SEMAVİ DİNLER VE LUTİLİK

Ali Haydar Üzülmez

Bazı yazarları anlamak zor.

Kendini merkeze koyup, en iyiyi, en doğruyu kendisinin bildiğini zanneden bazı yazarlar; yazdığı konu hakkında kendi içinde bulunduğu durumu ve içinde bulunduğu toplumun eğitim, kültür, inanç yapısını ve tarihini sağlıklı bir şekilde irdelemeden, incelemeden kimi konularda başka ulusları, inançları suçlayarak; bilimde, teknikte, teknolojide, askeri ve istihbarat alanında baş edemedikleri bir yönetimi, inancı, devleti manevi alanda küçük düşürmeye çalışarak algı yaratmaya çalışıyorlar. Hiçte inandırıcı değiller.

”İsrail’in felaketi lutilik mi olacak?” diye başlık atıp İsrail’i aşağılamaya çalışıyor, ama kendi inançlarının ve tarihlerinin bu konudaki geçmişini ve içinde bulundukları durumla ilgili ağızlarından tek bir sözcük çıkmıyor ve konu ile ilgili tek kelime yazı yazmıyorlar.

Yazık!

Soruyu şöyle sorabiliriz: Semavi dinler neden lutilik’i önleyemedi? Sorunun cevabını almak için kendi toplumumuzun inancını da katarak bir tespit yapabiliriz.

Ayrıca; Irkçı, soykırımcı Binyamin Netanyahu yönetimine ve binlerce Filistinli gencin tünellerde ölümüne neden olan siyasal, dinci Hamas’a karşı olmak ayrı; İsrail halkına, inancına ve devletine karşı olmak ayrı. Bunları birbirine karıştırmamalıyız. Unutmayalım ki İsrail devletini tanıyan ilk ülkelerden biri Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Ve yine siyasi olmayan inançlı Müslümanlar üç semavi dine, onların kutsallarına ve peygamberlerine inanç olarak hak eden değeri vermektedirler.

Beş yıl önce yazdığım, arşivimde olan ve şimdiye kadar hiçbir yerde yayınlanmayan bu konu ile ilgili yazımı siz değerli okuyucularla paylaşmak istedim. Kararı sizler verin. Buyurun işte o yazım:

İslam dini, Lutilik’i (oğlancılık, eşcinsellik) neden önleyemedi?

Yaklaşık 4000 yıl önce, bugünkü Ürdün, İsrail sınırları içerisinde bulunan Lut gölü civarında; Tevrat’a göre Sodom halkı, Kur’an’a göre Lut kavmi yaşıyordu. Sodom halkı, cinsel sapıklık içinde bulunduğu için, Rablerine karşı ahlaksız ve günahkârdı. Rabb da onları acımasız bir şekilde cezalandırdı.

Kur’an’a göre ise bu kavim, Hz. İbrahim’in yeğeni Harran’ın oğlu Lut’un kavmiydi. Lut kavmi, oğlancılık (eşcinsellik) yapıyor, aile içinde -akrabalar arası ilişki kuruyor, erkeklere zorla tecavüz ediyor, fuhuş ve başka sapıklıklar yapıyordu. Allah, Lut peygamberden kavmini uyarmasını ister. Lut, kavimini uyarır ancak kavmi Lut peygamberi dinlemez.

Bu hikâye (kıssa) Tevrat’da ve Kur’an’da değişik ayetlerde uzun uzun anlatılır. Ancak bu yazıda, yalnız iki ayeti ele alacağım.

Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an-ı Kerim Meali, Şu’ara suresi (165,166. Ayetler);

“Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyorsunuz da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.”

“Haddini aşan” bu topluluğa Allah, Hûd suresi, (82,83. Ayetle); “(Azap) emrimiz gelince oranın altına üstüne getirdik. Üzerine de Rabbinin katında işaretlenmiş pişirilmiş balçıktan taşlar yağdırdık. Bunlar zalimlerden uzak değildir.” Ayette yazılan cezayı verir. Bu ceza çok ağır olur. Allah, gökten taş, kükürtlü çamur, alevler yağdırır. Lut kavmi helak olur. Bugün ibret olarak Lut gölünün suyunun acı, tuzlu ve pis kokulu olması bu cezaya bağlanmaktadır.

