Mümin AĞCAKAYA
TİGRİS HABER - Dicle Üniversitesi Anayasa Hukuk Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr.Fazıl Hüsnü Erdem’in Diyarbakır Birlik Vakfında ; ‘Türkiye’de Anayasa Arayışının Serencamı’ konulu toplantıda konuştu. Erdem, PKK’nin fesih kararıyla ilgili, “Yolun sonunda ulaşılması gerekene başta yapılıyor. Yani normalde bu çatışma çözüm süreçlerinde silah bırakma, örgütün kendisini fes etmesi en son aşamada gerçekleşir. Şimdi bu başta oldu” dedi. Vakıf Başkanı Metin Evsen ise, “Renkler ve diller zenginliğimizdir” dedi.
‘Düşünce dünyası ne olursa olsun herkes konuşmalı’
Diyarbakır Birlik Vakfında düzenlenen toplantıda ilk olarak Birlik Başkanı Metin Evsen konuştu.
Metin Evsen’in açılış konuşmasında şunları söyledi;
“Türkiye yeni bir sürece girdi. Düşünce dünyası ne olursa olsun herkes konuşmalı. Aynı coğrafyada yaşıyoruz aynı havayı teneffüs ediyoruz. Birbirimize vereceğimiz çok zenginliğimiz var. Renkler bizim zenginliğimizdir, diller bizim zenginliğimizdir. Hem toplumun hem de toplumlarda yaşayan insanların sorunları var. Eğer gerçekten ciddi bir anayasa yapılacaksa; hukukçuların birikimlerinde, herkesin kabul edebileceği, herkesin kendini ifade edebileceği, herkesin ortak görebileceği bir anayasanın hazırlanması lazım.”
‘Sonda yapılacak olan başta yapıldı’
Sürdürülen çözüm süreci ile ilgili Anayasa konusuna değinen Erdem, şöyle dedi;
“Her geçen gün gerek iktidar kanadından gerekse muhalefetin kimi kanatlarından yapılan açıklamalarla bu süreçte bir yeni anayasanın yapılabileceği ya da anayasa yeni bir anayasa yapılmasa dahi bir anayasa değişikliğine gideceği dillendirildi.
Yolun sonunda ulaşılması gereken başta yapılıyor. Yani normalde bu çatışma çözüm süreçlerinde silah bırakma, örgütün kendisini fes etmesi en son aşamada gerçekleşir. Şimdi bu başta oldu.
Türkiye'deki Osmanlı Türkiye Anayasacılık sürecinin genel özelliklerine kısaca değineyim. Çünkü bugün yaşanan sorunları da etkileyen özellikleri var.
Nedir genel özellik? Türkiye'deki Osmanlı Daha doğrusu Osmanlının Batılılaşması yukarıdan aşağı yöntemlerle gerçekleşmiş. Toplumun da siyasi aktörlerin de hukuku ve anayasayı önemsemesidir. Aslında hem önemseme var hem önemsememe var. Paradoksal bir şey var. Hem de icap ettiğinde yerle bir ediliyor, uyulmuyor. Hem de her derdin davası gibi görülüyor.”
‘Toplumda hukuka ne kadar az ihtiyaç hissediyorsak o kadar sağlıklı toplumuz demektir’ diyerek sözlerini sürdüren Prof.Dr. Fazıl Hüsnü Erdem, konuşmasını şöyle sürdürdü;
“Hukuk bizim hayatımıza ne kadar az müdahale ediyorsa, biz ne kadar az ihtiyaç hissediyorsak, ne kadar az yargıya başvuruyorsak; biz toplum olarak o kadar sağlıklı bir toplumuz.
