ÖZGÜR EŞ YAŞAM -25-

Bêjdar Ro Amed

Aşk, Anlayış ve Arınma: Özgür Eş Yaşamın Derinlikleri

Bozulmuş bir dünyada, özgürlük yalnızca dışsal zincirlerin kırılmasıyla değil; içsel ayrılıkların onarılmasıyla mümkündür. Bu bağlamda özgür eş yaşam, yalnızca kadın ve erkeğin bir aradalığı değil, zihnin aşk, anlayış ve arınma ile yeniden doğmasıdır.

Aşk: Kendin Olmadan Mümkün Değil

Aşk, uygarlık kültüründe çoğu zaman bağımlılık, aidiyet, mülkiyet ve arzu gibi öğelerle tanımlanır. Ancak aşk, bu değil. Gerçek aşk; bir hâl, bir seviye, bir oluş biçimidir. Kendi olamayan kişi, aşkı yaşayamaz. Çünkü aşk, “sen” olmadığın sürece ortaya çıkmaz. Aşk, paylaşımda, derinlikte, özde ortaklaşmaktır. Bu yüzden aşk, özgür bir zihnin yankısıdır.

Uygarlık süreci boyunca, aşk da bir araç hâline getirilmiş, iktidarın ve kontrolün biçimlerinden biri olmuştur. Kadın ve erkek, birbirinin önünde değil, birbirinin yansıması olarak konumlandırılmış; bu da aşkı ilişkisel bir kayıptan başka bir şey hâline getirmemiştir. Oysa aşk, bir öncülük değil; birlikte eşlik etmektir. Ve aşk, önceden var olan değil, özgür zekayla birlikte ortaya çıkan bir yaşam katmanıdır.

Anlayış: Bilgi Değil, Yaşam Seviyesi

Uygarlık, bilgiyi kutsallaştırarak bir güç aracına dönüştürdü. Bilmek, anlamak değil; yönetmek, tahakküm kurmak, yönlendirmek için kullanıldı. Ancak yaşamda gerçek anlayış, bilginin ötesindedir. Anlayış, bir sezgi hâlidir. Anlayış bir seviyedir; bir görme, bir tanıklık hâlidir. Anlamak, “haklı çıkmak” değil, ortak bir gerçeklikte buluşabilmektir.

Anlayış, özgür eş yaşamın temelidir. Çünkü eş yaşam, yalnızca birlikte yaşamak değil, birbirini gerçekten görmektir. Bu da zihinsel kabuller, roller, inançlar ve kimliklerin ötesinde bir yerde mümkündür. Anlayış, insanı insan yapan en derin ortaklıktır. Çünkü ancak anlayışla, yargısızlıkla, açıklıkla gerçek bir temas gerçekleşebilir.

Arınma: Egodan, Kimlikten, Geçmişten

Özgür eş yaşamda, birlikte yürümek için önce yüklerden arınmak gerekir. Bu arınma; geçmişten, egodan, kimlikten, rollerden, tüm birikmiş kirlilikten özgürleşmektir. Özgür eş yaşam, bir kurtarıcılık değil, karşılıklı bir dönüşüm alanıdır. Kadın da erkek de uygarlığın üzerine yığdığı tarihsel yüklerden arınmadıkça, birbirine temas edemez.

Bu arınma, sadece kişisel değil, kolektif bir arınmadır. Uygarlıkla birlikte insanın içine sinmiş iktidar, korku, kontrol ve üstünlük arzuları; kadın ve erkeğin birbirini yitirmesine yol açtı. O yüzden bu yitirilişin içinde, aşkı yeniden kurmak; anlayışı yeniden tesis etmek ve kendini yeniden doğurmak, insanın kendine dönüşüyle mümkün olur.