Kur’an’daki bu ayetlerin açık uyarı ve yasağına rağmen ne yazık ki geçmişten günümüze, kimi İslam ülkelerinde bu sorun hiçbir şekilde çözülmemiştir. Tüm İslam coğrafyasını içine alan Osmanlı İmparatorluğunda, şerri kurallar nedeniyle bu yasak halka uygulanırken sarayda İslam’ı temsil eden halife -padişah ve devlet erkânı bu yasak yokmuş gibi şerri kuralları çiğneyerek oğlancılığı zevkin, eğlencenin olmazsa olmazı haline getirmiştir. Bir anlamda da kendi içlerinde bu yasağı normalleştirip yok saymışlardır.

Fatih Sultan Mehmet ile başlayan devletin yeniden yapılanmasıyla Müslüman ve Türk olmayan gayrimüslimlerin zeki ve güzel erkek çocukları, Enderun (sarayın içindeki) mektebinde çok yönlü eğitilerek bir kısmı başta padişah olmak üzere devlet erkânına sunulmaktaydı. Bu çocuklar hadım ediliyor, ergenlik dönemine kadar iç oğlan olarak sarayda ‘hizmet’ verip ergenlik sonrasında da devletin değişik kademelerinde görev alıyorlardı.

En önemli padişah olan Fatih’in ‘Avni’, halife -padişah olan Yavuz Sultan Selim’in ‘Selimi’ yine halife -padişah olan Kanuni Sultan Süleyman’ın ‘Muhibbi’ mahlaslarıyla kendi haremlerindeki oğlanlara yazmış oldukları şiirler kitaplarda ve internet sitelerinde mevcuttur. Aşağı yukarı tüm padişahların haremi ve oğlanları da vardı. Padişahlar savaşlara gittikleri zaman haremlerindeki seçtiği kadınların yanında seçtiği oğlanlarını da götürüyorlardı. Ayrıca yeniçeri ocağında bu durum ‘yeniçerilere hizmet’ şeklinde yasal bir statüde sunuluyordu. Yeniçeride bu hizmeti yapanlara ‘civelek’ deniliyordu. Savaş esnasında civeleklerden taburlar oluşturularak savaşlara götürülüp yeniçerilere hizmet vermekteydiler.

Bütün bunlar, İslam âleminin halifesinin başta olduğu şerri kurallarla yönetilen bir imparatorlukta oluyordu. Bu imparatorluğun şeyhülislamları ve kadıları da vardı. Şimdi sormamız gerekmiyor mu? İslam’ın ve onun kutsal kitabı olan Kur’an’ın yasakladığı oğlancılığa bu şeyhülislamlar ve kadılar nasıl müsaade ediyorlardı? Demek ki, din ve dinin kurumları tamamen padişah-imamların birer aracıydı. Bu durumun, II. Mahmut’un 1826’da yeniçeri ocağını kaldırana kadar devam ettiğini ve Tanzimat Fermanı’nın yayınlanmasıyla birlikte sarayın tarihçisi Ahmet Cevdet Paşa’nın “Şimdi biz oğlanları nereye saklayacağız?” dediğini de tarihçilerden öğreniyoruz.

Dünden bugüne, İslam coğrafyasında bu durum Afganistan, Pakistan, İran, Türkiye ve tüm Arap ülkelerinde sorun olmaya devam ediyor. Örneğin, Afganistan’da kadınların eğlence yerlerinde bulunması yasak olduğu için buralarda ‘zenne’ denilen erkek çocuklar kullanılmakta, bunlara zenne dışında ‘köçek’ de denilmektedir. Bu erkek çocuklar, saldırı, şiddet, taciz ve tecavüze maruz kalmakta hatta seks işçisi olarak kullanılmaktadır. Bunu yapan katı şerri kuralları kendisine yol edinmiş olan Taliban örgütü ve diğer Müslüman şerri örgütlerdir. Bu eğlence yerlerine giden Müslümanlar, esrar, afyon ve değişik uyuşturucu maddeler kullanarak çocuklara çok acımasız şekilde davranmaktadırlar. Afganistan’daki bu durumu anlatan Tacik asıllı Afganistan Babil doğumlu Amerikalı yazar Khaled Hosseini, Uçurtma Avcısı romanıyla bu konuyu edebiyat ve sinema dünyasına taşımıştır.

