ÖRGÜTLÜLÜK: BOZULMUŞ İNSANIN GEÇİCİ YAMASI

Bêjdar Ro Amed

Bir Aradalığın Zorunluluğu

Örgütlülük, kendi olmaktan çıkmış insanı bir arada tutmanın kurumsallaşmış biçimidir. İşlevi, insanın öz bütünlüğünü yeniden inşa etmek değil; dağılmışlığı geçici olarak hizaya sokmaktır. Bu yüzden, derinliğinde hiçbir hakiki çözüm barındırmaz. Sadece bozulmuş olanı bir arada tutar. Onu da büyük bir enerjiyle, yoğun bir eforla, sürekli bir kontrolle yapar.

Görseydi İhtiyaç Duymazdı… Gerçek Örgütlülükten Kopuşun Ardındaki Yapay Arayış

İnsan, doğanın kalbinde örgütlü bir varlıktı. Ne bir yasa koyucuya ne bir otoriteye ihtiyacı vardı. Çünkü hayat, kendi iç ritmini sunuyordu ona. Kuşların göç düzeni, arıların petek örgüsü, suyun döngüsü, toprağın verişi… Hepsi aynı dili konuşuyordu: Sahici bir düzenin sessiz bilgeliği. İnsan da bu örgütlülüğün bir parçasıydı. Bütünlük, onun doğasında mevcuttu. Ancak bir şey oldu. Ve insan bu bütünlüğü kaybetti. Doğal örgütlülüğü unuttu. Koptu. Görmeyi bıraktı. Kendi içindeki doğal aklı, kadim sezgiyi susturdu. Dışsal olanın peşine düştü. Bu kopuşla birlikte insanın içinde bir boşluk doğdu. O boşluk, gerçek örgütlülüğün hatırlanmadığı yerde yapay yapılarla doldurulmaya çalışıldı.

Yapay Örgütlenme: Kaybın Taklidi

İnsanın kurduğu yapay örgütlenmeler —devletler, kurumlar, ideolojiler, cemaatler— hep aynı boşluğa hitap etti: Kaybedilen doğal birlikteliğin yerine geçen birer “yama” oldular.

Bu yapılar düzen sundu, aidiyet sundu, güven sundu. Ama sundukları şey, gerçek bir bütünlük değildi. Çünkü bu birliktelikler, ayrılıktan doğmuştu. Birleşmek için önce bölmüş, birlik olmak için önce sınır koymuşlardı. İnsan, görseydi… Bütünlüğü yeniden hissedebilseydi… Yapay olana ihtiyaç duymazdı. Ama o gerçek örgütlülüğü görmedi. Gözleri, yasanın ötesindeki düzeni seçemedi. Çünkü bakmakla görmek aynı değildi. O sadece eksikliğini hissetti, ama bu eksikliğin ne olduğunu bilemedi. Bu yüzden, bulduğu her yapıya sarıldı. Her örgüte bir aidiyet umudu yükledi. Her topluluğu bir kurtuluş gibi gördü.

Görme Yetisinin Kaybı

İnsanın en büyük kaybı, doğayla olan bağının kopması değil; o bağın hâlâ var olduğunu görememesi oldu. Çünkü kopuş bir illüzyondu. Aslında insan hâlâ doğanın parçasıydı. O örgütlülük hâlâ oradaydı. Toprak hâlâ veriyordu. Su hâlâ akıyordu. Ağaç hâlâ nefes alıyordu. Ama insan artık bakmıyordu. Görseydi, ihtiyaç duymazdı. İhtiyaç duymasaydı, taklit yapmazdı. Taklit etmeseydi, özgün kalırdı. Özgün kalsaydı, özgür olurdu. İhtiyaç, unutuşun çocuğudur. Ve örgütlenme, çoğu zaman bu unutuşun yas tutmayan törenidir.

Yeniden Görmek Mümkün mü?

Görmenin yolu, dışsal yapılarla birleşmekten değil; içsel olanla bütünleşmekten geçer. Gerçek örgütlülük, insanın kendi doğasıyla yeniden bağ kurmasıdır. Kendi ritmini hatırlaması… Doğanın dilini yeniden sezmesi… İçindeki bütünlüğü dışsal olanla değil, içsel olanla örmesidir. Yapay olan, geçicidir. Sahici olan ise zaten vardır. Görülmeyi bekler. Unutulmuş bir dost gibi. Yeniden selamlanmayı ister.

