Türkiye Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliğine Üyelik Adaylığı, Demokratikleşmesi ve Kürt Sorunu Çözüm Komisyonu

Cihan İpek

Av. Cihan İpek

*****

Bugün (05.08.2025), TBMM Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş'un başkanlığında, henüz ismi üzerinde uzlaşmaya varılamamış 48 kişiden oluşan bir komisyon toplandı. Komisyonun adı ister “Terörsüz Türkiye Komisyonu” olsun ister komisyon başka bir ad alsın, esas mesele komisyonun çalışmalarının içeriğidir. Kişisel önerim komisyon, çalışmalarını iki temel başlıkta yoğunlaştırmalıdır: Ilkin, komisyon, Türkiye Cumhuriyeti'nin sadece Türklerin değil, aynı zamanda Kürtlerin de asli bir devletleri olduğunu özümseyerek açık bir şekilde kamuoyu ile paylaşmalıdır . Ardından aynı doğrultuda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Kürtleri ikna edebilmek büyük önem taşımaktadır. Bunun için de Kürt diline, tarihine ve kültürüne gerekli saygının gösterilmesi ve kapsayıcı bir yaklaşımla hareket edilmesi şarttır.

Bu çalışmaların kolaylaştırılması için de Avrupa Birliği üyeliğine yoğunlaşmak komisyona önemli stratejik bir zemin sunacaktır.

Zira Türkiye'nin Avrupa Birliği üyelik süreci, yalnızca dış politika açısından değil; aynı zamanda iç politikada da yapısal dönüşümlerin gerçekleşmesine olanak sağlayacak stratejik bir çerçeve sunmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği, demokratikleşme sürecinin derinleşmesine ve uzun süredir çözüm bekleyen Kürt meselesinin barışçıl ve kalıcı biçimde ele alınmasına zemin hazırlayabilecek potansiyele sahiptir.

Avrupa Birliği, kurumsal yapısı ve normatif değerleri itibarıyla yalnızca ekonomik bir birlik değil, aynı zamanda bir demokratik değerler sistemidir. Üyelik sürecinde aday ülkelerden beklenen Kopenhag Kriterleri (hukukun tam üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, din, yaşam tarzı ve fikir özgürlüğü, çoğulculuk, insan haklarına saygı ve azınlık haklarının korunması gibi temel ilkeler) Türkiye’nin siyasal sisteminde köklü reformların gerçekleştirilmesini kaçınılmaz kılmaktadır. Bu bağlamda AB üyeliği, Türkiye’nin demokratik kurumlarını tahkim edebilecek bir dışsal kaldıraç işlevi görmektedir.

Kürt meselesi özelinde konuya bakıldığında ise, Avrupa Birliği perspektifi, bu çok katmanlı, tarihsel ve son elli yılı çatışmalı olan sorunun yalnızca güvenlik eksenli değil, siyasal, kültürel, ekonomik ve sosyal boyutlarıyla ele alınmasını teşvik etmektedir. Avrupa Birliği çerçevesinde azınlık haklarının korunması, etnik kültürel kimliklerin tanınması ve bölgesel kalkınmanın pozitif ayrımcılıkla desteklenmesi gibi ilkeler, Türkiye’de Kürt yurttaşların taleplerinin daha meşru ve sistematik biçimde karşılanmasına olanak tanıyabilir. Ayrıca, bu sürecin Avrupa Birliği ile birlikte şeffaf, kapsayıcı ve demokratik yöntemlerle yürütülmesi, toplumun genelinde barış kültürünün yerleşmesine katkı sunacaktır.

Ne var ki, Türkiye’nin AB ile ilişkileri uzun süredir durağan bir seyir izlemektedir. Bu durumun yalnızca Avrupa’daki Türkiye karşıtı siyasal iklimle açıklanması eksik bir değerlendirme olur. Aynı zamanda Türkiye’nin iç siyasetinde demokratik gerilemeler, (özellikle son on yılında) hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı ilkelerine aykırı uygulamalar ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar da bu sürecin askıya alınmasında etkili olmuştur. Dolayısıyla, üyelik hedefinin yeniden canlandırılması, iç politikada reform iradesinin kuvvetlenmesini ve toplumsal uzlaşının güçlendirilmesini gerekli kılmaktadır.

Türkiye’nin AB perspektifini yeniden stratejik bir hedef olarak benimsemesi, yalnızca dış politika kazanımları açısından değil; içeride demokratik rejimin kurumsallaşması, toplumsal barışın tesis edilmesi ve sosyo-ekonomik kalkınmanın sürdürülebilirliği açısından da büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, bu yeni çözüm sürecinde AB üyelik süreci de, iktidar ya da muhalefet ayrımı gözetmeksizin, tüm siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, akademi ve medya tarafından sahiplenilmesi gereken bir ortak vizyon olarak ele alınmalıdır.

Sonuç olarak, Türkiye'nin Avrupa Birliği’ne üyelik süreci, demokratikleşmenin derinleştirilmesi ve Kürt meselesinin çözümünde arzulanan normatif ve kurumsal bir çerçeve sağlayabilir. Bu hedef doğrultusunda atılacak adımlar, yalnızca Türkiye’nin uluslararası alandaki konumunu güçlendirmekle kalmayacak; aynı zamanda içeride kapsayıcı bir demokrasi inşasına da katkı sunacaktır. AB üyeliği, Türkiye için ertelenmiş bir hedef değil; bütünlüklü bir reform sürecinin omurgası olarak yeniden değerlendirilmelidir.

Cihan İpek