolojilerini bozan, bu karın ağrısı sınavlara niçin gerek duyulmaktadır? Bazı okullar arasındaki fark, Afganistan (yüreğim burkularak söylüyorum) ve Kanada arasındaki fark kadardır. 1.800.000 öğrenci sınava giriyor ve nitelikli okulların kapasitesi sınırlı! Makas çok açık. Sınava girecek öğrencilerin sayısıyla iyi okullara yerleştirilecek öğrenciler sayısı çok orantısız! Özel okullar da birçok insan için seçenek olamıyor! Sınavla düzeyli bir liseye girebilmek de zorlu bir süreç… Ardından bir de üniversite sınavı… Yaşamın altyapısı oluşturulmadığı için üniversiteler, yıllarca iş kapısı olarak görüldü. Son yıllarda üniversitelerin iş bulma özelliği de pek kalmadı! Yine de yaklaşık 2.500.000 öğrenci, üniversite sınavına girmektedir. Bir de laf arasında söyleyeyim, dershanede yıllarca öğretmenlik yaptığım halde artık sınavların adını bile bilmiyorum. Sakın bu sözümü beni yargılamak için kullanmayın! Ben sadece eğitimde, sınav sisteminde ha bire değişiklik yapıldığına dikkat çekmek istiyorum. Gerçi artık hiçbir alanda süreklilik diye bir şey kalmadı. Her şey, hallaç pamuğu gibi dağıtılıyor! Kalıcılık, köklülük, süreklilik; sadece sözcük olarak var! Neyse konuyu dağıtmadan söyleyeyim. Biz genç bir nüfusa sahibiz ve dört milyonu aşkın insan, sınav stresiyle kavrulmakta! Ailelerini de eklediğimizde, ne kadar çok insanın sınav kaygısıyla yaşadığı ortaya çıkar! Ailelerin tedirginlikleri ve ekonomik giderler ayrı bir sorun…

KIZLARIMA VASİYETİMDİR!

Korkaklara ve bencillere asla güvenmeyeceksiniz, asla!

Sevincinizi paylaşmayanları uzaklaştırın kendinizden

Mutluluğunuza yüzü ekşiyenleri, tereddütsüz dışlayınız

Herkesi kendiniz gibi bilmemelisiniz, bilmemelisiniz!

Âşk bir simyagerdir, bazen kömürü elmasa dönüştürür

İllüzyon ustasıdır, insanın yüreğini hoplatır yerinden

Yanlışsa âşka bile eyvallah demeyeceksiniz!

Sevgi ama muhteşemdir, bunu bileceksiniz!

Aslınızı inkâr ederseniz babanız değilim ben

Herkesi kardeş görme yüceliği bile hem /Kim olduğunuzu bilmekten geçer

Gurur duymalısınız kimliğinizle /Babanızı yaşatan bu gururdu bilmelisiniz!

“İzm”ler yolumuza, kişinin rengine göre döşenmiş taşlardır

Kalbinizi hayatın karşısında katılaştırır /Bağnazlık, ölümcül bir hastalıktır

Uzak durun, uzak durun!

 

Babanız bir Anka’ydı, en yakınların bile kıskandığı

Ve yüreğinden başka bir sermayesi de yoktu, unutmayın!

Hayatı boyunca da kara yerde, kara yerlerde

Dünyanın kralına ve kraliçesine eyvallahı olmayan!

 

Başkalarının güzelliklerini kıskanırsanız/ Yazıklar olsun derim size/ Yarınların örülmesine omuz vermeliyiz/ İyi insan olmayanların canları cehenneme/ Yoz insanların yüzüne tükürün/ Sağlıklı olur, tükürüğünüz temizlenir!/ Haklıysanız güçlü olursunuz!/ Bunu unutmayın, unutmayın derim! Çocuksuluğunuzu koruyun, koruyun, koruyun!/ İnsan kalın/ Mahkeme suratlı insanların, mahkemeye kadar yolu var!/ Mutlanma duygunuzu yitirmeyin!/ Ve hayatınızı hiçbir şekilde ertelemeyin!/ Empati duygunuzu yitirirseniz, katılaşırsınız/ Gülüşlerle arındırın içinizi/ Ve sevin insanlığın daha özgür geleceğini. 2017 (AMED’İN KELEBEĞİ-J&J yayınları-2018)

