SİYASETTE DURUM

Aydın Altaç

 

Gerek iç siyasette ve gerekse dış siyasette önemli ve hızlı gelişmeleri bir arada görüyoruz. Hatta iç ve dış siyaset ayrımı yapmaya gerek bulunmamaktadır. Çünkü iki kulvardaki siyaset iç içe geçmiş durumdadır. Sürekli olarak siyasetteki gelişmeleri takip ediyorum. Hiç bir dönemde bu dönem kadar kişiler üzerinde tartışmalar yaşanmamıştır. Yani varsa yoksa siyasi kişiler üzerinden tartışmalar yaşanıyor. Ülkenin ve bölgenin geleceği nasıl şekilleneceği,ülke olarak biz neresinde var olacağız, yeni oluşacak projenin dışında bırakılmamız halinde küresel siyasette yeni oluşumlara nasıl ve ne şekilde katılabileceğimiz hususlarında kimsenin sesi pek çıkmıyor. Oysa ki asıl üzerinde tartışmamız gereken konuları unutmuş teferruatlar üzerinden yolumuza devam ediyoruz. Son hafta Suriye'de oluşturulmak istenen güvenli bölge için çalışmalar hızlandı. Bu çalışmaları Türkiye, Rusya ve İran devletleri takip etmektedirler. Güvenli bölgenin tam anlamıyla oluşması halinde özellikle Türkiye'nin hem ekonomik hem de sosyal anlamda ciddi bir rahatlama imkanı sağlayacağını düşünüyorum. Zira ülkemizdeki Suriye vatandaşlarının ülkelerine dönmeleri açısından bir fırsat tanınmış olacak ayrıca olası yeni krizlerde Suriyelilerin kendi ülkelerinde kalmaları sağlanmış olacaktır. Güvenli bölge çalışması kapsamında İdlib bölgesine Türk askerinin gönderilmesi kararından sonra muhalefet partileri kararın yerindeliğini tartışacağına olası şehit verilmesi halinde Cumhurbaşkanının sorumlu olacağı şeklinde açıklamalarını takip ettik. Yapılan açıklama yazının başında belirtmek istediğim yani şahıslar nezdinde siyaset tarzının takip edildiğine en iyi örnek olarak kabul etmek gerekir. Bu açıklama yapılmadan önce Türk askerinin İdlib bölgesine gitmesinin ülkeye neler kazandıracağı veya kaybettireceği yada neden ihtiyaç duyulduğu hususları atlanarak direk Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan'a sorumluluk yükleme telaşına düşülmüştür. Oysa ki hepimizin ve özellikle de ana muhalefet partisinin bildiği üzere küresel aktörler hemen yanı başımızda yepyeni bir projeyi hayata geçirmeye büyük bir gayret göstermektedirler. Bu gayretlerin bir kısmı da Türkiye'nin yeni projeden bihaber olması veya müdahil olmamasıdır. Aynı küresel aktörler de ana muhalefet partisi gibi Türkiye'yi dışlama gayretleri yanında özellikle  Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan'a karşı ayrı bir kin ve nefretle uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar. Peki neden bu şekilde bir tutuma başvurulmaktadır. Buna verilecek en iyi cevap şudur;Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip ne olursa olsun Türkiye'nin dışlanmasına izin vermeyeceğini açıkça icraatlarıyla ortaya koyması ve yeni projenin küresel aktörlerin amaçlarına hizmet etmesi yerine bölge ülkelerinin ve bölgede yaşayan insanlara hizmet etmesi gerektiğine dair tavrından kaynaklandığı aşikardır. Küresel aktörlerin amaçlarına hizmet etmeyen bu tutum ve davranışlardan rahatsız olmalarını beklemek siyasetin doğasına pek te aykırı sayılmaz. Ancak iç siyasette ana muhalefet partisinin tutumu küresel aktörlerin tutumlarıyla çakışması siyasetin doğasına tamamen aykırı bir durumdur. Doğrusu anlaşılamaz olarakta görmek gerekir. Milli ve bölgesel çıkarlar gözetilerek yapılacak hamleler her zaman takdir görecektir. Ancak ana muhalefet partisinin siyasi derinliği olmayan tutumundan dolayı halk nezdinde irtifa kaybetmeye devam edeceğini söylemek için kahin olmaya gerek olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.