SESSİZ TANIK: İÇ SESİN KÖKENİ -1

Bêjdar Ro Amed

Düşünen Zihinle Olan İlişkimizi Kim Belirliyor? Zihin Kiminle Konuşuyor?

Zihninde duyduğun sesi hiç sorguladın mı? İçinden geçen cümleler, yorumlar, yargılar, endişeler, övgüler, korkular… Bunlar gerçekten sen misin? Yoksa sana seslenen ama senin olmayan bir kaydın yankıları mı?

Zihin durmaz. O konuşur. Ama her konuşanın kendine ait bir dili vardır. Zihnin dili senin doğuştan getirdiğin bir dil değildir; o, sen doğduktan sonra şekillenir. Sözcüklerini çevrenden, tonlamasını ailenden, korkularını toplumdan alır. O yüzden zihnin seninle konuşuyor gibi görünmesi aldatıcıdır. O konuşmalar çoğu zaman seni değil, sana öğretilmiş olanı tekrarlar. Zihin, taklit eder. Gözlemlediği dünyayı içeriye aktarır. Ve bir gün, o dış ses iç ses olur.

Kim Düşünüyor? Düşüncenin Sahipliği Üzerine

“Ben düşünüyorum.”

Bu ifade ilk bakışta basit görünür. Ama burada bir yanılgı gizlidir. Çünkü gerçekten sen mi düşünüyorsun, yoksa düşünceler mi seni dolaşıyor?

Bir düşünce zihnine geldiğinde onun nereden geldiğini çoğu zaman bilemezsin. Oysa düşünceler de canlı varlıklar gibidir. Gelirler, kalırlar, etkilerler ve giderler. Onları sahiplenmek ya da onlara kapılmak insanın en büyük tuzağıdır. Zihin bir üretim merkezi değil; bir geçirgenlik alanıdır çoğu zaman. Başkalarının korkuları, inançları, reklamları, hikâyeleri bu alanın içinden geçer. Ve insan, bu geçen her şeyi kendisinin sanmaya başlar. Düşüncenin gerçek sahipliği ise ancak farkındalıkla mümkündür. Kendi düşüncesini tanımayan biri, başkalarının zihinsel kalıntılarıyla yaşar.

Toplumsal Kalıplar: Zihnin Biçimlendirilmiş Haritası

Her toplum, bireylerin zihnini bir haritaya göre düzenler. Bu harita; neyin doğru, neyin yanlış, neyin mümkün, neyin imkânsız olduğunu belirler. Bu kalıplar genellikle görünmezdir ama çok güçlüdür. Eğitim, aile, din, medya… Hepsi bu haritayı şekillendirir.

Örneğin bir çocuğa sürekli “başarılı olmalısın” denirse, o çocuk için başarı artık bir düşünce değil, bir varoluş koşulu hâline gelir. Zihin bu cümleyi içselleştirir ve yaşamı boyunca o sesi tekrar eder: “Yeterli misin? Daha iyi olmalıydın.” Bu artık onun sesi değildir ama iç ses gibi davranır.

İşte bu noktada insan, kendi zihninde başkalarının izlerini taşır. Bu izleri görmek gerekir. Çünkü görüldüğünde, artık yönetemezler. Tanınan bir düşünce, etkisini kaybeder.

Eğitilmiş Zihin: Sistemsel Kodların Taşıyıcısı

Zihin, sadece bireysel değil sistemsel olarak da şekillendirilir. Tüm modern eğitim sistemleri, zihni verimlilik, rekabet ve itaat üzerinden biçimlendirir. Sorgulamayan ama hesaplayan bir bilinç istenir. Böylece zihin; merak eden değil, ezberleyen olur. Sistem, düşünceyi özgürleştirmek değil; denetlemek için kullanır. Bu yüzden zihin çoğu zaman yaratıcılığın değil, kontrolün aracına dönüşür.

Bu kontrol öylesine içselleştirilir ki birey artık kendini sansürler. “Bu düşünce uygun mu?”, “Bunu düşünürsem dışlanır mıyım?” soruları, bireyin kendine uyguladığı bir zihinsel kelepçedir. Özgürlük, dışsal engellerle değil, bu içsel sansürle yok edilir.

Fark Etmek: İçimizdeki Sessiz Gözlemcinin Uyanışı

Ama zihinle bu karmaşık ilişki içinde bir başka alan daha vardır. O alan düşünmez ama fark eder. Konuşmaz ama duyar. Onun adı: Farkındalıktır.

Fark etmek, zihinle özdeş olmayan ama onu izleyebilen bir bilinç boyutudur. Düşünceler geçerken onların geldiğini, kaldığını ve gittiğini gören bir içsel göz. Bu göz açık olduğunda zihin etkisizleşir. Artık seni saramaz. Çünkü biri onu izliyordur. Ve hiçbir düşünce gözlendiği kadar güçlü kalamaz.

Fark etmek, düşünceyle savaşmak değil; onu görmek ve ne olduğunu bilmektir. Bu fark etme hali, bilinçli bir boşluktur. Bu boşluk, senin gerçek bütünlüğündür. Düşünceler oraya ulaşamaz. Zihin oraya egemen olamaz. Çünkü orası sadece sana aittir.

Sonuç: Zihne Konuşmayı Öğretenle Barışmadan, Onu Anlayamayız

Zihin düşman değildir. Ama onunla barışmak, ona teslim olmak demek değildir. Onu tanımak gerekir. Kimin adına konuştuğunu, hangi korkularla beslendiğini, hangi sistemlerin içine doğduğunu görmek gerekir. Bu görüş, zihni susturmaz ama etkisizleştirir. Çünkü tanınan bir yapı, artık gizli değildir. Gizli olmayan bir güç ise yönetemez.

Zihnini tanıyan insan, içindeki sessiz tanığı uyandırır. Ve o tanık, hiçbir kelimeye ihtiyaç duymadan her şeyi bilir. Onun bilgeliği; kitaplarda değil, doğrudan şimdide, doğrudan varoluşta açığa çıkar. Sessizdir ama hâkimdir. Düşünmez ama anlar. Ve bu anlayış, insanı zihinsel kalabalıktan kurtarır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.