Diyarbakır, binlerce yıllık tarihiyle, surlarıyla, Dicle Nehri’yle, kültürüyle ve sıcak insanıyla Türkiye’nin en özel şehirlerinden biri.
Fakat son yıllarda bu kadim şehrimizin sokaklarında bizleri ciddi anlamda rahatsız eden bir olay da baş göstermeye başladı: Trafik ve gürültü kirliliği.
Üstelik bu durum olmaktan ziyade yaşam kalitemizi, ruh sağlığımızı ve toplumsal huzurunu da etkileyen büyük bir sorun hâline gelmeye başladı.
Diyarbakır benim gözümde olduğu gibi şehrin yaşayanları açısından da farklı bir şehirdir. Bu şehre alışan bir daha gitmek istemez. Halk arasında Diyarbakır’a gelen de ağlar, giden de ağlar sözünün meşhur olduğunu bilmeyen yoktur.
Çünkü Diyarbakır kalabalık caddeleri, esnaflarının sesi, sokaklara taşan hayatı ile ay ayrı bir şehirdir… Bunlar şehrin karakterinin bir parçasıdır. Diyarbakır’ı ancak yaşayarak anlayabilirsiniz.
Ama….
Ama yaşadığımız gürültü, artık insan hayatını etkilemeye başladı. Trafik gürültüsü, korna sesleri, yüksek sesli müzik, bitmeyen kutlamalar, gece geç saatlere kadar süren düğünler.
Diyarbakır’da düğün kültürü köklü bir gelenek. Ancak bugün özellikle düğün salonlarının birçoğu, akşam saatlerinden gece yarısına kadar yüksek desibelli müzikle yüzlerce insanı etkiliyor.
Saat 23.00 gibi bitmesi gereken düğünler ne yazık ki o saatlerde bitmiyor. Çünkü dakikalarca süren korna sesleri, kontrolsüzce patlatılan havai fişekler, düğün çıkışı oluşan trafik sıkışıklığı…
İşte tüm bunlar, bir kutlamanın başkasının istirahat etmesi gerek gecesini kâbusa çevirmeye yetiyor. Bununla ilgili en uygun çözüm düğünlerin daha erken saatlerde bitirilmesi, düğün salonlarında ses sınırının aktif uygulanması, gürültüyle ilgili şikâyetlerin hızlı değerlendirilmesi ve havai fişeklerin kesinlikle yasaklanması.
Gelelim diğer önemli soruna.
Son yıllarda Diyarbakır trafiği hiç olmadığı kadar yoğun ve hatta kötü.
Geçen gün bir öğretmen arkadaşım beni cep telefonumdan arayarak bu olayı ele almamı özellikle istedi. Bunun artık şehrin yaşam kalitesini düşürdüğünü söyledi. Ben de aynen böyle düşünüyorum. Trafik sorununa uzun vadeli çözüm ancak alternatif yollar ve hafif raylı sistemden geçmektedir.
Özellikle hızlı kentleşme, merkezde daralan yollar ve artan araç sayısı, sabah işe gidiş ve akşam iş dönüşü saatlerinde şehri yaşanmaz hale getiriyor. İnsanlar artık gidecekleri yere bir saatten önce gidemez hale geldi.
Trafiğin sıkışık olduğu yerleri tek tek yazmaya gerek yok. Herkesçe malum. Trafiğe sıkışmış insanların artan stresinin, aslında günün geri kalanını da zehir ettiğini bilmeyenimiz yoktur sanırım.
Diyarbakır, surların altında yankılanan türkülerle, serin sokaklarında dolaşan insanlarıyla, Hevsel’den yükselen kuş sesleriyle bilinen bir şehirdi.
Bugün ise bu doğal seslerin yerini istenmeyen gürültüler almaya başladı.
Üstelik şehrin yeni yerleşim alanlarında bile “sessizlik lüks” hâline geldi.
İnsanlar bunun farkında fakat çoğu “yapacak bir şey yok” diye kabullenmiş durumda.
Elbette olabilir. Yeter ki hem kurumlar hem de bireyler elini taşın altına koysun.
Bir şehir sadece sokakların genişliğiyle, binaların yüksekliğiyle değil; huzuruyla, doğal güzellikleriyle güzeldir.
Diyarbakır’ın ruhu, gürültünün içinde kaybolmasın. Buradan çağrımdır.