Yine, 11. yüzyılın sonlarında (1082) İran’da şah soyundan gelen Keykâvus, oğlu Gîlân Şah için nasihatler içeren bir eser bırakmak ister. Bunun için de Kâbusnâme’yi yazar. Kâbusnâme’de oğluna verdiği nasihatlerden biri şöyledir: “… Yaz olunca, kadınlara, kışın oğlanlara meylet ki sıhhatli olasın. Çünkü oğlan teni sıcaktır, yazın iki sıcak bir yere gelse teni bozar ve kadın teni soğuktur, kışın iki soğuk bir araya gelse teni kurutur, vesselam.” (Kâbusnâme, Pencere Yayınları, s. 89) Her şey açık. Müslüman İran’da bir yöneticinin oğluna nasihatleri bu. Başka söze gerek var mı?

Bugün, birçok İslam ülkesiyle birlikte bizim ülkemizde de bu konu dönemsel olarak gündeme gelmektedir. Özellikle muhafazakâr kesimin yoğun yaşadığı illerdeki yurt, vakıf ve okullarda erkek çocukların yaşadıkları mağduriyetleri basından takip etmekteyiz.

“İslam dini, Lutilik’i neden önleyemedi?” sorumuza geri dönersek cevabım şudur: Çünkü İslam ülkelerinde demokrasi yoktur. Demokrasi olan ülkelerde bu durum yasal zeminde bir tercih olarak vardır. Ancak Müslüman ülkelerde teokratik şerri anlayış, katı muhafazakârlık olduğu için bu sorun, sorun olarak halen devam etmektedir. Kur’an’da bu konuda yeterince açıklama vardır. Ancak, Kur’an’daki bu açıklamalar keyfiyete göre uygulanmaktadır. Halkın bu konudaki en ufak bir ilişkisi, yöneticiler tarafından lanetlenip cezalandırılırken kimi yöneticilerin bunu eğlence olarak yaptıklarını görüyoruz. Taliban, IŞİD ve onların gizli destekçileri bu işi daha da kangren haline getiriyor çünkü kadınları birer mal olarak görüyorlar. Doğanın, hayatın kendi akışına ters bir uygulama yapıp burka, çarşaf ve örtünmeyle kadınları eve kapatıyor, pazarda mal olarak satıyorlar. Hayatın kendisi, karşı cinslerin birlikteliğiyle sağlanan, türlerin devamı değil midir? Doğal olan budur. Çünkü karşı cinsler birbirleri için vardır. Herhangi birinin özgürlüğünü kısıtlar veya yasaklarsanız kimi İslam ülkelerinde olduğu gibi bir sürü olumsuzlukla karşılaşırsınız. İşte bu yüzden kadınlara ve gençlere alabildiğine özgürlük tanımalı, insanların tercihlerine saygılı olmalıyız. Bu durum bir tercih veya biyolojik zorunluluk da olabilir. Hoşgörü ve demokratlık, uygarlığın ölçüsüdür.

17.05.2020/İstanbul

EK, SON KARAR: Geçmişte Batı saraylarında da genç oğlanlarla düzenlenen eğlenceler ve kralların seçilmiş iç oğlanları vardı, onlar da inançlarına ve halklarına karşı iki yüzlü davranıyorlarlardı. Batı laiklikle bu sorunu dünyevi/seküler allana kaydırdı. Sorunu yasalarla, yasal alanda kontrol altında tutmaya çalışıyor. İslam ülkelerinin bir çoğu şeriatla yönetildiği için bu sorunu inançla baskı altında tutmaya çalışılıyor ve bu durum Afganistan’da olduğu gibi çok daha vahim sonuçlar doğuruyor. Sorun İsrail ve inanç sorunu değil, biyolojik ve insani bir sorundur. Laiklik/seküler anayasal yaşam bu işin panzehiridir. İnançla, kötü iki yüzlü kara propagandayla insanlığın varoluşundan beri süre gelen bu meseleyi çözemezsiniz. Bir tek ülkeyi de suçlayamazsınız. İğneyi önce kendimize, sora çuvaldızı başkalarına batıralıyız. Etik ve doğru olan budur.

İdeolojilerin esiri olan aydınlar genellikle birilerinin, düzenin aydınıdır ve geçicidirler; ideolojilere sığmayan özgür aydınlar ise kalıcıdır ve onlar kalıplara, ideolojilere sığmazlar çünkü insanlığın aydınıdırlar.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.