“SANAT SOSYAL MEDYANIN CAZİBESİNE YENİK DÜŞÜYOR”

Şair, yazar A. Rahim Kılınç ile röportaj

Tigris Haber- Çok yönlü kimliğiyle bunca gürültü patırtı arasında naif kalmayı becerebilmiş şair, yazar, radyo TV eğitmeni A. Rahim KILINÇ ile hem kendisini ve hem de yaşadığı coğrafyadaki kültür ve sanat hakkında konuştuk. İki dilde (Türkçe – Kürtçe) yazıp üreten; “Cebimdeki Çakıl Taşları” şiiri kitabıyla, 2008 Homeros şiiri birincilik ödülü alan A. Rahim KILINÇ’ın, “Dilopên Jiyanê” adlı bir şiir kitabı da yayımlandı. “Şiirsiz geçen günümü ziyanda sayıyorum.” diyen şair, yazar A. Rahim KILINÇ ile baş başa bırakıyorum sizleri. İyi okumalar.

   Şair, yazar A. Rahim KILIÇ kimdir?

İnsanlık tarihinin en zor sorusudur, bu soru. Kimdir sorusunun cevabı özyaşam öyküsüyse Kızıltepe doğumluyum, Radyo TV eğitmenliği yapıyorum. Dicle Üniversitesi Edebiyat Öğretmenliği ve Mersin Üniversitesi İletişim fakülteleri mezunuyum. Diyarbakır’da yaşıyorum. Fakat kimdir sorusunun cevabı sanırım bu değildir! İnsan etten ibaret değildir, bu sorulan bedenin tarifiyse o kişi ben değilim. Toprak olacak bir nesnenin tanımıdır. İnsan bundan öte bir şeydir. İnsan, yaşadıklarının toplamıdır. Bu bağlamda kendimi bir şiir ve sinema sevdalısı, hatta şiirsel sinema serüvencisi olarak ifade ediyorum. Sancılar içinde kıvranan çoğul dünyada tekil olmaya çalışan, ama bütünü değiştirmeden güzelleştirmeye çalışan bir serüvenci.

Diyarbakır’da, 2000’lerin başında, “Objektif” adlı bir gazetenin yayımında bulundun… O dönem için ne söyleyebilirsin?

Tabi ki zorlu bir süreçti. Gerçi ülkemizde gazetecilik her zaman zorlu geçitlerden, güç bela patikalardan, uçurumlardan geçmiştir. Hem iktidarla ilişkilerin zorlu olması, hem de yayım ve baskı maliyetleri o dönem bizi epey zorladı. Koalisyon hükümeti ve cumhurbaşkanlığı arasında anlaşmazlık vardı ve devalüasyon oldu, kağıt maliyetleri arttı ve 13 ayın sonunda kepenkleri indirmek zorunda kaldık. Bölgemizde gazetecilik yapmak ekstradan zorlu, sen de aynı deneyimi yaşadın sanırım, bir de kimseye yaranamıyor, mutlu edemiyorsun. Oysa işin gücün haber yayımlamak ve vicdani, adaletli yorum yapmak. Fakat her güç odağı seni ya kendine bağımlı kılmak istiyor ya da hedefe oturtuyor. Maalesef bu coğrafya da bir gazeteye politik anlamıyla renksizliği seçme hakkı bile yok, hatta renksizlik, en koyu renk olarak antipropagandaya tutuluyor ve sonuçta bir biçimde bedel ödüyorsunuz. Objektif gazetesi yayımladığımız dönemde epey bir ilgi görmüş ve yerel anlamda tirajı fena sayılmazdı. Buna rağmen hem yerel dinamiklerin hem o dönemki sistemin baskılarına dayanamadık. Çok çeşitli görüşlerden yazarlarımız vardı, yazılara hiç müdahalede bulunmadık, herkes dilediğini yazdı; bir süre sonra bu konuda da sıkıntılar yaşadık. Herkes bize bir etiket yapıştırmaya çalıştı. Sonuçta olmadı, kapandı. Bugün de yerel gazeteler aynı sorunları yaşıyor, biliyorum.

