ÖNYARGI VE HAYAT

Aydın Alp

Bir kimse ya da bir şey için önceden edinilmiş olumlu ya da olumsuz yargıya peşin yargı (hüküm) deriz ya bizim toplumuzda, nedense, çok yaygındır! Nedense sözcüğünü, sözün gelişi kullandım; yoksa nedenini herkes biliyor gibidir. Hani birine, onu gözüm tutmadı, deriz ya!

Bu çocuk, bu işi yapamayacak! Bu çocuk; okuyacak da, adam olacak da bize bakacak! (Olumsuz önyargı)

Bu çocuk, bu işlerin hepsinin üstesinden bir bir gelecek! (Olumlu önyargı)

Verilere dayalı, akla ve mantığa bağlı çözümlemelerin olduğu yerde önyargı yoktur. Önyargı, kişilere ve olaylara duygusal yaklaşımların olduğu yerde vardır. Önyargı; adı üzerinde, muhakeme (yargılama) ürünü varılan sonuç değil, değerlendirme yapılmadan edinilmiş bir hükümdür.

Bizim gibi duygusallığın egemen olduğu toplumlarda önyargı, ne yazık ki çok yaygın. Çünkü biz biraz da düşünce tembeli bir toplumuz. Sadece maddi anlamda üretimimiz yetersiz değil, düşünsel anlamda da üretimimiz o ölçüde sınırlıdır. Bundan ötürüdür ki biz kişileri ve olayları gözlemleyerek, derinlemesine analiz ederek sonuca ulaşmıyoruz; onlara kestirmeden yaklaşıyoruz. Gözlemleme ve analiz, emek ister. Biz, çokça işin kolayına kaçıyoruz. Önyargı; çokça düşünce tembelliğinin ürünüdür, biraz da güvensizlik, sevgisizlik, anlayışsızlık gibi duyguların ürünüdür ve muhakeme yetersizliğinin sonucu olduğu su götürmez bir gerçektir. Bir yerde okumuştum; bir üniversitede saygın bir erkek profesörün, kolundaki kız saatiyle öğrenciler eğleniyorlarmış! Sonra öğrenmişler ki o kol saati, profesörün gencecik yaşta kaybettiği kızına ait tek ‘hatıra’ymış!

Einstein; bir önyargıyı yok etmek, bir atomu parçalamaktan zordur, demiş. Atom paramparça oldu, biz daha da önyargılarla taşlaşmış bir toplum olarak yaşıyoruz. Birkaç gün önce Amedspor’un doktoru bana dışarıda yaşadıklarından bir iki anı anlatmıştı. Resmen yüreğime hançer saplanmıştı. Batı’da, adı önemli değil, bir yerde maçtalar. Irkçı sloganlar havada uçuşuyor. Hakem, maçın bittiğini haber veren düdüğü çalar çalmaz, seyircilerden bir kısmı sahaya giriyor ve küfürlerle bunları vurmaya geliyorlar. Doktor Hakan diyor, biz polislerin korumasında içeri girmek için koşarken, bir baktım ki bize ana avrat küfreden kilolu adam yere yığıldı ve kıvranmaya başladı. Ben bir doktor olarak düşüş şeklinden ve çırpınışından durumunun kötü olduğunu anladım. Polislere ısrarla ne olur beni o adamın yanına götürün, ben doktorum, adamın durumu kötü dedim. Polisler bize zarar gelmesin diye telaşlıydılar. Ben ısrar edince kötü bir durum olduğuna inanıp beni yere yığılan adamın yanına götürdüler. Adam, tahmin ettiğim gibi kalp krizi geçiriyordu. Masaj ve suni teneffüsle adamın kalbini çalıştırdım. Adam dirilir dirilmez tekrar küfürlerine başladı. Polisler, beni korumaya almışlardı. Hayatını kurtardığım adamın arkadaşları, ona çattılar: Senin hayatını kurtardı, sen daha da ona küfürler ediyorsun! Ben yine polislerin korumasında içeri geldim. Bir Çin atasözü: “İki kuşun kanatlarını birbirine bağlasanız, dört kanatlı oldukları halde uçamaz!” diyor. Biz toplum olarak ne yazık ki bu durumdayız!

Doktor Hakan’ın anlattıkları yüreğimi yaralamıştı. Bunları bilmiyor değildim; ama yine de içim acımıştı. Anayasadaki: ”Dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde herkes eşittir.” ilkesi uygulanabilseydi!

 

 

“Kayıtsızlık ey, en kahredici olanı da

Kardeşçe yaşadığımız insanları bize kışkırtıyorlar

Aynı sevdanın ayrı kollarında çoğalan

Gür ırmakların birleşmesinden korkuyorlar!

Aydın ALP

Hani büyük şairimiz Turgut UYAR “YOKUŞ YOLA” şiirinde diyor ya:

“ El ele yürüdüğümüz bu yolda sen gitgide büyürsen

Benim içimde çok beklemiş çok eski bir yer kanar!”

 

Benim de şiirlerimden bazı dizeler:

“Sevdanın rengini hangi fırçalarla alır

Eşitliğin kıvamına nasıl ulaşır bu tablo?”

“Şarkılarımız nereden uyarlanmıştı, bilmiyorum

Hep birlikte söylenmiyordu

Duyarlılığımızın uyruğu acaba bilindi mi?”

“Bu uğurda yaralar karanfil gibi açar

Aşkın gözyaşlarını andırır bir kan bu

Öyle sebil akar…”

Dinozorlar bile hayata tutunamadılar. İnsanlık; bir arada olabildiği ve dayanışabildiği için vahşeti aştı, bugünlere ulaşabildi.

“Korkunun istilasında/Yüreklere susturucu takılmış/Yüzlerde masklar/Yuh, olsun!/İnsanlara yazık oluyor/Bu “maskeli balo”da ben yokum!/Bu, bilinsin istiyorum!/Ne düşünüyorsam ben onu söylüyorum/Ucunda ölüm de olsa/Eşit ve özgür bir hayat adına/Bir şairin olarak söylüyorum ey Anadolu!/Ey, sen diye seslendiğim çoğul vefasızlık!/Seslen, inandır beni ortak geleceğimize/Uzat güneşli ellerini ellerime/Işıklı/Işıltılı/Ve kamaşık/Gerekçelerim olsun birlikteliğimize/Beni anlıyor musun?/ Aydın ALP/AMED’İN KELEBEĞİ

Varsın ütopik olsun, bütün güzellikler adına diyorum: Bizim bu yaralı coğrafyamızda da, dünyanın her yerinde de hiçbir canlı türünün incinmeyeceği barış ve refah içinde, önyargısız, eşit, özgür ve bir arada, insanlığa yaraşır bir hayat diliyorum. Sevgiler, saygılarımla…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.