Seziler üzerine

Mümin Ağcakaya

TÜYAP Kitap Fuarında Ahmet Telli’nin okurlarıyla buluşmasında yaptığı konuşmaları ve okuduğu şiirleri birbirinden ayırt etmek kolay değil. Şimdi şiirle devam edelim demese konuştuklarını sanki şiir okuyor diye sanıyorsun. Çünkü sesine o hüzünlü havayı katarak şiir gibi konuşmaktadır. Dinleyenleri adeta nefessiz bırakmaktadır.

Sözü ve şiiri devam eder;

“Nida ses haykırış anlamına gelir. Ama eksik bir şey vardır. Nida bugün ona ünlem diyoruz. Biz çocukluğumuzda nida olarak öğrendik.  Hani tren yoluyla kara yolunun buluştuğu yerlerde bir işaret koyarlar. Nida işaretidir o. Ünlem. Dikkat demektir o. Dikkat, sadece arkadaşlarımız arasındaki ilişkileri değil, aşklardaki, dostluklardaki ilişkilere hep dikkat.

Dikkat ve merak; hem bilimin hem de sanatın hareket noktasıdır. Merak ve dikkat aklımızı nasıl ve nice kullandığımızı da gösterir. Orada aklın, salt aklın; kaba, savaşçı ve erkek biri olduğunu görüyoruz. O akla karşı, aklın iktidarına karşı, aklı dişil kılacak olan sezgilerimiz. Bu yüzden kadınlar sezgileri yönünden daha güçlüdür. Aklı da dişil kılmak için sezgisel aklı devreye sokmak gerekir.

Bir anekdot vardır. Bilirsiniz; Enistain Fransız şair John Persle Amerika’da bir konferansta karşılaşırlar, birbirlerini selamladıktan sonra Enistain sorar; ‘Siz şiirlerinizi nasıl yazarsınız?’ John Pers düşünür; ‘Biz şiirlerimizi sezgilerimizle yazarız.’ Enistain; ‘Enteresan’ der. ‘Biz de öyle yaparız.’ Bu bakımdan aklı sezgiselleştiren yani dişil kılan, onu savaşçı bir erkek olmaktan kurtaran, bencil olmaktan kurtaran sezgilerimizdir. Burjuvazi en akıllı sınıftır doğrusu. Ama sadece aklını kullandığı için, atomu insanlığı öldürmek için kullanır. Atomu insanlığın yararına parçalamak sezgisel akla bağlıdır.

Sezgilerimiz; hem ilişkilerimizde insani olmayı sağlayan bir olgu, hem de aklın iktidarına karşı koyuştur.

Sımsıcak konuşurdun konuşunca

ırmak gibi rüzgâr gibi konuşurdun

yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki

çiğdemler güller mor menekşeler açardı

Sımsıcak konuşurdun konuşunca

Hâlâ koynumda resmin.

 

Dağları anlatırdın ve dostluğu

bir ceylan gibi sekerdi kelimeler

Sesini duymasam çölleşirdi dünya

dağlar yarılır ırmaklar kururdu

bulutlar çökerdi yüreğime

Hâlâ koynumda resmin.

 

Gün akşam olur elinde kitaplar

ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin

bir kez bile unutmadın 'merhaba' demeyi

ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin

bir dostun vurulduğu gün

Hâlâ koynumda resmin.

 

Kaç mevsim kırlara çıkıp

çiçekler topladık mezarlar için

Belki ürküttük tarla kuşlarını

belki kurdu kuşu ürküttük

ama aşkı ürkütmedik hiç

Hâlâ koynumda resmin.

 

Ve hâlâ sımsıcak durur anılar

sımsıcak ve biraz boynu bükük

Ne varsa yaşanmış ve paylaşılmış

yasak bir kitap gibi durmaktadır

ve firari bir sevda gibi

Şimdi duvarlarda resmin.

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.