Soykırım o kadar da önemli değil midir?

Selim Kaplan

Yüz günlük sürede sekiz yüz bin insan katledilmişti. Tarihin bu en büyük katliamı ile ilgili, dönemin Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın basında yer alan söylemi,O ülkelerde, bir soykırım yaşanması, o kadar da önemli bir şey değil.” şeklinde olmuştu.

1994 yılında, Ruanda’da emperyal devletlerin yarattığı soy kırımın görünen nedeni, ülkede yaşayan insanlardan, arî ırk (Hutular) zencilerin, aşağı ırk olarak nitelendirilen (Tutsiler) zencileri katletmesi idi.

Benzeri argümanların günümüz dünyasında, farklı ülkeler ve söylemlerde yer aldığına dair, okuyucularımızın tanık olduğuna şüphe de yoktur!

Ruanda’daki soykırımın esas nedeni ise, red etmelerine rağmen, Fransa’nın Ruanda ve Afrika’daki emperyal hedefleri idi.

Günümüzde, henüz Ortadoğu’daki katliamlar önlenememiş iken, otuz yıl önce Ruanda’da yaşanan soykırıma nispet olurcasına, Sudan’da da toplu katliamların yaşandığı, milyonlarca insanın, Gazze’de olduğu gibi, yerleri ve yurtlarını terk etmek zorunda kaldığı haberlerine tanık oluyoruz.

Sudan’da, 2023 Nisan ayı’nda başlayan iç çatışmalardan bu yana, adına Paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri (RSF) denen grup, Arap olmayan etnik gruplar ile sivillere yönelik imha ve yerinden edilme gibi insanlık dışı eylemler uygulamaktadır.

Bu eylemler nedeni ile Nisan 2023’ten bu yana, 14 milyondan fazla insan yerlerinden edilmiş, iki yüz bine yakın insan katledilmiştir. Uluslararası tarafsız kurumların, dünya basınındaki verilerine göre, uydulardan dahi görülebilen katliamlara, kayıp ve haber alınamayan kişiler dâhil edildiğinde, katledilen insan sayısının daha fazla olacağı değerlendirilmektedir.

Görünen nedeni, Arap olmayanlara yönelik ırkçı bir katliam olan Sudan’daki olayların gerçek nedenleri ise aşağıdaki sebeplere dayandırılmaktadır!

- Sudan’daki altın madenleri ile nadir elementlerin olduğu toprakların ele geçirilmesi.

- Verimli tarım arazileri. Sudan, büyük Nil Nehri’nin suladığı verimli araziler ile hem kendi halkı ve hem de birçok körfez ülkesi ile Mısır halkını besleyebilecek zenginliğe sahiptir.

- İsrail’in, Mısır’ın can damarı olan Nil nehrinin, Sudan ve Etopya’dan gelen su kollarını kontrol altına alarak, Mısır Devleti’ne karşı stratejik güç kazanma arzusu. Nitekim Nil’in Etiyopya’daki büyük kolu üzerinde yapılan, dünyanın en büyük barajlarından biri, şimdiden Mısır’a akan suyu azaltmış ve bundan dolayı Etiyopya ile Mısır arasında çatışmaya varacak ihtilaflar mevcuttur.

Katliamlara varan Sudan iç savaşında Rusya, Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, Katar vb bir kısım ülkeler Sudan hükümetini desteklerken, Birleşik Arap Ülkeleri(BAE) ile Sudan’ın komşuları Çad ve Etiyopya katliamcı çeteleri desteklemektedir.

Nasıl oluyor da on milyonluk BAE ve ekmeğe muhtaç iki Afrika ülkesinin desteklediği katliamcı çeteler, Sudan hükümeti ve arkasındaki güçlü ülkelere rağmen katliamlar yapıyor ve daha geçen hafta ülkenin en büyük ve stratejik şehirlerinden El Faşir ve El Ubeyde’yi ele geçirip ilerleyebiliyor.

Çünkü petrol zengini BAE’nin arkasında, onu kendi menfaatleri için, kukla olarak kullanan İsrail (dolayısı ile ABD) ve İngiltere var.

Aynı BAE, ağalarının amaçlarına uygun olarak, geçmişte İran’a verdiği destekle Yemen’de, günümüzde İsrail’e verdiği destekle Gazze’de katliamlara sebep olmuştur.

BAE, O’nu kullanan emperyal devletlerin amaçlarına uygun olarak; Ortadoğu’da dökülen her damla kanın, zulme uğrayan her insanın, annesiz ve babasız kalan her çocuk ile gerçekleştirilen her soykırımın, esas sebebi durumundadır!

Mart 2025’te, Sudan Hükümeti, ülkesinde yapılan katliam ve soykırımların sebebi ve destekçisi olduğu iddiası ile Birleşik Arap Emirliklerini (BAE), Lahey’deki Uluslar arası Adalet Divanına (ICJ) şikâyet etmiştir.

Görünen o ki, başta İsrail olmak üzere, emperyal devletler menfaatleri söz konusu olduğunda, otuz yıl önce Fransa Cumhurbaşkanı’nın dile getirdiği gibi, zulme ve soykırıma uğrayan mazlum halklar ve ülkeler olunca, “O ülkelerde bir soykırım yaşanması o kadar da önemli bir şey değil.” düşünce ve politikasından, eskiden olduğu gibi, vazgeçmiş değillerdir.

Otuz yıl önce Ruanda’da ve günümüzde Filistin ile Sudan’da yaşanan katliamların temel nedeni emperyal devletlerin menfaatleri olsa da, kullanılan argümanlar hep aynıdır!

Ruanda’da zenci Hutular’ın zenci Tutsiler’den, Filistin’de Yahudilerin Yahudi olmayanlardan ve Sudan’da Arapların Arap olmayanlardan üstün ırk oldukları, çatışma ve katliamların görünen sebepleri olarak gösterilmişlerdir.

Yani aynı ülke sınırları içinde ve aynı topraklarda yaşayan farklı ırktaki insanlardan, bir ırkın üstün, diğerinin onun kölesi olduğu fikri kullanılmıştır.

Ülkemiz için sevindirici olan husus, günümüz Türkiye’sinde, yaklaşık yüz yıl önce Adalet Bakanlığı yapmış Mahmut Esat Bozkurt’un; “…Bu memleketin efendisi Türklerdir. Saf Türk olmayanların Türk Vatanında tek bir hakkı vardır. Türklere hizmetçi olma, köle olma hakkı” ırkçı zihniyetinde kişilerin, artık Türkiye siyasetinde var olmamalarıdır!

Aksi halde, emperyal devletlerin kölesi haline gelmiş, bölünen ya da bölünmeye aday, bir kısım bölge ülkelerinin akıbetini yaşamak her zaman mümkündür!

En sade vatandaştan devletin en yetkili makamlarına kadar, her birimizin amacının; dili, dini, ırkı, rengi ve cinsiyeti ne olursa olsun, tüm vatandaşlarımızın mutluluğu ve refahını amaç edinmiş bir devletin varlığı ile farklılıklarımızla birlikte yaşama anlayışının, kuvvetle yaşatılması olmalıdır!

Bu şekilde bir yaklaşım, emsallerine göre birçok konuda zengin olan ülkemizin istikbali için çok önemli, ülkemizle ile ilgili emperyal hedefi olanların, heveslerinin kursaklarında kalması için de çok ama çok önemlidir!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.