Şeyh’in defçileri

Neçirvan BOZKAPLAN

Doğuştan kör dedem elindeki değneği sertçe yere vurdu. Kalabalığa postasını koydu. “Torunlarım ve çocuklarıma vasiyetimdir, torunlarım şeyhin hizmetine girmeseler hiçbirinize hakkımı helal etmem ”Dedi. Birbirine benzeyen yaşlı, kara kuru amcalarım ve halalarım dedemin dizinde ağlaştılar. Dedem:“Hiçbirinize hakkımı helal etmem” diye tutturdu. Cehennem korkusuna kapılan çocukları gün boyu dizinde hüngür hüngür ağladılar. Gün içinde pek çok komşu evimize uğradı, ama hiçbiri dedemi ikna edemedi. Sonunda dedemin istediği oldu. Karar kılındı; dört kişi şeyhin hizmetine girecektik. Dört erkek torun arasında ben de seçildim. Biz seçilenler saf ve itaatkârdık. Dedemin evlenmesine vesile olan şeyhin hizmetine girecektik. Tüm kuzenler aynı yaştaydık. Hiçbirimizin bıyığı terlememişti. Salim, Ferit, Faik ve ben Menduh yolculuğa koyulduk. Şeyhin dergâhı köyümüzden bir gün yürüme mesafesindeydi. Köylünün gönlünde taht kurmuş köy sığırtmacı Keldani Simon yolda bize rehberlik edecekti.

Henüz ağaçların gölgesi toprağa kavuşmadan erkenden uyandırıldık. Evin geniş avlusunda herkes hazır vaziyetteydi. Katırlara semer vuruldu. İkişer ikişer katırlara bindik. Bizim dışında herkes mutluydu. Dedem, görmeyen gözleriyle bize el salladı. “Benim yerime şeyhin sakalını üçer defa öpün” diye tembih etti. Katırların arkasından su dökerek yola koyulduk. Heyecanlıydık. Daha önce hiç şeyh görmediğimiz için şeyhin sakalını şaka konusu ettik. Simon, bunun için bizi azarladı. Bir günlük yolculukta şeyhin şemali hakkında hayal kurup durduk. Ortak kanımız şeyhin uzun sakallı oluşuydu. Simon, kahrımızdan delirmek üzereydi. Bizi yarı yolda bırakmakla tehdit etti. Tehditleri umurumuzda değildi. Biz dört kuzen katır sırtında yırtınıncaya kadar gülüyorduk. Öyle ki korkuya kapılan katırların kulakları mızrak gibi dikleşmişti.

Suya doymuş ekili çeltiklerin sınırını takip ederek şeyhin dergâhına vardık. Dergâh, köyün uzağındaydı. Kendine has mistik bir havası vardı. Katırlardan inince heyecanımız arttı. Gülmekten kırışan yüzümüze ciddiyet geldi. Dergâhta çalışan hizmetliler koşar adımla katırların yelesini kavrayıp avluya çektiler. Hediye götürdüğümüz horozu, tavuğu peyniri kaşla göz arasında dergâha taşıdılar. Ömrünü dergâh işlerine adayarak çalışanlar tez canlıydı öyle ki onları çıplak gözle takip etmek mümkün değildi. Hizmet edenlerin gözleri sürekli ziyarete gelenlerde olurdu. Karınca gibi dergâha eşya taşıyıp dururlardı. Simon, bize karşı öfkeliydi. “Belanızı bulun” der gibi bize el sallamadan ayrıldı. Dergâhın kapısı postane kapısından kalabalıktı. Türlü türlü dertleri olanlar toprağa gömülmüş gibi sessiz ve birbirine karşı saygılıydılar.

