RAMAZAN GELDİ HOŞ GELDİ (2)

Birsen İnal

-Qız ne oldî sahan, niye xortladın qaxtın? Yat, sen küçüksen!

-Ê ma işêmağım gelî.

-Yalanın qurî ola senin.

İftarlıklar büyük bir keyifle hazırlanırdı büyüklerimiz tarafından. Sigara tiryakisi erkeklerin çok sinirli oluşlarından karılarına kolaylık olsun diye kadınlar arasından bir fetva da vardı.

-Kele bacım senin qocan xuysızdır. Sen dilin ucîdan yemegin tuzuna bax, sora da tükür.

-Hêç êle olî ma, orucım pozılur.

-Yox aba qurban, sen dedığımî yap, günahî benim boynıma.

İftar için halka tatlı, meyan şerbeti, hurma zeytin hazırlanırdı. Mevsim yaz ise mahalle de birçok yerde kilo ile buz satılırdı. On kuruşluk, yirmi beş kuruşluk buz alırdık, koca koca tencerelerin içinde buzlu sular hazırlanır, hararet ancak böyle giderilirdi. Bir ay boyunca tabak tabak yemekler komşular arasında gider gelirdi. Ayrıca ölî payî denen bir adet de vardı. Her akşam mutlaka ölmüşlerimiz için mahallenin yoksullarına üstü örtülü tepsilerde yemek götürülürdü. Biz çocuklar sokak başlarında yerimizi alır, gözümüzü minarenin şerefesine, kulağımızı da Ramazan topuna dikerdik. Hoca ağzını açar açmaz, top gümler gümlemez evlere çığlık çığlığa koşar iftar zamanını müjdelerdik.

Ramazan o kadar büyülü bir aydı ki herkesi sofra etrafında koca bir ay boyunca toplardı ve sonunda öyle güzel günler beklerdi ki biz çocukları, bayramlık elbise hayalleri zihnimizi süsler ve harçlık hesapları yapardık. Uyumadan önce yeni elbiseler katlanmış ise yanında da genelde kırmızı ayakkabılar olursa bayramın sabah ile birlikte geldiğini anlardım. Ramazanı ardımda bırakmak hüzünlendirirdi beni. Bayramın gelişi bu hüznü biraz bastırırdı ama bu ayın bereketi ve huzuru zihnimde silinmeyecek güzel hatıralar bırakırdı. Okuldan geldiğimde evimizde toplanan bayanların Kur'ân-ı Kerim okumasını dinlemek için üstümü değiştirmeden yanlarına oturur, en kısa zamanda öğrenmem gerektiğini düşünürdüm okumak için ki bu istekle 11 yaşında Kur'an'ı hatm ettim. Ramazan ayı benim için paylaşmak, bereket ve huzurdu bir de dua etmekti nenemi, dayımı, yengemi izleyip amin diyerek ellerimi yüzüme kavuşturmak bana büyük bir huzur veriyor o gün bu gün...

 

Eski Diyarbekir'de Ramazanın başlamasıyla sosyal yaşam da bir başkalaşırdı. Zira bizler birçok halkla iç içe yaşadık çocukluğumuzu.

Örneğin; mahallemizdeki Süryani komşularımız öldür Allah uluorta sigara içmez, yemek yemez, su içmezlerdi. Çocuklar bile bunu bozmaz okulda bizimle beraber oruçmuş gibi bir şey yemezlerdi.

Çarşıdaki lokantaların, kahvehanelerin nerdeyse tümü kapanır, kapsına 'Ramazan ayı boyunca kapalıyız.' diye yazı yazarlardı. Şehre gelen misafirler için bir iki yer açık olurdu. Açık olan yerler de camlarına siyah kalın perde çekerlerdi ki içerisi görünmesin diye.

Ramazanın on beşine kadar yokuş, on beşinden sonra iniş denirdi. İftar vermeler, iftara gidişler, bu gece ne yapalım, sahura ne hazırlayalım gibi kaygılar, yirmi bir, yirmi yedi derken hatimler bağışlanırdı büyük bir huzur içinde...


Ramazan ayına huzur katan bu manevi ortamın tarifini tam yapamazdım o günlerde. Ama büyüdüğümde bu huzurun adını koyacağımı hayal ederdim 'Ax nerde o eski Ramazanlar?'  diyeceğimden bi haber...

Şen ve esen kalınız...

 



 

 

 

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.