Siyaset, Kendine Dönmüş İnsanla Başlar
Siyaset bir eylem değildir yalnızca. Bir hâl, bir derinlik, bir frekanstır. Bu yüzden de kim olduğumuz, neyi savunduğumuzdan çok daha belirleyicidir.
Bugün dünyanın dört bir yanında sayısız siyasi yapı, örgüt, parti ya da hareket var. Ama çok azı “nasıl bir insanla iş yaptığını” gerçekten sorguluyor. Oysa mesele, hangi hedefe yürüdüğümüz değil; o hedefe yürürken kim olduğumuzdur. Çünkü yürüyen ayak değil, taşıyan ruhtur. Toplumsal dönüşümden bahsediyoruz, ama bireyin dönüşümünü yok sayıyoruz. Oysa siyaset, bireyin içsel enerjisinden doğan bir titreşimdir. Kendine dönmeyen insan; kendi özüyle bağ kurmamış, kendi karanlığıyla yüzleşmemiş, kendinde yaşamı yaşatmamış bir insan, siyaset yapamaz. Yapsa da o siyaset, içi boş sloganlara, manipülatif ilişkilere ve çatışmayı sürekli yeniden üreten döngülere dönüşür.
Yanlış İnsanın Elinde Doğru Fikir Bile Enkaza Dönüşür
Bir düşünce ne kadar asil olursa olsun, onu taşıyan eller kirliyse çamura bulanır. Bugün birçok siyasi hareket, fikirlerin saflığına sığınıyor ama o fikirleri taşıyan insanların içsel karmaşasını görmezden geliyor. Bu yüzden her devrim, kendi içinde kendini çökertiyor. Çünkü sorun fikirde değil, fikri taşıyan bedende, ruhta, niyette. İdeolojiler, dinler, sistemler… Tüm bunlar birer araçtır. Ama bu araçlar problemli bir bilinçle kullanıldığında, dönüştürücü olmaktan çıkar; tahakküm üretmeye başlar. Ve işte o zaman, kurtuluş adıyla kölelik inşa edilir. Özgürlük adıyla yeni zincirler örülür. Adalet adıyla cehalet kutsanır. Bu enkazın temelinde, kendini tanımadan yola çıkan bireyin kırık bilinci vardır.
Her Dönüşüm, Bir İnsanla Başlar
Bir devrimi başlatmak için bir örgüt değil, bir insan yeterlidir. Ama o insan, kendine dönmüş olmalıdır. Çünkü insan dönüşmeden hiçbir şey dönüşmez. Her sistem, her sokak, her şehir, önce bir insanın gözbebeklerinde belirir. Bir annenin susuşunda, bir çocuğun düşüşünde, bir gencin kırıklığında… Kendini göremeyen birey, dış dünyayı dönüştürmeye çalışırken sürekli tekrara düşer. Çünkü kendi içindeki yapıyı bilmeden, dış dünyada anlam kurmaya çalışmak, aynasız bir evde yaşamak gibidir.
Bu yüzden, gerçek dönüşüm; kendini gören, gölgesini fark eden, acısını sahiplenen bir insanla başlar. O insan, fikirlerin öncüsü değil, özgürlük enerjisinin taşıyıcısıdır. Ve enerji, her şeyin ardındaki asıl dildir.
Kendine Dönmeyen, Anlamdan Kopar
Kendine dönmemiş bir birey, yalnızca kaybolmaz; yönlendirilir. Çünkü kendi pusulası olmayan kişi, başkalarının haritasına muhtaçtır. Anlamın kaybı, kontrol ihtiyacını doğurur. Ve kontrol ihtiyacı, siyasetin özünü bozar. Zamanla kişi, kendi bedeninden kopar. Ruhuyla (Enerjisiyle) bağ kuramaz. Sezgi kaybolur, yerini strateji alır. Aşk kaybolur, yerini taktik alır. Anlam kaybolur, yerini hamle alır. Birey, insanlıktan uzaklaşıp bir araç hâline gelir.
İşte bu yüzden, kendine dönmeyen insanın eline siyasal malzeme verilmemelidir. Bu her kim olursa olsun böyledir. Çünkü o malzeme, onun ellerinde anlamı değil, çürümeyi büyütür. Ve çürümüş bireyler, çürümüş toplumlar üretir.
İçsel Dönüşüm Olmadan Toplumsal Dönüşüm Mümkün Değildir
İçsel dönüşüm, gözle görülmeyen ama her şeyi değiştiren bir çekirdektir. Bir bireyin kendini duyması, kendi iç sesine kulak vermesi, geçmişini hissetmesi; sadece onun bireysel yaşamını değil, toplumsal enerji alanını da dönüştürür. Bugün birçok siyasi hareket, yüzeyde büyük değişimler peşindedir. Ama içsel düzeyde aynı kalmaktadır. Bu yüzden sistemler yıkılıyor, ama aynı zihin yeniden kuruluyor. Özgürlük hedefleniyor, ama birey hâlâ korkuyla, kıyasla, iktidarla yoğruluyor. Ve o zaman, siyaset yalnızca bir simülasyon olur. Değişim olur gibi görünür, ama öz değişmez. Gerçek devrim, sessiz başlar. Bir insanın kendiyle yüzleşmesiyle. Kendi sesini bastırmak yerine ona kulak vermesiyle. İşte o an, sadece birey değil; gelecek de dönüşür.
Siyaset, Bir Enerji Alanıdır
Siyaseti yalnızca sözle, örgütle, sistemle tanımlamak onu indirgemektir. Siyaset, görünmeyen bir enerji alanıdır. Ve bu alana her birey, kendi varoluş enerjisini taşır. Yaralı bir ruh, yaralı bir siyaset doğurur. Bilinçli bir ruh, bilinçli bir değişimi tetikler. İşte bu yüzden, siyaset önce bir arınma, bir temizliktir. Sadece zihin temizliği değil; enerji temizliği. Çünkü niyet enerjidir. Bakış enerjidir. Susmak bile bazen siyasal bir dalgadır. Eğer bu enerji alanı temizlenmeden siyaset yapılırsa, çamur kutsanır. Çünkü çamurun içinde yüzenler, berrak suyu tehdit olarak görür. İşte bu yüzden, öncüler önce arınmalıdır. Arınmayan bir öncü, yeni dünyayı değil, kendi travmasını inşa eder.
Sonuç: Yeni Siyaset, Yeni İnsanla Başlar
Yeni bir dünya, yeni bir insan olmadan kurulamaz. Yeni insan ise; düşünen değil, hisseden insandır. Anlayan değil, anlam olan… Savaşan değil, içsel barışı taşıyan… Bugün artık siyasetin sadece meydanlarda değil, içimizde yapıldığını fark etme zamanıdır. En büyük miting, bireyin kendiyle yaptığı yüzleşmedir. En büyük manifesto, içsel sessizliğin içinden duyulan hakikattir. Bu paylaşımı dar anlamda bir eleştiri düzlemi değil, bir geçit olarak görüyorum. Yeni siyasetin geçidi… İnsana, sezgiye, derinliğe açılan geçit. Ve bu geçitte ilk adımı atacak olanlar; kendine dönenlerdir. Çünkü kendine dönen insan, evrene açılır. Kendine dönen birey, artık taşıyıcı değil; dönüştürücüdür. Ve işte o zaman, siyaset gerçek olur.