1909'da anayasa değiştirildi. Bugünkü demokratik ülkelerin anayasalarına benzer bir anayasa yapılıyor. Değişiklik İngiliz monarşisine benziyor. Padişahın yetkileri kırılıyor. Sembolik yetkilere sahip oluyor. Yetki bakanlar kuruluna veriliyor. Yani tam parlamenter sistem. Ama ömrü de 3 sene, 4 sene gidiyor. Sonra 21 anayasası. Bu anayasayı sahiplenenler de; İslamcılar ve Kürtler. Temel sebep de şu; O anayasayı yapan meclis hakikaten çoğulcu bir meclis. Sosyolojik açıdan çoğulcu bir meclis. Yani mellesi var, seydası var, şeyhi, tüccarı, ağası, beyi var. Sosyalisti var, muhafazakârı var. Herkes var. Toplumsal mutabakatı sağlama kaygısı güdüldüğünden dolayı hemen herkesin kabulleneceği bir anayasa metni.
Milli mücadelenin sürdürüldüğü bir dönem, birliği, beraberliği tırnak içerisinde sağlayabilmek için ne yapılıyor? Ona uygun maddeler konuluyor. Mesela Kürtlerin desteğini alabilmek için 24 maddelik Anayasa'nın 14 maddesi özerkliğe yer veriliyor.
1921 Anayasası'nın o muhtariyet kısmını kimse bilmez. Hiçbir yerde söylenmiyor, anlatılmıyor, derslerde de anlatılmıyor. Hakikaten garip bir şey yani 14 madde özerklik. Muhtariyet. Hatta taslakta muhtariyet-i tamme deniyor yani böyle.
‘Tamme’ deyince bu meclisteki bazıları;"Bunu da söylesek bağımsızlık falan anlaşır. Bu kadar da olmaz" diyenler de oluyor.
Evkaf, vakıflar, maarif, o zaman medreseyle eğitim ayrı. Sıhhiye, ondan sonra iktisat, bayındırlık, sosyal değer, sosyal yardımlaşma, bir şey daha var. Sağlık vardı. Bunlar hepsi yerele ait. Merkeze ait yetkilerle sayılıyor. Tam federal devletlerin anayasalarındaki gibidir.”
1921 Anayasasında muhtariyet
1921 Anayasasına değinen Erdem, konuşmasının sonunda şu görüşleri aktardı;
“1921 Anayasası merkezin yetkisi bunlar diyor. Yerel yetkisi bunlar diyor. Merkeze ait yetkiler illerde vali kullanacak. Ama meclis de kendi içinden bir idare heyeti seçecek. O heyetin de bir başkanı olacak. Âdemi merkeziyetçiliğine benzer bir şey. Yargısal ve mali özellik de verilmiş, bu kadar geniştir. Mustafa Kemal de açıklıyor. 1923 şimdi hemen ilk ayında İzmit'teki basın toplantısında Ahmet Emin Yalman'a soruyorum. Bu önemli neden? Bu önümüzdeki süreç açısından da önemlidir. Onun için bu 1921'i çok geniş teferruatta anlatıyorum. Hem AK Parti'nin hem de Dem Partinin referans metni olduğundan dolayı. Ama Ahmet Emin Yalman diyor ki, "Paşam" diyor, " Bu Kürt meselesi ne olacak?" Mustafa Kemal de; “Ayrılık mümkün değil." diyor. Sayıyor. Harput'tan Sivas'a, Ankara ovasına, Ankara ve Konya ovasına varıncaya kadar Kürtlerle Türkler iç içeridir. Ayrılık olmaz. Ama diyor, biz zaten kanun esasiye muhtariyet koyduk. Bir problem yok ki. Kendi seçtikleriyle, kendileri yönetecekler. “ diyor.
O zamanki temel kaygı birliği, beraberliği sağlamak. Şimdi de benzer bir kaygı var. Mesela bir süreç başladı. Bizim de bilmediğimiz sebeplerden dolayı.
Sonuçta; bugün içinde hani birlik, beraberlik deniliyor. Ona sürekli vurgu yapılıyor. Tabii Devlet Bahçeli de buna hem emek harcıyor hem de buna ilişkin çok büyük değerlendirmelerde bulunuyor. Terörü sonlandırmak, terörsüz Türkiye'yi yaratmak, sürekli bunlar söyleniyor.”