YARASI SÜREKLİ KANAYAN ORTADOĞU

Mümin Ağcakaya

 

 

                                                               
 
            Kudüs’ün başkent yapılması için ABD Başkanı Trump tarafından yapılan açıklamadan sonra zaten bir ateş çemberinde olan Orta-Doğunun ateşi iyice harlanmaya başladı.

Arap baharıyla başlayan yeni etkinlik ve paylaşım alanları oluşturma amacıyla başlayan müdahalenin son durağı Orta-Doğu oldu. Bilindiği gibi Orta-Doğu; çelişki ve çatışmaların en şiddetli biçimlerine sahne oldu ve bu çatışma durumu halen de devam etmektedir.  Bu çatışmaları nerdeyse her akşam televizyon ve haber kanallarından naklen yapılan yayınlarla canlı olarak izledik. Şehirler yerle bir oldu. Binlerce insan öldü. Yüz binlercesi yerinden yurdundan uzak diyarlara göç etmek zorunda kaldı. Dengeler henüz yerli yerine oturmadığı için çatışmalar devam etmektedir. Anlaşılacağı kadarıyla bu çatışma durumu önümüzde yıları da kapsayarak; daha da derinleşerek devam edecektir.

 Çünkü Orta doğudaki, enerji ve zenginlik kaynaklarının hacmi iştah kabartmaktadır. Bu yüzden dünyanın bütün büyük güçleri bölgedeki konumlanmalarından ve hedeflerinden geri adım atmaları söz konusu olmayacaktır.  Bu çatışmalar bütün analistler tarafından yeni bir dünya savaşı olarak kabul edilmektedir.  Kavimler cenneti olan bu coğrafyada; bu yeni paylaşım savaşına bir taraf olarak müdahil olmak isteyen bölgesel devletler de, ortaya çıkacak olan zenginliklerden pay almak istemektedir. Global güçlere karşı pozisyonlarını güçlendirmek için milliyetçi ulus taleplerini güçlendirmektedirler. Ulus devlet milliyetçilik ateşinin canlandırılması ise dış müdahaleyle zayıflamış olan halklar arası ilişkileri olumsuz yönde etkileyecektir. 

         Kudüs’ün yeniden gündeme getirilmesiyle yıllardır çözüm bekleyen Filistin sorununu yeniden hareketlendirecektir. Böylece; Orta Doğu’da sorunlar yumağı daha da karışacaktır.

 Dillerin, dinlerin, kültürlerin ve etnik yapıların mozaiği olan bu coğrafya da; yıllardır biriken sorunlar birbirinin içine geçmiş durumdadır. Bu karmaşıklaşan durum nasıl çözülecek.  Ya başkaları dışında çizilen kaderine boyun eğecek ya da bölge halklarının göstereceği birlik ve dayanışmayla oluşturacakları güç zembereğinden boşalacaktır. Kadim coğrafyada yaşayan halkların ortaklaşarak bulacakları yol; tarihte tıpkı Gordion düğümünün çözümünde olduğu gibi bir rol oynayacaktır. Ortaya çıkacak bu çözüm, insanlığın hatta dünyanın geleceğini yakından etkileyecektir.

Dicle, Fırat ve Nil etrafında üç büyük din, büyük tarihsel uygarlıklar, en zengin diller ve kültürler doğmuştur. İnsanlığa yol gösteren, geleceğe ışık tutan bu tarihsel ve köklü uygarlık kaynağı; sonraki uygarlıklara ve insanlığa sürekli ilham kaynağı olmuştur. Bunların yanında enerji ve zengin kaynaklarına da sahip olan kadim coğrafyada; farklı değerlere sahip gruplar arasına sürekli bir çelişki ve çatışma tohumları ekilmiş; kanayan yara durumuna düşürülmüş ve politikalarına uygun olarak istenildiği zaman kaşınarak kanatılmıştır.             
         Orta-Doğu’da Fırat-Dicle ve Nil havzalarında doğan bu uygarlık etkisini çevre kıtalara hatta okyanus ötelerine de taşıyarak insanlığın kökleriyle ve geleceğiyle kopmaz bağlar oluşturmuştur. Böylesi köklü bir geçmişe rağmen bölgenin sahip olduğu yer altı, yer üstü kaynakları ve dil, din, kültür ve tarihsel zenginlikleri başına bela olmuştur. Zenginlikleri kendilerine karşı bir çelişki ve çatışma konusu haline getirilerek adeta sorunlar yumağı haline getirilmiştir. Bu gidişle Kore’den, Afganistan’dan, Kafkaslara oralardan Orta-Doğu’ya, Arap yarımadasına hatta Afrika kıtasına kadar tarihselleşmiş bütün sorunlar yeniden gündeme oturacaktır. Böylesi geniş coğrafyanın masaya yatırılması demek dünyanın yeniden güç ve dengelerinin kurulması anlamına gelmektedir. Böylesine globalleşen sorunların çözümü ya da çözümsüzlüğü insanlığın dünya üzerindeki geleceğinin kaderini belirleyecektir.

Bütün bu hengâmeden nasıl düzlüğe çıkılacaktır. Halklar ulus devlet milliyetçiliğinden kurtulmadan, kendi tarihleriyle barışmadan, kendilerini iradi bir güç olarak ortaya çıkarmadan, kendi kimliklerine sahip çıkmadan halkların lehine, demokratik bir çözüm olmayacaktır. Yoksa gelecek başka güçlerin istek ve çıkarlarına göre belirlenecektir.
 

 
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.