Tarımda ithalat ihanettir!

NACİ SAPAN
Bir ülke ihracat yapabileceği gibi, ithalatta yapabilir.
Uluslar arası ticaretin gereğidir, ayrıca olması gereken de budur.
Ekonomik istikrar ikisinin dengeli yapılmasıyla ölçülür, o düzeyde değerlendirmelere tabi tutulur. Girdi-çıktı maliyetleri hesaplanır, ülke ekonomisine getirilerinin nasıl ve ne şekilde olduğu hesaplanır. Yoksa yapılan ihracat ve ithalata ülke ekonomisine yarayan, kalkındıran bir durum söz konusu değilse, ikisi arasında bir dengesizlik var ise, o ticaretin de bir faydası olmaz, totali ekonomik hüsrandır.
Bazı kalemler vardır ki, ithali skandaldır.
Tarım ülkesiyseniz ve de tahıl ürünlerinin yüzde 80-90’ını ithal ediyorsanız, skandaldır.
Hele bir de bu ithalatta övünüyorsanız, hatta bu durumu eleştirenleri dövüyorsanız, bu daha da büyük bir skandaldır.
Sıvı yağ için de aynı cümleleri kullanmak mümkün.
‘Kendi kendine yeten ülke’ sloganının varlığı, yaygınlığı, övünç kaynağı olmasının nedeni neydi?
Tarım ülkesi olduğumuz içindi.
Bize yettiği gibi, ihraç edebilecek konumdaydık.
Şimdi ise, buğdaya, una, sıvı yağa muhtaç olduğumuzu Rusya-Ukrayna savaşı ile anladık.
İhtiyacımızın yüzde 85’ini savaşan bu iki ülkeden ithal ediyoruz.
Türkiye, hem ihracat hem de ithalat yapan bir ülke olabilir, olmalı da.
Ama kimse kusura bakmasın; ekmeğe, una, yağa muhtaç ülke olmamalıydık.
Diyarbakır Ticaret Borsası Başkanı da Tarım Fuarı açılışındaki konuşmasında bunu anlatmaya çalıştı, bu ithalatlardan geri adım atılması gerektiğine vurgu yaptı. Savaşan ülkelere dahi muhtaç bir pozisyonda isek, bunun önlemlerini almak lazım ki, ayrıca bu önlemi alabilecek kapasitede bir ülkeyiz.
Arazi uygun, çiftçi hazır, ancak tarım politikası yok, çökmüş.
Bunu da konuşmaz isek, neyi konuşacağız.
Ticaret Borsası Başkanının görevi ne?
Bunları anlatmak, soruna parmak basmaktır.
Bunları yapmadığında, anlatmadığında kendisine kızmak lazım, bizde tersi oluyor.
Diyarbakır Valisi çıkıyor, Borsa Başkanının ithalatçı ülke tanımı yaparak şehir efsanesine inandığını söylüyor, verdiği rakamlarla kafa karıştırıyor. Kentin ekonomisinden sorumlu bir yöneticinin devlet ile vatandaş arasına girmesi doğru değil. Valilerin görevi, vatandaşla Devlet arasında köprü olmaktır, eleştiriye kızıp, ‘Haşlamak’ değil.
Yereldeki eleştiri ve sorunları Merkezi yönetime rapor edip aktarmak gibi sorumluluğu söz konusudur.
Var ise arada kavga, sulh etme görevi de vardır Valilerin.
Kavganın tarafı olma gibi bir sorumluluk üstlenildiğinde, diyalog ve müzakerelerin önü tıkanır.
Yönetme yetenek ve kabiliyetleri de ortadan kalkar.
Ahmet Güneştekin’in dünyaya duyurduğu Diyarbakır sergisinin açılışında da sıkıntılar yaşanmış, o zamanda Ticaret ve Sanayi Odası Vali beyin hedefine girmişti.
Şimdi de ithalattan geri adım atma meselesi yüzünden hedefe Ticaret borsası da dâhil oldu.   
Böyle olunca da kenti yönetmek de zorlaşıyor doğal olarak.
Hem Vali hem de Belediye Başkanı olunca da durum daha da zor bir hal alıyor.
Her türlü tahılın ekildiği, biçildiği, yüksek verimin alındığı, coğrafyalarımız var.
Aynı şekilde sıvı yağ cenneti Trakya-Ege-Akdeniz bölgelerimiz var.
Niye ithalat yapalım ki?
Bürokrat ithal edebiliriz, ancak tarımda ithalat ihanettir!
 
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.