Sanatsal çalışmalarında hangi alanlarda ve temalarda yoğunlaşıyorsun?

Sanat yolunda kendi çapımda bir uğraş içerisindeyim. Öncelikle şiir benim için bir ruh, bir varlık nedeni, tanrı kelamı! Fiyakalı bir cümle oldu farkındayım, ama hakikat budur. Şiirsiz geçen günümü ziyanda sayıyorum. Çok üreten biri değilim, çok iddialı da değilim; ama şiire tükenircesine emek verdiğimi belirtebilirim. Çok iyi yazamasam da, Bedri Rahmi’nin deyimiyle, şiirin hasını ayak sesinden tanırım! Bunun yanında film, klip, belgesel çalışmaları yapıyorum. Senaryo, photoshop, kurgu ve iletişim dersleri veriyorum. Tema elbette insan. İnsanın o kırılgan yanı, ürküten yanı, bazen vahşileşen bazen de bir ceylan masumiyeti taşıyan yanı hem şiirimin, hem senaryolarımın vazgeçilmezi. Coğrafyamızın kederi de kaderi de elbette Anzel suyu yumuşaklığında sızıyor tüm çalışmalara. Bunun yanında bazı dergi ve gazetelerde zaman zaman yazılar yazıyorum.

Yayımlanmış iki kitabın var…

Doğrudur, dedim ya, çok üreten biri değilim. Yazdığımın esaslı olmasına özeniyorum. Ahmed Arif de Necati Siyahkan da tek kitabı olan şairler, belki de onlara imreniyorum. Fakat “Cebimdeki Çakıl Taşları” şiiri kitabımın adı biliyorsun, 2008 Homeros şiiri birincilik ödülü aldı. Sonrası Kürtçe’ye yöneldim ve “Dilopên Jiyanê” adlı bir kitap daha yayımladım. Ama pek okur bulamadı maalesef. Galiba kendi anadillerinde fazla okumayı sevmiyor insanlar ya da sanatsal alanda ana dillerini önemsemiyorlar. Yani politik alanda verdikleri uğraşı, duyarlığı asıl olması gereken edebiyat, sanat alanında göstermiyorlar.

Diyarbakır’daki kültür ve sanat ortamını yakından biliyorsun; dünden bugüne fotoğrafını çekmeni istersem ne söylersin?

Son zamanlarda Diyarbakır’da sanatsal anlamda bir hareketlilik var, mesela TUYAP kitap fuarını yeniden düzenledi. Yeni açılan bir kitapevi birçok yazar ve şaire her hafta düzenli imza günleri düzenliyor. Vizyona giren her film kentimizde gösteriliyor. Fakat yazınsal üretim bağlamında kentin geliştiğini iddia edemem. Belki edebiyat sanat dünyasında yer edinmiş birkaç şair, yazar bireysel ilişkilerini de kullanarak var olma mücadelesi veriyor diyebilirim. Sanat bir anlamda sosyal medyanın cazibesine de yenik düşüyor. Sanal olan, hakikat olanın önüne geçiyor. Diyarbakır da bu sanal olandan sıyrılıp kendi hakikatini görmeli, deyim yerindeyse o kadim özüne dönmeli. Şunu da ifade edeyim, bir de bu kentin öteki edebiyatı, öteki sanatı, öteki yüzü var. Yani Kürtçe yazan, üreten sanatçıları var, onların işi daha da zor. Görünüşte talibi çok olan, ama gerçekte alıcısı yok olan tuhaf bir alan. Bu alanda bir avuç şair, yazar çırpınıp duruyor, üretmeye çalışıyor. Kimbilir belki düşürdükleri bu dip notlar gün gelir, alıcısını bulur. Çünkü pazarı olmayan bir dilin; edebiyatı, sanatı ne kadar güçlü olursa olsun alıcısı olmaz.

Hepten politik bir coğrafya yani, edebiyat ne yapsın?

