Sonsuz Bilinmeyenli Denklem: Evren (2)

Zeynel Hebun Güler

“İnsan imkansızı başarabilir sözü yetersizdir çünkü insan imkansızın da ötesine ulaşabilir.“

Nikola Tesla

 Yazıma Tesla'nın bir aforizmasıyla başlamak istedim. Nasıl olsa söz sözü beraberinde getirir yahut merak her zaman başka bir merak unsuruna gebedir. Veyahut günümüz kapitalist versiyonuyla, para parayı çeker.

 Asrın bilim insanlarını saymaya kalkarsak şüphesiz en büyük bilim insanlarından biri Nikola Tesla'dır. Ne kadar dışarıdan bakıldığında başarılarla dolu bir hayat yaşamış gibi gözükse de Tesla, doğumundan ölümüne değin trajedik bir hayatın içindeydi. Hayatın her alanında çeşitli zorluklar çekti. Okulda, aile hayatında, iş hayatında... Öyle ki kendiyle bile sorunları vardı, çoğu kişi onun şizofren olduğunu iddia ederdi. Çocukken hep aile baskısına maruz kaldı. Bundandır ki içine kapanık biri olarak büyüdü. Peki bu dâhinin bu kadar büyük öngörülere sahip olması genlerine mi işlemişti yoksa zamanla mı bu boyuta gelmişti düşünceleri? Nasıl oldu da zamanın ötesinde düşünüp hiç kimsenin aklının atmosferinden bile geçmeyen buluşlara imza attı? Zaman makinesi icat edilseydi -ki bu şu an bildiğimiz zaman kavramıyla birlikte tamamen imkansız- muhtemelen yapmak isteyeceğim ilk şeylerden biri bu soruyu Tesla'ya bizzat sormak olurdu. Fakat şimdilik -zaman makinesi icat edilene dek- araştırmalarımla yetineceğiz.

 İlkokuldan beri sosyal çevrede zorluklar çeken Tesla üniversite üçüncü sınıfta eğitimi yetersiz bularak üniversiteden ayrılmak zorunda kaldı. Herkesten tamamen farklı düşünüyordu ve bu da onun sosyal çevresinin olmamasının ana etkeniydi. Aradan bir süre geçtikten sonra yeniden üniversiteye devam etmek istedi fakat bu kez babasının ölümüyle okulu yarıda bırakmak zorunda kaldı. Anlayacağımız üzere hem sosyal hem de akademik hayatı tamamen kötü bir durumdaydı. O, yine de pes etmedi. Elinde bir hiç ve kafasında insanlara daha ucuza elektrik dağıtmaya yarayacak alternatif akım düşüncesiyle New York'a gitti. Western Union firmasında bir çukur kazma işçisi olarak işe başladı. Evet, dünyayı değiştirecek fikirlere sahip olan biri çukur kazma işçisiydi. Bulunduğumuz konum ne olursa olsun asıl önemli olanın düşüncelerimiz olduğunu bu örnekle de anlamış oluyoruz. Klişeleşmiş olan bu görüşü Tesla'nın yaşamasıyla da daha çok klişeleştirmiş oluyoruz sanırım. Bu yazı dizimde peşinde olduğumuz “Neden eski dâhiler gibi yeni keşiflerde bulunacak enerjiyi kendimizde bulamıyoruz?” sorusunun yanıtlarından biri de ortaya çıkmış oldu bununla birlikte: merdivenin en alt basamağından bile olsa bir adım atmak. Günümüz gençliğinin -merak etmeyin ben dâhil- belki de en büyük hatalarından biri hemen en yükseğe ulaşma çabasıdır bana kalırsa. Oysa bizim yaşlarımızda iken Tesla bir kazma işçisiydi ve aynı zamanda alternatif akımı hayata geçirmeye çalışan bir dâhi! Ayrıca Tesla gücünü sürekli bir şeyden aldığına inanıyordu, “Buluşlarım” kitabında yer aldığına göre: “Benim beynim sadece bir alıcıdır. Evrende, bilgiyi, gücü ve ihamı ondan aldığımız bir öz var. Bu özün sırlarına nüfuz etmedim, ama var olduğunu biliyorum.”

 Bunun ona göre ilahi bir güç kaynağı mı yoksa somut bir şey mi olduğu hakkında net bir fikrim yok ama sanırım zaman yolculuğunda sorulacaklar listesi kabarıyor!

Evren’in keşfettiğimiz %5’lik kısmını anlamamızda Tesla’nın katkısı kesinlikle göz ardı edilemez. Günümüzde hayranlıkla izlediğimiz uzaya gönderilen uydular bile Tesla'nın kablosuz güç aktarımı temeline dayanarak gerçekleşiyor. Kendisinin sefalet içinde yaşadığı hayatı, bizim Evren'i daha iyi anlamamızı sağlıyor. Yaşadığı dönemde ona inanmıyorlar hatta şizofren olduğunu düşünenler oluyor. Ama o yine de pes etmiyor. Galileo’nun Engizisyon tarafından yargılanırken dediği gibi: “Dünya yine de dönüyor!”