Simyacı Paulo Coelho

Ceylan Alkan

 

“Yüreğin neredeyse hazinen oradadır.”

Ne zamandır uğramadığım, sessizliğin sesine müptela bir hal ile kitapların eşsiz kokusunu içime çekmek üzere kütüphanede aldım soluğu. Kelimelerin engin ufkunda başlamak için yeni bir yolculuğa… Kitaplarla hasbihal etmek güzel şey, zihninden geçenlere tercüman olur bir çoğu. Orada bulunduğum zaman içerisinde seçtiğim, kollarıma sığdırabildiğim kadar kitapla mutluluk duymuştum. Aralarından bir tanesine heyecanla başlamak istedim; Paulo Coelho’nun Simyacı adlı eserine.

Her insanın ulaşmayı hayal ettiği, gerçekleşmesini özlemle beklediği hayalleri vardır. Onu diri tutan umutları bir de… Ve bu yolculukta bazen koştuğu anlar vardır, bazen yürüdüğü ve bazen de durduğu... Durduğu anlarda bir elin dokunması duası olur insanın. Ona iyi gelecek, iyileştirecek, yeniden doğrultacak bir el…

Kişisel menkıbesini yazmaktı ve rüyalarını süsleyen hazineye ulaşmaktı romanın kahramanı Santiago’nun hayali. Rahip olmak istemediği için papaz okulundan ayrılır. Ve gezmek arzusunu babasının verdiği bir miktar parayla aldığı koyun sürüsüyle giderir. Santiago’nun hayatı bir gece gördüğü düş ile değişir. Sürüsünü satmasına ve dilini bile bilmediği ülkelere yolculuğa çıkmasına sebep olur. İlk durağı olan Afrika’da henüz bir gününü bile doldurmadan sürüsünden elde ettiği paranın çalınmasıyla yaşadığı hayal kırıklığı tarifsiz olsa da yıldırmaz delikanlıyı. Tek hayali Mekke’ye gitmek olan bir billuriyeciyle tanışır, kendine yakın hisseder ve onun dükkanında çalışmaya başlar. Yeterli miktara ulaşınca da Mısır’a gitmek için yola koyulur. Bu yolculuğunda kendisi gibi hazine peşinde olan bir İngiliz ile tanışır.

Çobanlığın verdiği iç dünyaya yöneliş ve maddeden manaya varma eğilimi, onu bu zorlu çöl yolculuğuna çoktan hazırlamış gibidir. Burada romanın bir diğer güçlü karakteri olan ‘simyacı’ devreye girer. Onun öğretileri Santiago’yu daha da güçlendirir. Fakat yolculuk esnasında duraklarından birinde kalbinin atışlarının değişmesine sebep olan bir kızla karşılaşır ve ona aşık olur. Bu çöl kızı da Santiago’nun ‘kişisel menkıbesi’ni yazması için onu teşvik eder. Onu bekleyeceğine söz verir. Arayış içinde bir seyyah edasıyla çıktığı yolu, aşka ve hazineye kavuşarak tamamlayan Santiago, şu cümleleri kurar; “hazinemi ararken yolumun üzerinde öyle şeyler keşfettim ki, bir çoban için olanaksız şeylere girişmek cesaretim olmasaydı, bunlara rastlamayı kesinlikle hayal bile edemezdim.”

Çıktığı bu yolda azmin şaşmaz kanunu olan ‘vazgeçmeyiş’ yol azığı olmuştu ona. Okumayı, öğrenmeyi ve nasihat almayı seven Endülüslü genç çobanı ayakta tutan bir şey daha vardı; yeryüzünde her insanın kendisini bekleyen bir hazinesinin varlığına olan inancı. Yüreğiyle yüzleştiği andan itibaren, o ana kadar yapmadığı bir şeyi yapmıştı; dua… Sözcüksüz bir yakarıydı bu. Aradığını bulmuştu, çünkü oluşan sessizlikle birlikte; çölün, rüzgarın, güneşin de ilahi bir ‘El’in yazmış olduğu bir işaret olduğunu anlamıştı. Ve sadece ilahi bir ‘El’in bütün mucizeleri gerçekleştirebileceğini de…

Santiago’nun kişisel Menkıbesini yazması zorlu yollardan geçmesini gerektiren şartlarla ilerlemiş olsa da, varmak istediği maddi hazineden çok, yolda yaşadıkları onu manevi hazineye ulaştırmıştı. Hazinesini bulmuş ve sevdiğine doğru çoktan yola koyulmuştu. İnanç, evrenin gizi, ruh derinliği ve aşk konularını işleyen eserde, felsefi öğretilerle süslenmiş mistik kısa hikayelerin yer alması öğretici tecrübe niteliği taşıyor.

 1947 doğumlu dünyaca ünlü Brezilyalı yazar Paulo Coelho, tiayatro yönetmenliği, oyunculuk, şarkı sözü yazarlığı ve gazetecilik de yapmıştır. Simyacı adlı romanı üçüncü romanı olup, 42 ülkede yayınlanmış ve 26 dile çevrilmiştir.

Her azim hikayesinde başarının olduğu kadar, biraz acı, çokça emek ve sabırla yoğrulan sebat vardır. Duları da unutmamak lazım; hem dualar, hakiki umutlar değil midir?

Simyacı/ Can Yayınları/188 sayfa