MUNZUR’DAN İPEKYOLU’NA ŞİİR BULUŞMASI VE ZAMANLA MEKÂN İLİŞKİSİNDE MİSAFİR OLMAK

Abdurrahim Kılıç

Zamanın her şeyi olgunlaştırdığından söz ederiz de aynı biçimde her şeyi çürüttüğünden, yozlaştırdığından bahsetmeyiz. Zaman belki de mesafedir ya da mesafe dediğimiz şey, zamanın bir yerinde pusu kurmuş andır. Hesaba vurulan mesafenin dili zamandır. Zamanın cenderesinde debelenen mesafenin tanımı da andır ve o anlar er geç kendi gerçekliğini mesafelerin soğuk kucağından alarak sevimli bir akşamüstü sıcaklığıyla size sunar.

Munzur aslında Mardin’e uzak değil, zaten mesafeler de uzaklık ile ilgili değil. Uzaklık, kişinin kalbinde, toplumun bilincindedir. Bilmediğin her yer sana uzak, tanımadığın her kişi bilincine yabancıdır. Uzaklıkları yakın eden şey, kişinin bilincidir. Uzakları tanınır yapan şey, kalbin sevincidir.

Değerli yazar dostlarım Metin Aydın ve M. Mahsum Oral aradı beni. Dersimli üç şairin Mardin’e gezmek amacıyla geleceklerini ve de gelmişken onlarla bir şiir sohbeti gerçekleştirmek istediklerini söylediler. Üç Dersimli şairin Munzur’un serin gözelerinden Düzgün Baba dergâhının edebinden süzülmüş dizeleriyle gelme ihtimali bile beni heyecanlandırdı. Biz, binlerce yıllık İpekyolu’nun kenar çocukları elbette Kızıltepe Ovası’nın tüm sıcaklığıyla şiir dostlarımızı karşılayacaktık.

Programı üçü Dersimli, üçü Mardinli şair denklemiyle kurduk ama denklemi sevgiyle şiirin uzakları yakın, mesafeleri yok eden kardeş diliyle oluşturduk. Nihayetinde beklenen gün geldi ve Kızıltepe Daktilo Kültür Merkezi ev sahipliğinde buluştuk.

Şair Sema Güler, Cevahir Bedel, Arzu Karadağ, Metin Aydın, Hekim Maretoyar ve Musa Bêjevan ve ben A.Rahim Kılıç buluştuk. Programın afişinde buluşmanın adını Munzur’dan İpekyolu’na Şiir Buluşması koymuştuk. Sosyal medyadan ve dizelerden tanıştığımız, zamana ve mesafelere sığdıramadığımız düşlerin, paylaşmanın, daha güzel bir dünya, yaşanılır bir coğrafyanın dizelerini bilinç dünyamıza nakşeden altı değerli kalemin moderatörlüğü de bana düştü.

Şair Sema Güler; şiirin aradaki mesafeleri kaldırarak farklı bir bilincin oluşmasını sağladığını, Munzur’un aslında çok uzakta bir yer olmadığını, asıl meselenin kişilerin bilinçlerinin ve birbirlerini kabullerinin uzaklığı olduğunu söylerken salondaki her katılımcıyı kültürel bir iç sorguya sevk ediyordu. Şiir ve sanat, sadece estetize olanı değil bilince çıkamayan düşünceyi de yeniden kurar, ruhu iyileştirir.

Dimilkî(Zazaca) ve Türkçe şiirler okuyan Arzu Karadağ; şiirin evrensel bir coğrafyası, evrensel bir dilinin olduğunu ve bu dilin kucaklayıcı yapısının en çok dize örgüsünde kendisini göstereceğini, şiirde herkesin bir duygudaşlıktan beslendiğini ve bu ortaklaşmanın kalıcılığı sağladığını, asıl mevzunun nereden, nasıl başlanması gerektiğini belirtirken şiirin hırçın çocuğu Metin Aydın; burada kimse misafir değil, herkes ev sahibi. Bazı popüler şair- yazarlar bu kadim coğrafyaya oryantalist bir yaklaşımla bakıyor. Munzur’un, İpekyolu’nun imgelerini, yaşanmışlıklarını, düşlerini iğdiş ediyor, talan ediyor, sonra da gelip üstenci bir bakışla burada ahkâm kesiyorlar. Popüler bakışla, rant beklentisiyle sanat ürettiğini var sayıp salonları yığınlarla dolduruyor, kitaplarını çok satıyor, el üstünde tutuluyor ve sırtını dönüp gidiyor bu kişiler. Sanat, misafir kabul etmez, kalıcı olanı ister diyerek Kürtçeden Mustafa Aydoğan’ın çevirisini yaptığı Lalistan kitabından Kürtçe, Uryan kitabından Türkçe şiirlerini okudu.

Hekim Meretoyar, felsefi düşünce süzgecinden geçmiş lirik kurmanci şiirlerini okudu. Şiirini, anadiliyle kurduğunda kendini daha huzurlu bulduğunu ve meramını daha etkili anlattığını ifade ediyordu.

Musa Bêjevan, Mardinli bir şair-yazar. Doğrusunu söylemek gerekirse bunca çalışması olan birini duymamış olmak şaşırttı bizi. Hem biçim hem biçem bakımından etkileyici dizeleri var. Bir düş kenti Mardin’in ara sokaklarına sıkışmış imgeleri, geniş bulvarlara açıyor.

Aynı zamanda Bilim Sanat Edebiyat Derneği (BİSED) yönetiminde bulunan şair Cevahir Bedel, aklın ve kalbin süzgecinden geçen bir şiirini okuduktan sonra “Acı çeken bir coğrafyadan olsak da acıdan değil, sevinçlerden söz etmeliyiz. Şiir, ayrıştıran değil birleştiren bir olgudur. Misafir olmak, kalmaktan ziyade gitmekle ilgilidir. Bu yüzden toplumuna öncülük etme iddiasındaki her şair, yazar, sanat insanının önce kalmak ve bulunduğu coğrafyayı güzelleştirmek amacı olmalıdır. Sanat, müdahale eder, değiştirir, güzelleştirir, şiir de bu değilse nedir? Burada bizi buluşturan şey, bu güzellik arayışı değil midir? Burada ben misafir değilim, kimse de misafir olmamalıdır.” Bu tarz sanat, şiir buluşmalarının çoğalması, kimsenin bir yerde misafir olmadığı zamanlara…

Ve ben; iki dilde yaralanmış şiirlerimi okudum.