Her eğitim yılı başında öğrencilerime tadında ve kıvamında çalışmayı sevmelerini, çalışmaktan haz almaları gerektiğini söylüyorum. Ben öğrencilerimizin sabah kahvaltılarını Paris’te yaptıklarını; öğle yemeğini Venedik’te, akşam yemeğini Rio’da yediklerini bilsem; onlara derim ki: Bırakın bu karın ağrısı sınavları, hayatınızı yaşayın! Ne yazık ki öğrencilerimizin böyle bir lüksü yok! Dolayısıyla çalışmalarını söylemekten başka çare kalmıyor! Bütün zamanların gelmiş geçmiş en büyük bilim adamı Albert Einstein: “Deha, çalışkanlıktır!” demiş. Ben de öğrencilerime çalışmayı bir alışkanlık haline getirmelerini öneriyorum. İstikrarlı ve kıvamında. Çalışmadığınız gün bir boşluk duygusuna kapılıyorsanız, tedirginlik hissediyorsanız, sanki özellikle yapmanız gereken, hayati bir şeyi yapmamışsınız gibi bir duyguya kapılıyorsanız, bu işin üstesinden gelmişsiniz diyorum. Başka yolu da yok! Çünkü bu sınavlar; ne bir kişilik testidir ne de beyin ve yürek ölçümüdür. Öncelikle emek vermek, zaman ayırmak ve hazırlanmak sorunudur. Ve şartlara ilişkin saptamamı yinelemeden geçmeyeceğim. Şartlar, asla eşit değil. Sanki dikenli bir yolda geçen bir yarışma var. Bazıları yalnayak koşuyor, bazıları ayakkabıyla. Bu yarışı kimlerin kazanacağı önceden belli. Şartları eşit olmayan insanları aynı sınava tabi tutmak, büyük bir haksızlıktır.

Günümüzde psikolojinin, moralin bedensel yapı üzerinde, insan performansı üzerinde etkisi olduğu bilinmektedir. Her yıl sınav öncesi; telkin önemlidir arkadaşlar, kendinize güvenerek sınava girin, derdim. Yaşamda gözlenmiştir. Sözgelimi çok iyi futbol oynuyorsunuzdur. Moralinizin bozuk olduğu gün, kötü oynarsınız. Ben moralim bozukken, elektrik direklerine çarpıp pardon dediğim olmuştur. Onun için elden geldiğince yüksek moralle sınava girin derdim. Bu yıl, tüm öğrencilerimize ulaşmak mümkün olmadı. Öğrenciler eve kapanıktılar ve salgınla moralleri alt üst olmuştu! Bu olumsuz koşullarda sınava girildi.

20 Haziran 2020 Cumartesi günü yapılan LGS’yi bir de kendi alanıma ilişkin, Türkçe, değerlendireyim. Önceki yıllardan da biliyorum, Türkçe soruları genelde örgün eğitimdeki ezbercilikten farklıdır. Dil daha hareketli, kıvrak; daha güncel ve çağdaştır diyelim. Yazarların sözlerinden alınmış, çokça dil tadı olan metinler vardır. Dile egemen olan insan, dille soluk alıp verebilen insan; tabi bu anadili Türkçe olan ve sosyal bir ortamda bulunan insanlar için geçerlidir, bu soruların üstesinden daha rahat gelebilir. Son yıllarda soruların yaklaşık dörtte biri, gramerle ilgilidir. Soruların yaklaşık yarısı anlamla, sözcük, cümle ve çokça da paragrafla ilgidir. Bir iki harmanlanmış edebiyat sorusu da var. Anlamla ilgili ve dilin inceliklerini kavramaya dayalı sorular; öncelikle okuma alışkanlığı olan insanlar için biçilmiş kaftan! Bu son yıllarda soruların en az dörtte biri de görsellerle, grafiklerle verilen bilgiler doğrultusunda aşağıdakilerden hangisi çıkarılır ya da çıkarılamaz sorularıdır. Bu yılki sözel mantığa dayalı sorular ne yazık ki örtük ve zaman alıcı sorulardı. Öğrenciler, Türkçe ve matematik sorularından yakınıyorlardı. Zaten bu yıl, öğrenciler neler yaşamadı ki? Hem ergenlik hem salgın yüzünden içeri kapanma ve şimdi de sınav şoku…

Öğrencilerimize, yürekten inanarak söylüyorum. Sınav kısa, hayat uzundur. Bunu sınavı küçümsediğimden değil, hayatı önemsediğinden söylüyorum. Sınavda başarılı olan öğrencilerimi kutluyorum. Hiçbir öğrencinin sınavdaki başarısızlık için kendini kahretmemesini söylüyorum. İnsan nasıl yanlış yaptığı sorulardan çok şey öğreniyorsa, başarısızlıklardan da ders alıyor, çok şey öğrenebiliyor. Olumsuzluklara deneyim gözüyle bakmayı bilmeliyiz. Sınava giren bütün öğrencilerimizin gözlerinden öpüyorum. Babalar Günü’nü de yürekten kutluyorum. Coronasız, coronovari tiplersiz ve sınavsız, özgür günlere diyorum. Sevgiler, saygılar, sağlıcakla…

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.