Mümin Ağcakaya
TİGRİS HABER - “Renk, yalnızca bir görsel deneyim değil; bir hafıza biçimidir.” diyor Michel Pastoureau.Sanatçı Bahar Tokur Merkezkaç Sanat Kolektifi'nde; 6/45 başlıklı sergisinde; çocuklukta bir gelinciğe temasla zihne kazınan kırmızının, yıllar içinde bastırılmış anlamlarla nasıl iç içe geçtiğini anlatığı bir sergiyi sanatseverlerle buluşturdu. Judith Butler’ın “beden, toplumsal normların izini taşıyan bir metindir” düşüncesiyle örtüşen bu çalışmalar; görünürlük, sessizlik ve kırılganlık üzerine sanatseverlere estetik bir yüzleşme sunuyor.
Kırmızıya yeniden bakabilme cesareti
Flu figürler, akışkan katmanlar ve eksiltilmiş beden parçalarıyla inşa edilen bu anlatı, izleyiciyi hem kişisel hem kolektif belleğin izlerini sürmeye çağırıyor. “6/45, benim o renge yeniden bakabilme cesaretimdir.” diyen sanatçı, yere düşen hikâyelerin içinden yeniden açan bir gelinciği simgeye dönüştürüyor.
6/45, kırmızı rengin bir çocukluk anısıyla bedene ve zihne ilk kez temas ettiği andan itibaren, nasıl bir toplumsal hafızaya ve kültürel anlam katmanına dönüştüğünü ele alan bir sergidir.
Sanatçı, çocuklukta bir gelincik aracılığıyla karşılaştığı bu renk üzerinden, zamanla içselleştirilen estetik yargıları, davranış kalıplarını ve görünürlükle kurulan mesafeli ilişkiyi sorguluyor.
Kırmızının anlamımı yeniden sorgulama
Sergideki çalışmalarla sanatçı Tokur; kırmızının bastırılmış ve denetim altına alınmış anlamlarını yeniden düşünmeye davet ederken, kişisel belleğin izlerini de kolektif bir duyumsama alanına dönüştürüyor. Her bir işte, eksik bırakılmış bir sözün, bastırılmış bir bakışın ve yarım kalmış bir anlatının izini sürer.
'Düşen yerden konuşur'
Serginin başlığı 6/45, yalnızca belirli bir yaşa ya da zamana değil; kırılganlıkla şekillenmiş bir eşiğe gönderme yaparak bireysel olanın içinde çoğalan toplumsal hikâyelere alan açar. Sanatçının ifadesiyle: “6/45, benim o renge yeniden bakabilme cesaretimdir.” Diyor. Bu ifade, geçmişte bastırılanla kurulan teması bir yüzleşmeden öte, estetik ve duygusal bir geri kazanım olarak çerçeveler.
Kırmızının izini süren bu sergi, bir belleğin içinden ses verir; bastırılmış olanı görünür kılar. Düşen yerden konuşur. Yere düşen anlatıların merkezinde ise, her defasında yeniden açan bir gelincik belirir. Gelincik burada yalnızca bir çiçek değil; bastırılmış olanın, yere düşenin ve yeniden ayağa kalkanın simgesidir.