Teorinin Disiplinle Kumaşı

Disiplin, kuram, inanç, teori… Bunların hepsi bu yapay birliği sürdürebilmek için icat edilir. Ve her gün, her an, sıkı sıkıya işlenmesi gerekir bu ağın. Çünkü gevşediğinde, her şey dağılır. Örgütlülük; kendiliğindenliği kaybetmiş, içsel düzeni yitirmiş insanlığın ayakta kalma arzusunun dışsal yapılaşmasıdır. Ama ne yaparsa yapsın, doğrudan değil dolaylıdır. Gerçekten değil, simülasyondandır.

Bozuk Olandan Üretilen Sözde Düzen

Bu yüzden örgütlü yapılar, her zaman bir “bozukluk” zemininden yükselir. Zihinsel karmaşa, içsel bütünsüzlük, sahte ahlaki figürlerle süslenir. Politize edilmiş kitleler, entelektüel görünmekle birlikte kendilerini işlevselleştirmeye çalışan mekanik bireylere dönüşür. Bilgiye sahip olur, ama insan olma bütünlüğünü kazanamazlar. Ahlakı konuşurlar ama içlerinde kaos taşırlar. Söylemleri süslüdür, ama iç dünyaları kokuşmuştur. Yüksek bilinçten değil, yüksek kaygıdan beslenirler.

Düzen Gibi Görünen Dayatma

Dışarıdan bakıldığında her şey düzenli görünür. Ama bu düzen, doğanın kendi iç düzeninden değil; insanın bozulmuş doğasını zapt etmeye çalışan bir kontrol mekanizmasından türemiştir. Zorunlu bir birliktir bu; doğal değil, dayatılmış. Sürekli beslenmesi gereken bir yapıdır. Kendiliğinden değil, müdahaleyle yaşar.

Özgür Olan Zaten Bütündür

Oysa özgür insan, zaten örgütlüdür. Çünkü onun içi bütündür. Ve içi bütün olan, dışsal bir örgütlenmeye ihtiyaç duymaz. Evrenin işleyişi böyledir: Atom, elektron, proton, nötron… Bunların hiçbiri örgütlenmiş yapılar değildir. Onlar zaten birbiriyle uyumlu, içsel olarak bağlı, kendiliğinden var olan düzendir. Onların hareketi, içsel enerji bütünlüğüne dayanır. Kendilerini inşa etmezler, kendiliklerinden oluşurlar. Bu yüzden kalıcıdırlar, bu yüzden doğaldırlar.

Gerçeğin Değil, Sapmanın Kurumsallaşması

İnsan, bu kadim düzenden koptuğu için örgütlenmeye ihtiyaç duyar hale gelir. Ama bu ihtiyaç, iyileşmeye değil, sapmanın derinleşmesine neden olur. Çünkü insan, kendini bütünlemek yerine; bozulmuşluğun düzenini kurmaya çalışır. Böylece örgütlülük, gerçeği aşmak yerine, bozukluğun çimentosuna dönüşür.

Tarihin Küllerinde Saklı Hakikat

Ve bu çimento, tarihin her döneminde birer duvara dönüşmüştür. İdeolojiler, inançlar, kuramlar… Her biri, bozulmuş insanın kendini güvenceye alma çabasıyla doğmuş, sonunda büyük yıkımlara yol açmıştır. Birazcık tarih bilgisi bile yeterlidir bunu görmek için. Binlerce savaşın temelinde bu sahte düzen vardır. Her biri bir diğerinin üzerine çöken katmanlar gibi; bozulma üzerine bozulma, yıkım üzerine yıkım, düğüm üzerine düğüm…

Düzeni Görmek Yetmez, Bütünü Hatırlamak Gerekir

Bu örgütlenmiş dağınıklık, gerçeklik algımızı da çarpıtmıştır. Bugün, düzen dediğimiz çoğu şey, aslında bozulmuşluğun rafine edilmiş hâlidir. Ve insan, bu düzenin içinde kendini güçlü sanırken, özünden biraz daha uzaklaşır. Oysa yapılması gereken, bu sahte düzeni sürekli onarmak değil; onun neden doğduğunu, neden bu kadar çok çabaya ihtiyaç duyduğunu sorgulamaktır.

Doğru bütünlüğe katılmak için önce bozulmuş gerçeği görmemiz gerekir. Ama görmekle kalmayıp, aşmamız da. Aksi hâlde örgütlülük adı altında yeni bozulmalar üretmeye devam ederiz. Ve bu döngü, sadece daha fazla yıkım getirir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.