Cihan İPEK
Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde faaliyet gösteren, adı Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu olarak açıklanan Komisyon, "Terörsüz Türkiye" veya elli yıldır silahlı-siyasi mücadele verdiğini söyleyen kürt hareketinin silahsızlandırılarak üyelerinin hukuki ve siyasi zemine entegrasyon hedefi doğrultusunda, 5 Ağustos 2025’te ilk kez toplandı. Komisyonun adı oy birliğiyle belirlenmiş, çalışma usul ve esasları üyelerin oy çokluğuyla kabul edilmiştir
Yetkililerin ve komisyon üyelerinin basına verdikleri açıklamalara göre, komisyonun başlıca ana amaç ve görevleri: "Etnik ayrımcılığı ortadan kaldıracak şekilde, toplumsal bütünleşmeyi, milli birlik ve kardeşliğin pekişmesini sağlamak, çağdaş hak ve özgürlükler, demokrasi ve hukuk devleti ilkeleri doğrultusunda hukukun üstünlüğü zemininde değerlendirmeler yapmak ve bu bağlamlarda ihtiyaç duyulan yasal düzenlemeleri tespit ederek yasa teklif taslaklarını hazırlamak ve kamuoyunu bilgilendirmek esas görevler olarak sayılmıştır.
Yine basından edinilen bilgilere göre, komisyonun karar alma nisabı oldukça yüksek olup, özellikle yasa önerileri için beşte üç gibi bir çoğunluk orani gerekmektedir.
Komisyonun çalışma süresi 31 Aralık 2025'e kadar planlanmıştır; gerektiğinde iki ay daha uzatılabilir.
Okuyucuların sorduğu soru şudur: "Bu komisyon, Türkiyede'ki mevcut kürt sorununu çözebilir mi?
Genek olarak, TBMM çatısı altında, siyasi partilerin tamamının veya iki eksik çoğunun temsil edildiği bir platformun kurulmuş olması, meşruiyet ve çoğulculuk açısından çok önemlidir.
Komisyonun çalışmalarında şeffaflık, açık bilgilendirme ve basının katılımından bahsediliyor. Kurumsal güven adımı açısından gerekli anlarda basının katılımı ve şefaflığın sağlanması önemlidir.
Komisyonun asıl amacı doğrudan iç barışın tahkimi, demokrasi, hukuk reformları üzerine odaklanmaktır. Bu bağlamda Komisyon, genel anlamda Kürt sorununun çözümünü içine alan daha geniş demokratik reformları önerip destekleyebilir.
Ancak komisyonun kararları bağlayıcı değildir, rapor ve öneri niteliğindedir. Yani komisyonun öneri veya kararlarının TBMM’den geçirilmesi yine iktidardaki siyasi iradeye, Cumhur ittifakının parlamento çoğunluğuna bağlıdır.
Komisyonun çalışma süresinin uzunluğu kamuoyunda sürecin bir sonraki parlamento seçimleri için oyalama amacı taşıdığına dair eleştirilere yol açmaktadır. Örneğin, Gelecek Partisi bu çalışmaların birkaç ay içinde tamamlanmasını talep etmiş; aksi halde güven zedelenebileceğini vurgulamıştır.
Önemli bir husus da şudur: Sorunun gerçek muhataplarına yönelik tartışma hala sürüyor. Bazı analizlere göre, sadece silahlı kürt grubunun muhatap alınması, asırlık sorunun demokratik çözümünü zayıflatabilir. Bu nedenle kimi kesimlerce daha demokratik temsil yetkisi olan kürt sivil toplum organlarının da mutlaka muhatab alınması gerektiği savunuluyor.
DEM ve sol-sosyalist çevrelerden gelen öneriler de kapsayıcı diyalog, kimlik haklarının mutlaka anayasal olarak tanınması ve demokratik müzakerenin esas alınması yönündedir.
Değerlendirmem:
Bu komisyonun kurulması ve teşkil şekli, Kürt sorununa çözüm arayan demokratik bir mekanizma olarak umut vericidir. Yıllardır arzulandığı üzere, meclis çatısı altında barış, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkelerini merkeze alan bir platform şu an oluşturulmuş durumdadır.
Ancak bu tek başına yeterli değildir. Komisyon önerilerinin gerçeğe dönüşebilmesi, siyasi irade, toplumun güveni, kapsayıcı diyalog ve silahlı güç dışında da demokratik muhataplarla iletişimi şart kılmaktadır. Bu sürecin “kalıcı barış” hedefine ulaşması için, bölge düzeyinde STK’lar, yerel yönetimler ve farklı kimliklerden temsilcilerle iletişimin güçlendirilmesi her halükarda çok daha yararlı olacaktır.
Sonuç olarak,
Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu doğru yönde önemli bir adımdır ve Türk–Kürt toplumsal barışına katkı verebilir. Ancak yapısal ve pozitif sosyo-ekonomik reformlar, demokratik temsilin genişletilmesi, Avrupa Birliği Kopenhag-Kriterleri ve siyasi iradenin kararlılığı olmaksızın sorunun kalıcı çözümüne ulaşması zor görünüyor. Kapsayıcı diyalogların, reformların ve hukukun üstünlüğünün etkin bir şekilde işlemesi bu süreci çok daha anlamlı kılacaktır.