İki saat sonra şeyhin huzuruna çıktım. Dedemin selamını söyleyip sakalını üç defa öptüm. Sakalı su gibi yumuşacıktı. Sakalını öperken şeyh hiç kıpırdanmadı. Şeyhin karşısında terbiye görmüş çocuklar gibi yere çömeldik. Şeyh, ağzından bir şeyler geveledi. Alt çenesi bir ara geviş getirir gibi kendiliğinden titredi. Oda kapısında bekleyen hizmetçisine işaret etti. Sonrasında odaya götürüldük. İlk gün bize çok iyi bakıldı. Yedik, içtik, temiz çarşaflarda uyuduk. Akşam yemeğinden sonra dua okuduk, yataklarımıza geçtik. Her şeyin ebediyete kadar böyle güzel geçeceğine inandım. Sabah uyandığımda dergâhın avlusunda hınca kalabalık vardı. Bütün varlığıyla en derin duygularıyla inananlar şeyhin dergâhına hediyelerini cömertçe sunuyorlardı.

Hizmetçi başı bizi eğitime aldı. Her birimize birer def verdi. Defle birlikte birkaç ilahî ezberletti. Gün boyu zikir ettik, ilahî ezberledik. Din adamı olacağımı düşündüm, öyle ki Simon’u bile dinime davet edecektim. Ama tüm bu güzelim ilahîler, defler din adamı olmamız için değil de dergâha yardım toplamak için eğittiklerini anlayınca üzüldüm. Vazifemiz belliydi, def çalarak köyleri dolaşıp dergâh için, şeyhimiz için dilenecektik. Sıcak köy yollarında çıplak ayaklarımızın altından yükselen toz bulutuyla terli, yağ bağlamış yüzümüzle def çalıp ritim tuttuk. Canlı kümes hayvanı, yağ, bal topladık. Aylarca hiç usanmadan harman yerlerini ziyaret ettik arpa buğday çuvallarını sırtladık. Şeyhin dergâhına dedik mi insanlar bir şeyler vermek için yarışırlardı. Çoluk çocuğunun kursağından kesip bize verirlerdi. Şeyhimiz, hizmetçi başı aracılığıyla kartlaşmış değil de taze, yavruluktan yeni çıkmış kümes hayvanlarını isterdi. Yavruluktan yeni çıkmış, Kürtçe’de “Varık” dediğimiz tavuk ile “Çéldîk” dediğimiz horozu isterdi. Onların eti yumuşacık olurmuş, tam da şeyhimizin dişine göreymiş. Şeyhimiz onları pek çok severmiş. Yediği etlerden yağdanlığa dönen şeyhimiz için durmadan hizmet edip durduk.

Birkaç yıl sonra Salim, Faik, Ferit dergâhtan kaçıp köye döndü. Bir ben kaldım. Dergâhın hizmetine yeni alınan çocuklara def çalmayı, ilahî söylemeyi öğrettim. Tamı tamına on beş yıl şeyhin dergâhında gönüllü çalıştım. Dilenmeye çıkmadığım bir gün dergâhın kapısında oturuyordum. Gün içinde onlarca misafir gelip geçti. Ziyarete gelenler genelde uzun kol gömlek giyen fukara insanlar olduğu her hallerinden belliydi. Bazıları dergâha adım atar atmaz oracıkta bayılırdı. Sırf yoğun saygılarından dolayı bayılırlardı. Lüks araçlarla dergâha gelen bölgenin ileri gelenleri, fakirlerin getirdiğini mideye indirirlerdi. Şeyhimiz, bin bir çileyle topladığımız etleri kalın enselilere ısmarlardı. Keçiler, kuzular kesilir, ağıla kurt girmiş gibi hayvanlar oracıkta yere serilirdi. O gün olup bitenleri görünce şeyhime kırıldım. Ağlamamak için kendimi zor tuttum. Anamın sütü üstüne yemin içtim ve dergâhtan çıkmaya karar verdim. On beş yıl boyunca çaldığım defi, ezberlediğim nağmeleri arkamda bırakarak keder içinde köyüme geri döndüm.

Köye dönünce işler daha da kötüye gitti. Aileme göre dergâhta bir ömür geçirmeliydim. On beş yıl hizmet edip geri döndüğüm için dinden çıkmış sayıldım. Gençliğimin en güzel on beş yılını arpa, buğday çuvallarını taşıyarak geçirdim. Sonunda ismim gâvur Menduh’a çıktı. O gün bu gündür köyde yalnız dolaşırım. Sokaklarda bir başıma dolanırken ne zaman bir horoz görsem aklıma yağdanlık şeyhim gelir. Tövbe edip horozu ona götürmek isterim.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.