Mümin AĞCAKAYA
TİGRİS HABER - Dünyayı gezdi. Anılarını öyküleştirdi. Gezilerinde özellikle; Uzak Doğu, Orta ve Güney Amerika ülkelerini tercih etti. TÜYAP 9.Kitap Fuarına gezi kitapları ve çocuk öyküleriyle katılan kadın Seyyah Reşide Okutur Diyarbakır’dan güzel anılarla ayrıldı.
“Selam götürdüm Şili halkına Anadolu’dan
Bir selam da Neruda’ya Nazım’dan
45 tepeli Valparaiso’ye 7 tepeli İstanbul’dan
Aynı güneş yakıyor tenimizi
Olgunlaştırıyor bağımızı bahçemizi
Şarap olup doluyor kadehlere
Haydi bir uçtan bir uca
Cheers ya da şerefe.”
“Antalya'da doğdum, büyüdüm. Antalya'nın toprağından beslendim.Yağmurunda ıslandım, güneşinde kurudum. İngilizce öğretmeniyim. Doğduğum bölgenin de etkisiyle bir yabancı dile merakım çocukluğumdan beri vardı. Üniversite eğitimimi Ankara Gazi Üniversitesi İngilizce Bölümü'nü bitirdikten sonra İngilizce öğretmenliğine başladım. 45 yıllık öğretmenim.
Şimdiye kadar 43 ülke gezdim. Şehirlerin sayısını tutamıyorum bile. Gezdiğim ülkelerde notlar tutar, yazardım. İlerleyen zamanlarda edebiyat dünyasıyla buluşmalarımız başladı; dergilerde ve gazetelerde yazmaya başladım. Sonra gelen teklifler üzerine bu yazıları kitaplaştırdım.
10 yıl önce ilk kitabım ‘Dünyanın 12 Yüzüne Yolculuk’ çıktı. Burada 12 ülkeyi anlatmıştım. Daha sonra ‘Karayipler Rüzgârı’ gezi anı kitabım basıldı.
Bunların içinde seçerek oluşturduğu ülkeleri; “Orkideler ülkesi Singapur, Sakura zamanı Japonya, duvardan yılan Çin Setti, Avrupa’daki küçük kardeşimiz Saray Bosna, dünyanın çatısı Nepal, tek kelimeyle Hindistan, turkuaz gelinlikli Nil’in annesi Mısır, mavi gözlerin değdiği Mekodonya, güzel Karadağ, Tango için Arjantin, Samba için Brezilya ve güneşin güne veda öpücüğü koyduğu Şili” olarak ele alıyor.
Bir de bizim evimizin 16 yıllık patili dostum kedim ‘Candy’ kedi çerçevesinde oluşturduğum kitabı yazdım. Burada her yaş kedi severlere hitap eden bir kitap. Ayrıca çocuklar için öyküler yazdım.
Yazar Reşide Okutur yaşamında ayrı bir yeri olan kedisi için de yazdığı ‘Candy’ için;
Hayvanlar içerisinde insan bir projesini en iyi anlayan hayvan kedi. Yani insanların yargıları kediye dönük farklı ama öyle değil.
16 yıl bizimle yaşadı kedimiz. Evde beni bekleyen bir dosttu. Bana çok şey öğretti. Kediyi çok gözlemledim. Geceli gündüzlü. Paylaşımlarımız, dostluğu, hissettirdikleri, duygusallığı, yani bunca yıllık bir öğretmenim. Hani sanmayın ki işte yalnız kalmışlar, kediye de sığmışlar. Yok böyle bir şey. Benim dünyam çok genişti. Etrafım, dostum, arkadaşlarım, öğrencilerim, kocaman bir dünyam var ama o kedilerin insan yaşamındaki yeri bambaşka.
Ben bunu 16 yıl deneyimleyerek yaşayan bir insan olarak kitaplaştırdım. Kitabımda ondan anlatıyorum. Kedinin insan yaşamındaki rolü gerçekten çok büyük. O bir filozof gibi yerine göre siz üzüntülüyseniz onu hisseder. Sevinçliyseniz onu da hisseder. Sevinçliyseniz benimle beraber o da evin içinde oynayacakmış gibi canlı canla hareket eder. Üzgünsem, yorgunsam, hatta hastaysam gelir başucumda bir anneymiş gibi, kız kardeşmiş gibi yanımda durur, gözlerime bakar.
