ÖLÜMSÜZLÜK İNSANIN YARATIMIDIR

Mümin Ağcakaya

         Ölümlü bir varlık olarak doğan insan, kendisi için ölümlü bir sonu asla kabullenmemiştir. Yaşam bilincine vardığı andan itibaren;  sürekli ölümsüzlüğü aradı, onun peşinden koştu. Bu yüzden hayatta kalabilmek için; son hücresine kadar ölüme direndi. Tüm çabalarına rağmen; her doğumun aynı zamanda kendi içinde ölümü de barındırdığı gerçekliği; insanı bekleyen sondan kurtarmaya yetmedi. 

 

Eski dönem insanının ölümsüzlük peşinde koşması MÖ.’lere dayanmaktadır. Yazılı kayıtlara geçen ilk belge; Sümerler döneminde yazılan Gılgamış destanıdır.

 

 Sümerler döneminde şiir formatında yazılan Gılgameş Destanının başlangıç ve son bölümüne ait tabletler bulunamamış olsa da; ölümsüzlüğü arayan insanı anlatan; tarih öncesinden günümüze ulaşan en önemli eserlerden biridir.

Konumuzla ilgili olarak kısaca anlatacak olursak; destanın kahramanı Uruk kıralı Gılgameş’in dörtte üçü tanrı, dörtte biri insan olan biridir.  Mitolojiye göre o dönem; tanrı ve insanların iç içe yaşadığı tasvir edilmektedir. Uruk’un kralı Gılgameş sahip olduğu güçten dolayı halk üzerinde ağır bir baskısı vardır. Bu baskılardan bıkan halk tanrılardan yardım ister. Tanrılar da halkın bu isteğini yerinde bularak; Gılgamış’a bir rakip yaratır. Gılgameş’in rakibi olarak dünyaya gönderilen Engidu ormanda yarı vahşi bir şekilde yaşamaya başlar. Engidu’nun ünü gittikçe yayılır. Dağlarda vahşi bir yaşam süren Engidu’nun nasıl biri olduğunu öğrenmek isteyen Gılgameş ona bir kadın gönderir. Kadın Engidu’ya, ormanın dışındaki yaşamı anlatır. Ormandan ayrılan Engidu, Gılgameş’le, dövüşür. Sonra aralarında güçlü bir dostluk gelişir. Artık birlikte hareket etmeye başlarlar.

 

Gılgameş, düzenin koruyucularından tanrı Humbaba’yı öldürmek ister. Gılgamış’a âşık olan tanrıça İştar, Humbaba’nın öldürülmesinde yardımcı olur. Gılgameş, Tanrıça İştar’ın aşk teklifini reddeder. Buna çok öfkelenen ve gururu kırılan İştar, tanrılardan intikam ister.

 Sümer tanrıçası İştar bu ikili ilişkiyi cezalandırmak ister. İkisini de öldürmek için Gökyüzü boğasını gönderir. Gılgameş, Engidu’nun yardımıyla boğayı öldürür ve tanrıça İştar’a meydan okur. Gılgameş’in tanrıları küçümsemesi kabul edilmez. Gılgameş’in yaşamasına, Engidu’nun öldürülmesine karar verilir. Hastalanan Engidu ölür. Gılgameş aralarında güçlü dostluk bağı kurduğu Engidu ’ya görkemli cenaze töreni düzenler. Hâkim olduğu güçten dolayı kendini ölümsüz gören Gılgameş, ölüm korkuna kapılır. Tanrılarla insanların iç içe yaşadığı ölümsüz dünyada ilk kez bir insanın ölmesiyle; tanrıların ve insanların yolları ayrılır. İnsanoğlu için artık ölümden kurtuluş yoktur.  Ölümsüzlüğü tekrar yakalamak için arayışa giren Gılgamış’a bilgeler boşuna arayış içine girmemesini öğütlerler ama o  dinlemez.

 

 Ölümsüzlüğü aramak için Utnapiştim’e doğru yola çıkar. Ölümsüzlük otunun, denizin diplerinde olduğunu öğrenen Gılgameş, denizin diplerinde otu bulur. Gılgamış yorgunluktan uykuya dalar. Bu sırada bir yılan, otu yutar.  Deliye dönen ve ölümden kaçamayacağını anlayan, Gılgameş çaresizce Uruk'a geri döner. Dostunu yitirmesine ve kendisinin de ölümlü olmasına ağlayarak, başından geçenleri güneş tanrısı Şamaş’a anlatır. Gılgamış,  bilgeliğin dünyanın nimetlerinden yararlanmak anlamına geldiğini ve ölümden kurtulamayacağını kavrar. Destan burada sona erer. 

 

İnsanın bu arayışı günümüze kadar hiç bitmez. Teknolojinin, tıbbın gelişmesi ve daha iyi yaşam koşullarına sahip olması sadece; insan ömrünün biraz daha uzamasını sağladı, ancak bundan daha öte bir işlev kazandıramadı.  Mezarlıklarda; her zaman karşılaştığımız, üzerinde  ‘Her Fani Bu Sonu Tadacaktır’ yazan tabutun içeresine girmekten, fani dünyaya veda etmekten insanoğlu kendini kurtaramadı. Ancak tüm bu yaşam gerçekliğinin bilinmesine rağmen insanoğlu; gerçek ölümsüzlüğün sadece fiziksel değil, yaşadığı süreçte yaptıklarıyla, geride bıraktığı eserlerinde olduğu bilinci; insanı evren daha uyumlu varlığı yapacaktır.

 

İnsan oğlunun yaşam şartları, olanak ve imkanları, kişinin sahip olduğu konum ve mevki ne olursa olsun; mitolojide anlatıldığı gibi; onu bu kaçınılmaz, ölümlü sondan kurtarmaya yetmedi. Bu yüzden eskilerin deyimiyle ‘Karun kadar zengin olsan da, Firavun kadar kudretli olsan da ne fayda’ şeklinde özetledikleri son insanın bu arayışını çok iyi özetlemektedir.  Bu gerçekliğin bilinmesine rağmen insanın bu arayışı ve her şeyin daha fazlasına sahip olma hırsından bir şey kaybetmedi. Bu hırs; yaşamımızı ve geleceğimizi tehdit eden savaşların ve kötülüklerin kaynağı oldu. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.