MODERN ÇAĞDA DİNDARLIK VE BİREYSEL SORUMLULUK

Yahya ÖGER

Günümüz Türkiye’sinde dindarlık yeniden görünür oldu: cami avlularında, sosyal medyada ve toplumsal gündemin merkezinde yer alıyor. Ancak bu görünürlük, bireysel düzeyde modern çağın meydan okumalarına köklü bir yanıt veriyor mu sorusu hâlâ gündemde. Yanıt, ibadetlerin miktarından mı, yoksa ibadetle birleşen ahlak, adalet ve merhamet ilkelerinin günlük hayata hâkim kılınmasından mı ibaret olmalı? Bu sorunun yanıtı, dindarlığın toplumu birleştiren, güven veren ve hakikat üzere inşa eden bir güç olarak yeniden işlevselleşmesiyle yakından ilişkilidir.

İlk olarak temel eksene odaklanalım: bireysel ahlakın çözülüşü, ibadet ile gösteriş arasındaki ince çizgide kendini gösteriyor. Namaz, oruç, hac gibi ibadetler öne çıkarken, adalet, kul hakkı ve dürüstlük gibi değerler bazen ikinci plana itiliyor. Gerçek dindarlık, yalnızca cami duvarlarının ardında değil, iş yerinde, sokakta ve aile içinde sınanır. Bu sınav, kendi iç hesap verme mekanizmamızı devreye sokmaktan geçer. Peki, ibadetlerim gerçekten Allah için mi, yoksa toplum önünde “dindar görünmek” için mi? Dindarlığım iç dünyamı mı arındırıyor yoksa sadece kimlik kartımın bir süsü mü? Bu sorulara samimi cevap veremeyen bir dindarlık, toplumsal güveni sarsan bir çürümenin kaynağına dönüşebilir.

Ekonomi alanına geldiğimizde “helal kazanç” söyleminin pratikte nasıl sınandığı önemli bir mesele olarak karşımıza çıkıyor. İslam’ın israf, ölçülülük ve paylaşma öğretileri, teoride sıkça vurgulansa da güncel hayatta bazen unutulabiliyor. Dindar bireylerin bir kısmı, lüks tüketim ve gösteriş konusunda seküler kesimden geri kalmıyor; bu da helal kavramını gölgede bırakabiliyor. Peki gerçekten helal kazanç nedir? Emek ve adalet üzerinden gelen kazanç mı, yoksa haksızlık ya da kayırmacılıkla elde edilen bir kazanç mı? Bu sorular, gençler arasında dine mesafeli duruşun altında yatan ikiyüzlülüğü sorgularken, dinin bireysel hesaplaşmalardan toplumsal güçe uzanan bir etki yapmasını da talep ediyor.

Toplumsal ilişkiler boyutunda din, ötekilerle kurulan ilişkileri belirleyen bir araç olmaktan çok, kapsayıcılık sınavını da içinde barındırmalıdır. Mahalle baskısı, yaşam tarzına müdahale ve “öteki”ni tehdit olarak görmek, toplumsal barışı zedeler. Dinin özü, farklı inanç ve yaşam biçimlerine karşı merhamet ve adaletle yaklaşmayı gerektirir. Kendimize sormalıyız: Farklı düşünen ve farklı yaşayan insanlara karşı gerçekten merhamet ve adaletle mi yaklaşıyorum, yoksa onları düşman gibi mi görüyorum? Din, insanları birbirinden koparmaya başladıysa, bu din değildir; bu, aidiyetçi bir fanatizmin belirtileri olabilir.

Psikolojik direnç ve eleştirel düşünce de bu yeniden yapılanmanın kilit alanlarından biridir. Modern dünyanın bilgi akışı karşısında dinin savunmacı bir tavırla karşılık vermesi, değişime direnmek anlamına gelebilir. Kendini eleştirmeye cesaret etmek, dinin iman gücünü güçlendirirken hataları örtbas etmek yerine görüldüğünde çözümler üretmeyi sağlar. Eleştirel düşünce, vicdan muhasebesiyle birleştiğinde yalnızca “doğru” olanı değil, “nasıl daha adil yaşanır” sorusunu da tetikler. Böyle bir yaklaşım, dinin toplumu birleştiren gücünü güçlendirir; çünkü kuralları reddeden değil, kuralları insan için çalışan bir dinin canlı ve güncel kalmasını sağlar.

Sonuç olarak, dindarlık bir kimlik gösterisi değildir; vicdan muhasebesidir. Toplumun dindarlığa olan güvenini yeniden kazanmak için bireylerin önce kendi nefislerine karşı dürüst olması gerekir. Asıl soru şudur: Benim dindarlığım gerçekten Allah için mi, yoksa çıkarlarımın ve korkularımın kılıfı mı? Bu soruya samimi cevap verebilmek, dinin toplumu bölen değil, birleştiren yanını güçlendirecektir. Çözüm, öze dönmektir; çünkü gerçek dindarlık, başkalarının gözünde değil, kendi vicdanımızda sınav verir.

Kısa bir çağrı olarak okuyuculara: Gelin, ibadetin dışındaki yaşam alanlarımızı da dürüstlük, adalet ve merhametle dolduralım. Kameralar kapalı, hesaplar açık olsun; iş yerinde, mahallede ve aile içinde hakka riayet eden bir dindarlık, toplumsal güvenin en sağlam temellerinden biri olacaktır. Din, toplumu bölen değil, ortak değerler etrafında yeniden inşa edici bir güç olsun.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.