“Seçilmişime Dokunma” Fantezisi!

Şeyhmus DİKEN

 

 

Yasaları ve demokrasi’si “ısmarlama” ve “ithal ikameci” olan ülkelerde kurumlar, hatta üzerine titrenilen kimi kurumlar da ister istemez kerameti kendinden menkul haleti ruhiyeye bürünüyor bir süre sonra!

Bunlardan en garip ve tuhaf olanı Türkiye Büyük Millet Meclisi!

Bir kez meclis üyeliği libasını giyip, vekil kimliği ve rozeti takılınca ilânihaye o kimlik, kişilik rüştünün büyük ölçüde önüne tırmanıyor. Defalarca tanığı oldum. Eski bir vekille tesadüfen havaalanında karşılaşınca “mecburen” ya da “nezaketen” uçaktan birlikte inerken nasıl VİP bölümünden çıkış yapma ısrarının ayrıcalığının ağırlığını hissettirdiğini hissettim.

Ve tabi Ankara koltuğuna bir kez sahip olunduktan sonra, Ankara’nın her defasında dayanılmaz cazibesinin artık seçildiği ilin ikincil hâle evrilmesini de. Sanmayın ki tekil örnekten yola çıkarak genelleme yapıyorum. Çok sayıda farklı yaşanmışlıklardır değinime konu olan.

Hem yine sanmayın ki bu tespitim iktidar partisinden olup da iktidarın “nimetlerinden” yararlanmak için “veli nimet”e sırnaşmak eksenlidir. Değil vallahi! Ailelerine dahi nüfuz eden bir ayrıcalığın ferdi olmaklığına defalarca tanık oldum. Vekillerin siyasal mevzilenişlerinden de azadedir bu belirlemem.

Bu sebeple TBMM üyesi vekillerin böylesine “yasal” dokunulmazlık zırhına bürünmesi hayli zamandır beni oldum olası rahatsız eder.

Hepsi bir tarafa bir tek istisnasına inanırım vekil dokunulmazlığı meselesinin. Kürsü dokunulmazlığı dediğimiz mesele. Vekil olan meclis kürsüsü ve çatısı altında siyaseti nedeniyle yaptığı siyasi faaliyetler ve sözleri üzerinden vekillik yaptığı sürece dokunulmaz olmalı. Ötesi hak da değildir, hakkaniyet de…

Ona seçene dokunulduğu, hem de en acımasızca bütün hak ve hürriyetlerden yoksun bırakılarak dokunulduğu bir ortamda “seçilmişime dokunma” ayrılacılığını istemek, dilemek, talep etmek en hafifinden fantezidir.

Size seçmen olarak tanınmayan “dokunma” hakkı, seçtiğinize neden “hak” olarak gündelik hayatta, çarşıda, sokakta  tanınsın ki!

Hani sıkça görüyoruz ya!

Ben vekilim evimi arayamazsınız, ben vekilim bana ehliyet ruhsat soramazsınız, ben vekilim istediğim yere girerim bana yasak koyamazsınız!

Valla ne diyeyim. Bunlar ikibin onbeşi geride bıraktığımız yıl içinde ve dahi öncesinde hayli uçuk dillendirmeler oldu Kürt coğrafyasında.

Üstelik ne vekili, bakanı bile dinlemedi “ben emir kuluyum” diyen asker ve polisler…

Madem emir yüksek yerden, seçene de seçilene de en âlâsından dokunmak mübah. O halde dokunulsun, vekiline de…

Dokunulsun… Dokunulsun ki dünya âlem kime, nerde, nasıl, ne şekilde dokunuluyor görsün…

Ben demiri tersine büküyorum...

Bütün vekillere dokunun, tıpkı onları seçenlere dokunduğunuz gibi. Ama bir gün size de dokunmanın yasal bir yaptırım olacağını bilerek…

Ne zamanki ülkenin dağına taşına “Vatan sağ olsun” yazısının yanına “vatandaş da, yurttaş da sağ olsun” yazısı yazılıncaya kadar…

Şeyhmus Diken 04 Ocak 2016 Diyarbekir

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.