Aşk: Kendilikte Buluşmak

Aşk, birine yönelmek değildir. Aşk, kendin olduğunda, diğerinde de kendinle karşılaşabilme halidir. Bu yüzden aşk, bir ‘arayış’ değil, bir olma halidir. Aşk, dışsal bir bağ değil; içsel bir buluşmadır. O buluşma ise yalnızca iki özgür zihnin, iki sade ve yüklerinden arınmış varlığın birlikte titreşebilmesiyle mümkündür.

Uygarlık zihniyeti aşkı bile bir rekabet, bir sahiplenme ve bağlılık sistemine dönüştürdü. Oysa aşk, bir sistem değil, bir akıştır. Aşk, ne alınır ne verilir; ancak yaşanır. Bu yüzden aşk, ‘bir ilişki’ değil, bir bilinç düzeyidir. Aşk bir seviye olduğunda, artık kimse kimseyi tamamlamaya çalışmaz, herkes kendi varlığıyla bütünleşir ve o bütünlük hâlinde karşılaşma olur.

Bu da ancak “kendin olmakla” mümkündür. Çünkü kendin olmadıkça, diğerinde yalnızca yoksunluklarını görürsün; beklersin, talep edersin, korkarsın. Bu, aşk değil; bağımlılıktır. Oysa aşk, içsel bir özgürlükle doğar. İçinde akmıyorsa dışarıda bulamazsın. Aşk, yalnızca özgür bir bilinçte yaşanır; kendin olduğun yerde, kendiliğini arayan bir diğer varlıkla karşılaştığında.

Anlayış: Bilginin Ötesinde, Yaşamın Kendisinde

Uygarlık bilgiye fazlasıyla yatırım yaptı. Ama bilgi anlayışı getirmedi. Bilgi; nesneler, olgular, tarifler sunar ama anlayış ancak yaşamla doğrudan temasta oluşur. Anlayış, yaşamın içinden geçerken uyanan, doğrudan bir görme biçimidir. Bu yüzden bilgi öğretebilir ama anlayış sadece varlığın kendisinden doğar.

Bu anlamda özgür eş yaşam, birbirini bilmek değil, birbirini anlamaktır. Çünkü bilgi, genellikle bir üstünlük alanı olarak işlev görürken; anlayış, eşitlikte ve açıklıkta buluşmayı içerir. Anlayış, karşı tarafı değiştirme arzusunu değil; onu olduğu gibi görebilmeyi mümkün kılar. Bu da özgür bir zihnin ürünüdür. Yargıdan, tanımlamadan, dayatmadan arınmış bir zihnin.

Ve işte bu anlayış zemini, eş yaşamın olmazsa olmazıdır. Çünkü anlayış yoksa temas yoktur; temas yoksa ortaklaşma yoktur; ortaklaşma yoksa yaşam yoktur.

Arınma: İnsanlığın Kendisinden Kopuşunu Geri Sarma

Arınmak, yalnızca bireysel bir psikolojik süreç değildir. Arınmak, bir zihnin kendine dönmesi, insani özle yeniden temasa geçmesidir. Bu bağlamda özgür eş yaşam, karşılıklı bir arınma alanıdır. Ne kadın ne erkek, uygarlıkla birlikte üzerlerine çöken tarihsel, kültürel ve zihinsel kirlerden arınmadan eşit, özgür, saf bir birlikteliğe adım atamazlar.

Arınmak, yalnızca geçmişi bırakmak değil; geçmişin bizi nasıl inşa ettiğini fark etmektir. Arınmak, yalnızca yüklerinden kurtulmak değil; o yüklerin neden taşındığını anlayıp onların gerçek olmadığını görmektir. Arınmak, rollerin ötesine geçmek; kadınlık ve erkeklik kalıplarını bırakarak ‘insanlık’ zeminine inebilmektir.

İşte o zeminde özgür eş yaşam kendini var edebilir. Çünkü o zemin, yargıdan arınmış, güçten sıyrılmış, beklentisiz, tanıksal bir alandır. Bu alan açıldığında, artık kadın ya da erkek değil, insan konuşmaya başlar. O vakit yaşam ortaklaşır, temas derinleşir, ilişki değil varlık öncelik kazanır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.