Evet, öyle haklısın, edebiyat ne yapsın! Bu politik arenada kendin olmak çok zor. Sanatsal olan zaten kendine er geç akacak bir mecra bulur. Zaten bu bağlamda sosyal medyanın olanaklarını doğru kullanabilirler. Coğrafyanın politik olması üretimin, edebiyatın da politik olmasını ya da bağıra bağıra ben politiğim diye haykırmasını gerektirmez. Zaten her sanatsal üretim kendi coğrafyasının kederinden etkilenir. Yazar, şair, sanatçı istemese de bir biçimde üretime o politik istem sızar.  İnsan yaşadığını söyler, öyle değil mi? İşte yazar, şair, bir bütün olarak sanatçılar bu gerçekliğin inşasında aslında kendini anlatır.

Türkçe ve Kürtçe yazan biri olarak, çok dilli olma halini anlat desem?

Aslında bu bir avantaj iki ayrı ırmaktan beslenmek gibi. Kürtçeye ait imgelerden, söylencelerden yararlanıyorsunuz. Türkçe yazan Kürt şairlerin Türk edebiyatında güçlü duruşlarının bir nedeni de budur. Ahmed Arif, Cemal Süreya, Hicri İzgören ve birçok şairin şiirlerine, Yaşar Kemal’den tutun Kemal Varol’a kadar birçok yazarın romanlarına bakın Kürt kimliğini, coğrafyasını, imgesini bulacaksınız. Edebiyat evrensel ise bunu değerli kılan şey, bu ortaklaşma halidir. Ayrıca sanat bireysel olanda çokluğu yakalamaksa, kültür de çoğul olan da bireyseli bulmaktır, birey olmaktır. Her iki dilde yazmaya, üretmeye çalışan biri olarak şunu ifade edeyim ki, keşke birkaç dil daha bileydim de o ırmaklardan da tat alaydım. Ben bunu, bir dilin ya da kültürün sömürüsü olarak görmüyorum. Aksine her sanat disiplininin kendi anlatım olanaklarını geliştirmesi olarak görüyorum. Önemli olan şey kitlelere ulaşmak.

Peki, eserlerini kitlelere ulaştırma sürecinde sıkıntı yaşadın mı?

Yaşamaz olur muyum, sen yaşamadın mı, hâlâ yaşamıyor musun? Kitap basımı ülkemizde en zor şey. Yayınevleri parasını almadan hiçbir şiir dosyasının kapağını dahi açmıyor. Hikaye ve romanda en azından inceleme zahmetinde bulunuyorlar. Ülkemizde hükümetler yazar, şairleri en azından ilk kitapları için desteklemeli, mesela kısa filmde iyi bir senaryonuz varsa destekleniyorsunuz. Bence kitap basımında ve tanıtımında da destek verilebilir. Şu an iki şiir dosyam hazır ve inan ki basacak yayınevi bulamıyorum.  Ya ünlü olacaksınız ya parayı basacaksınız, başka yolu yok. Tabi ki bu da bir ekonomi sektörü, hatta kitabını basamayan bazı yazarlar yayınevi açıp kendi kitaplarını yayınlıyor.  Yerel gazeteler için de geçerli bu durum. Yerel medya ülkenin terazisidir, ülkenin nabzını tutar, vatandaşın sesi olur. Yerel medyalar vatandaşla iktidar arasındaki psikolojik iletişimde en güçlü ifade kanalıdır. Tüm gelişmiş ülkelerde yerel medya desteklenir, biz de ise bağımlı hale getirilir.

Son olarak ne söylemek istersin?

Edebiyatı ve sanatı güçlü toplumlar çağı yönlendirir, başka ülkelere öncülük ederler. Sıradan bir şair adayı olarak ifade edeyim ki Diyarbakır, şiirde, romanda ve son zamanlarda sinemada önemli işlere imza atıyor. Kültürel kalkınmanın huzurlu toplum olmanın yolu sanattan geçer. Bu kentin derin acıları, büyük kırgınlıkları var, ama her zaman dost, her zaman direnen bir yanı da var. Şiirini, romanını, sanatını besleyen bu duygudur. Son söz olarak güzel aşk şiirleri gibi büyük yaşayın diliyorum.

Hazırlayan: Metin AYDIN

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Kültür-sanat Haberleri