Ne zaman ben hastaysam bile gözümü açsam baksam kediciğimle göz göze geliriz. Başımı beklerdi. Yani kedilere gerçekten şans vermeliyiz.
Dünyadaki bilim adamları dahil kediler hakkında o kadar çok güzel sözler söylemiş ki onlar kediyi kendi hayatlarına bizden daha önce almışlar ve bunun dostluğunu, faydasını paylaştıkları için cümleler de oluşturmuşlar.
Kedim benim yaşamımın gök kuşağıydı. Tüm yedi renk o kedide vardı ve benim yaşamıma yansıtırdı. Kedimi kaybettikten sonra çok üzüldüm.”
‘Diyarbakır’dan Çok Güzel Anılarla Ayrılacağım’
Gezerek biriktirdiğim bilgilerimi çocukların dünyasında yansıtarak oluşturduğum bir çocuk öykü kitabıyla Diyarbakır Kitap Fuarında okuyucuyla buluştum. Çok mutluyum.Burada, Diyarbakır halkıyla, ailesiyle, insanlarıyla, kadınlarıyla da yoğrulmuş olmak bir başka güzellik. Yani dünyayı gezerken hep aynı şeyi düşünürüm. Hindistan'da, Mısır'da veya İran'da ne hissettiysem; bu deneyim halkalarıma, dostluğa, sevgiye eklediğim halkalardan biri de Diyarbakır'dan oldu. Diyarbakır’dan çok güzel anılarla ayrılacağım.” Diye anlatan yazar Okutur;
“Çin Setti’ ne çıktım, yürüdüm. Dün Sur’da da yürüdüm. Çok etkilendim. Çin Setti’nden sonra yürüdüğüm en yüksek, en uzun duvarlar Diyarbakır Suruydu. Oturdum dakikalarca düşündüm, notlar aldım.” Diye Diyarbakır’ın üzerinde bıraktığı etkiyi dile getirenOkutur;
“Ayrıca da bir gezgin olarak Uzakdoğu ve Orta ve Güney Amerika ülkelerine ilgim, alakam Avrupa'dan daha çok. Çünkü Avrupa'da bizim gibi, biz de onun gibiyiz. Çünkü Avrupa’nın bilinen ülkelerindeki kültür, coğrafya ve insan yapısı da çok daha farklı. Onlara karışmak, onlarla beraber olmak, onları gözlemlemek benim için daha zevkli ve keyf vericiydi.
‘Dünya Küçük, Gezenin Dünyası Daha Fazla Büyüyor’
Dünya çok küçük. Dünyanın gezdikçe küçüldüğünü ama bir o kadar da gezdikçe gezenin dünyasının büyüdüğünü yaşıyorum ben. Bunu sizler de hissedersiniz eğer bu böyle olması gerekirse. Dünyaya şöyle baktığında aslında sancıların aşağı yukarı birçok yerde aynı olduğunu da görüp gözlemeyip yaşayabiliyoruz.
Bu kadar ülkeyi gezip gözlemler yaptıktan sonra Reşide Okutur;
‘Bu açgözlülük bu kavgalar ve savaşlar niye?’
“Ve orada bir durup diyoruz ki; ya doymayacak hangi karın var? Yani bu savaşlar niye? Bu kavgalar niye? Bu dünya herkese yeter, hepimize yeter. Ben bunu Arjantin'de de hissediyorum, İran'da da hissediyorum, Kamboçya'da da hissettim, Şili'de de hissettim. Vietnam’da da hissettim. Hissediyorum ya da Kırgızistan'da da aynı. O nedenle diyorum ki el ele sevgi ile birlik beraberlik içinde olabilmek, savaşlara karşı barış içinde yaşayabilmek, evren hepimizin karnını doyurabilecek durumdayken. Neden bu kadar bencillik ve açgözlülük diyor.