Bozulma ve Yeniden Doğuş
Doğal Olanın İçinde Kadın
Uygarlık öncesi topluluklarda kadın, yaşamın nabzını tutan bir varlıktı. Bu, bir ayrıcalık değil; yaşamla kurulan derin bir uyum, sezgiye dayalı bir birlik halidir. Kadın, toprağın döngüsünü bilir; doğumun ve ölümün ritmini içinde taşır. Bu yüzden öncüdür ama bu öncülük yöneten değil, yön bulan bir haldir. Ne ayrım vardı o yaşamda, ne üstünlük… Her şey bir aradalığın, paylaşımın ifadesiydi.
Kopuşun Başlangıcı
Zamanla bu bütünlük bozuldu. Kadın, doğayla olan derin bağından uzaklaştırıldı. Yaşam, kendiliğindenliğini kaybetti; parçalara ayrıldı. İnsanın doğayla, kendisiyle ve birbiriyle kurduğu bağ, suni yapılar içinde silikleşti. Ne kadın olduğu gibi kalabildi, ne erkek… Herkes kendi özüyle arasına bir mesafe koydu.
Sözlerin Ardında
Bugün birçok fikir, inanç ya da ideoloji bu kopuşu anlamlandırmaya çalışıyor. Kimisi kadını yüceltirken, kimisi eşitlikten dem vuruyor. Ama hakikate dokunan çok az. Çünkü çoğu hâlâ o kopuşun içinden konuşuyor. Oysa hakikat, ne geçmişe dönmekte ne de yeni bir kalıpta şekillenmekte gizli. Hakikat, sadece yaşamla kurulan gerçek bir temasta ortaya çıkar.
Öncü Olmak
Gerçek öncülük, bir yön verme çabası değil; bir varoluş halidir. İnsan, ne kadar sadeleşirse, o kadar derinleşir. Ne kadar kendiyle buluşursa, o kadar paylaşabilir. Kadın ya da erkek, fark etmez — önce insan kendine dönmeli. Kendiyle tanışmalı. Ve sonra o tanışıklık içinden bir yaşam filizlenmeli.
Birlikte Var Olmak
Kadın, sezgisel gücünü yeniden hatırlamalı. Ama bu hatırlayış, geçmişe bir özlemle değil; bütünlükle buluşma cesaretiyle mümkün. Erkek, bu buluşmada yalnızca destek değil; birlikte var olmanın asli parçasıdır. Ne biri diğerini tamamlar, ne biri diğerinden fazladır. Sadece birlikte olur.
Aşk ve Özgürlük
Özgür bir eş yaşam, “kadın” ya da “erkek” olmaktan çok daha fazlasıdır. Bu, insan olmanın gerçek anlamına uyananların farkındalığıdır. Çünkü ancak kendin olduğunda aşka dönüşebilirsin. Aşka dönüşemeyen hiçbir varlık ise yaşamı özgürleştiremez.