Mümin Ağcakaya
TİGRİS HABER - O bir isyanın, bir “hawar”ın vücut bulmuş haliydi. Bu nedenledir ki asırlık çınarların gölgesinde büyüyen çiçeklere benzerdi. Ta ki kendisi de bir çınara dönüşene kadar. Asırlara sığmayan bir isyanın orta yerinde duruyordu çünkü. Kürdün feryadı, isyanı ve mücadele azmiydi. Gazeteciliğin hakikati, objektifi, yazan kalemiydi. Bir Kürt, bir yazar, bir gazeteci, bir entelektüel, bir nüktedan, bir koca çınardı.
Yapılan basın açıklaması ile Dicle Anter ve Hüseyin Aykol’un konuşmalarının ardından, cenazesinin bırakıldığı yere karanfiller bırakıldı.
Kürtçe ve Türkçe yapılan basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
“Şüphesiz ki Apê Musa’yı anlatmaya çalışıyoruz. Ancak kelimeler ne kadar kifayetsiz kalıyor, değil mi? Anlatamıyoruz hakkıyla. Verdiği mücadeleyi, yarattığı değerleri, gazeteciliğini, yazarlığını, özünü, insanlığını, güzelliğini anlatamıyoruz.
Ama tanıyoruz işte, biliyoruz bu koca çınarı. Buradaki herkes biliyor. Kimi tanıktır mücadelesine, kimi sanıktır onunla birlikte. Kimi görmüştür özgürlük yürüyüşünü, kimi okumuştur yazdıklarını. Kimi duymuştur ne ettiğini; yarattıklarını, anlattıklarını, sesini, gülüşünü, isyanını...
Zivingê’nin bir mağarasında başladığında yaşamı, Apê Musa’nın henüz Cumhuriyet kurulmamıştı. Ama yaşamının tamamı yeni kurulan bu devletin zorbalıklarına tanık olmakla geçti. 72 yıllık yaşamına öyle çok şey sığdırdı ki, ölümünü bile bu zorbalığın, vahşetin ve Kürde kıyımı reva gören bu sistemin içine dahil etti.
Aslında bilinir; özgür basının gücünün temel kaynağı, onu büyüten ve bugünlere kadar getiren değerleridir. Bu değerleri yaratanlar da basın şehitleridir. Onlar, tüm baskı ve zora karşı dimdik ayakta durmayı bildi. Gözaltılar, işkenceler, tehditler, saldırılar karşısında milim geri adım atmadılar. Eğilmediler, bükülmediler. O son anlarında bile cellatlarının yüzüne korkusuz gözlerle baktılar ve ‘Madem ölümdür bu davanın sonu, hoş gelmiş sefa getirmiş,’ diyerek nasıl mücadele edileceğini cümle âleme, tüm dünyaya, en başta da bizlere gösterdiler.
Cengiz Altun’dan Hafız Akdemir’e, Gurbetelli Ersöz’den Nesrin Teke’ye, Orhan Karaağaç’tan Nazım’a, Ferhat’a, Seyfettin’e, Kemal’e, Ersin’e, Çetin’e, Yalçın’a ve isimlerini sayamadığımız onlarca basın şehidine; ardından gelen Ayfer’e, Nujiyan’a, Halil’e, Deniz’e, Kadri’ye, Nagehan’a, Gülistan’a, Nazım’a, Cihan’a, Aziz’e kadar… Her biri canlarıyla ödedi bu bedeli, her biri ayrı bir değer yarattı, yol gösterici oldu. Bugün hâlâ dimdik ayakta duran bir özgür basından bahsedebiliyorsak bu şehitlerin sayesindedir.
İşte bugün burada andığımız Apê Musa, basın şehitlerinin sembol ismidir. O, yazdığı zamanlarda hep anlatırdı Kürdün acısını, çilesini, maruz kaldığı zulmü. Kendisi bizzat yaşadığı içindi belki; sade, anlaşılır, öz ve vurgulu anlatırdı. Qimil’de özetlemişti halkın sorunlarını, Fırat Suyu Marmara’ya Akar derken bir gerçekliğe parmak basıyordu. Zaman zaman bu anlatıları mizaha bürüyor, daha anlaşılır kılıyordu. Ömrünün son yılına kadar yazmaya, çizmeye, anlatmaya devam etti.
Bundan 33 yıl önce bugün; bu kentte, bu mahallede, bu sokakta katlettiler Apê Musa’yı. Aldılar onu aramızdan. Tahammül edememişlerdi anlattıklarına; kalemi ve kelamı korkutmuştu onları. Katlettiler Apê Musa’yı; bedenine kurşunlar sıktılar. Vurdular Apê Musa’yı, bu sokakta boylu boyunca...
Ve bugün Apê Musa’yı anıyoruz, onunla birlikte tüm basın şehitlerini. Anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.”
Basın açıklamasının ardından Musa Anter’in oğlu Dicle Anter ve gazeteci Hüseyin Aykol kısa birer konuşma yaptı. Daha sonra Apê Musa’nın cenazesinin bırakıldığı yere yüründü. Apê Musa ve basın şehitlerinin bulunduğu yere karanfiller bırakıldıktan sonra anmaya katılanlar dağıldı.