Sessiz Tehlikeler: Azalan Çocuklar, Borçla Evlilikler ve Yaşlanan Bir Toplum

Yahya ÖGER

Yahya Öger

Türkiye, derin sosyolojik değişimlerin gölgesinde sessiz bir krizle karşı karşıya. Doğum oranlarındaki çarpıcı düşüş, evliliklerin finansal yük haline gelmesi, aile içi şiddetin kronikleşmesi ve nüfusun hızla yaşlanması, toplumsal dokuyu tehdit eden birbirine bağlı sorunlar. İşte bu dört eğilim, geleceğimizi yeniden düşünmemiz gerektiğini haykırıyor.

Çocuk Sahibi Olmak Neden "Lüks" Haline Geldi?

TÜİK verileri, doğurganlık hızının 1.51'e gerilediğini gösteriyor. Bu, nüfusun kendini yenileyemeyeceği anlamına geliyor. Özellikle gençler, "Çocuk yapmayı nasıl göze alacağız?" sorusuyla boğuşuyor. Kira, eğitim masrafları, kreş ücretleri ve iş-yaşam dengesizliği, çocuk sahibi olmayı adeta bir "risk" haline getirdi. Üstelik bu sadece ekonomik bir sorun değil: Toplumun geleceğe dair güvenini yitirdiğinin de bir göstergesi.

Çocuk yetiştirmek, bir zamanlar toplumsal bir sorumlulukken, bugün bireylerin omuzlarına yüklenen ağır bir yük haline geldi. Genç çiftler, ekonomik belirsizlikler nedeniyle çocuk sahibi olmayı ertelemek zorunda kalıyor. Hatta bazıları için bu artık bir "tercih" değil, "zorunluluk" halini aldı. Devletin bu konuda atacağı adımlar—kreş desteği, ebeveyn izninin uzatılması, çocuk başına vergi indirimi—çözümün bir parçası olabilir. Ancak asıl ihtiyaç, gençlerin geleceğe güvenle bakabileceği bir ekonomi ve sosyal sistemin inşasıdır.

Düğün Masrafları: Evliliğin İlk Krizi

Evlenmek, artık "mutlu bir başlangıç" değil, çoğu çift için borç yüküyle savaşın ilk adımı. 300 bin TL'yi bulan düğün masrafları (ki buna mobilya, beyaz eşya ve çeyiz dahil değildir), gençleri ya ailelerine muhtaç ediyor ya da uzun vadeli kredi batağına sürüklüyor. Sosyal medyanın pompaldığı "mükemmel düğün" algısı, gerçeklerle çarpışıyor. Oysa evlilik, bir gösteriş yarışı değil, ortak bir hayat inşa etme süreci olmalıydı.

Düğün kültürünün bu denli ticarileşmesi, evlilik kurumunu zayıflatıyor. Çiftler, daha evliliğin ilk gününden borçla baş etmek zorunda kalıyor. Belediyelerin düşük bütçeli "toplumsal düğün" modellerini teşvik etmesi, medyanın gösterişten uzak evlilikleri normalleştirmesi ve gençlerin finansal okuryazarlık konusunda bilinçlendirilmesi gerekiyor.

Aile İçi Şiddet: Görünmeyen Pandemi*

KADES'e yapılan 350 binin üzerinde şikâyet, buzdağının sadece görünen kısmı. Şiddet, fiziksel olduğu kadar psikolojik, ekonomik ve dijital boyutlarıyla da yayılıyor. Cezaların ağırlaştırılması tek başına çözüm değil. Köklü bir zihniyet dönüşümü için eğitimden medyaya, yerel yönetimlerden sivil topluma topyekûn bir seferberlik şart.

Şiddetin önlenmesi için okullarda "sağlıklı ilişki" eğitimleri verilmeli, erkeklerin de dahil edildiği rehabilitasyon programları yaygınlaştırılmalıdır. Ayrıca, ekonomik bağımsızlığını kaybeden kadınların desteklenmesi, şiddet mağdurlarına daha güçlü sosyal koruma ağları sağlanması gerekiyor.

Yaşlanan Nüfus: Kim Bakacak Bu İnsanlara?

65 yaş üstü nüfusun %10'u geçmesi, Türkiye'nin "yaşlı" bir ülke olduğu anlamına geliyor. 2050'de bu oranın %25'e çıkması beklenirken, bakım hizmetleri, emeklilik sistemi ve yaşlı yalnızlığı giderek büyüyen bir krize dönüşüyor. Sokaklarımız, konutlarımız, ulaşımımız yaşlı dostu değil. Üstelik genç nüfus azaldıkça, yaşlıların bakımını üstelenecek insan gücü de tükeniyor.

Bu sorunun çözümü, evde bakım hizmetlerinin yaygınlaştırılması, yaşlı istihdamının teşvik edilmesi ve nesiller arası dayanışma projelerinin hayata geçirilmesinden geçiyor. Ayrıca, yaşlıların aktif bir şekilde topluma katılmalarını sağlayacak sosyal politikalar geliştirilmelidir.

Son Söz: İnsanlığımız Azalıyor

Bu sorunlar, sadece istatistiklerdeki rakamlardan ibaret değil. İnsani bağlarımızın zayıfladığını, umutların tükendiğini gösteriyor. Çözüm, yalnızca devletin politikalarında değil, hepimizin bakış açısını değiştirmesinde yatıyor. Unutmayalım: Nüfusun yaşlanması doğal, ama insanlığın yaşlanması bir tercihtir.

Toplum olarak, çocuklarımızı güvenle büyütebileceğimiz, evliliklerin borçla değil sevgiyle başladığı, şiddetin değil saygının hakim olduğu ve yaşlılarımızın yalnız kalmadığı bir gelecek inşa etmeliyiz. Yoksa, istatistiklerin ötesinde, kaybedecek çok daha değerli şeylerimiz var.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.