Yaşam yolu bu.. duygusallık...

Nesrin Erdoğmuş
Sevgili okuyucularım merhaba
Zaman zaman duygu seline kapılırız.
Geçmişe özlem bizi duygulandır.
Modern zamanın yaşamımızdaki yerinde bile geçmişin güzelliğini düşünür ve ara ara dile getirmeye çalışırız.
Bugün sanırım bu yazımda bende geçmişi dile getirmeye çalıştım.
Yaşanmışlıkları güzelliğiyle anlatmaya çalıştım.
Bir de yaşayamadıklarımızı aklımdan geçirip koskoca bir ahhh çektim.
Ah şu duygular.
Hazin esen rüzgarlarda savrulan bir bir benliklerimiz...
Dışarıdan bir kale gibi güçlü duran, tanıdıkça sezgilerini, kalbini okudukça, bir enkaza benzeyen bizler,
ruhun sessiz usulca koyverişi sanki.
Düşüncelerin dağılışı.
Yaşanmışlıklardan kendimize ders çıkarabildiğimiz ölçüde, zamanımızın boşa geçmediği, dolu dolu yaşandığı kanaati içimizde oluşur.
Oysa zaman su gibi akıp gidiyor.
Yaşanmışlıklar, yaşanmamışlıklar ve yaşamak isteyip de hiç yaşayamadıklarımız.
Yaşanmamışlıklar ne kadar çoksa, içimizde geçmişe duyulan özlemler o kadar büyüktür.
Düşüncelerin, su gibi geçen, akıp yolunu bulamayan, yönünü ayarlayamayan içimizdeki sessiz tanıklarıdır.
Çocukluğun hatırlandığı, büyümeyi hiç göze alamadığımız, düşününce dillerden, “eskidendi çok eskiden” deyip hafızalarda kalan, canlılığını hiç bir zaman yitirmeyenlerdir.
Hani bayramlarda bize alınan kırmızı kunduraları gece başucumuza bırakıp, sabahın ilk ışıklarında kalktığımız günlerden hafızamızda kalanlardır.
Pencerenin yanına konan, serçe misali ürkekliğiyle giyilen ilk giysilerdir.
Kahvaltılarda yediğimiz mis gibi mahlepli çöreklerdir.
Çaya attığımız her şekerin sanki içimizde eriyen volkanlar olduğunu bilmektir.
Çocukluğun, tertemiz berrak akan nehirler gibi çabuk akmasıydı geçen zaman
Akıntıya çekilen her güçsüz küreğin yönünü bulmaması gibiydi.
Cebimizdeki tek simit parasını koşarken düşürdüğümüz anlardı.
Yolda kaybolan parayı ararken, tek yirmi beş kuruşluğu bulmak için Allah"a yalvardığımızdı.
Okulda birbirimize çelmeler taktığımız, boğuşup barıştığımız günlerdi.
Okuldan eve gelince salçalı ekmeklerle, sokaklarda bilye oynadığımız günlerdi.
Bulduğumuz her kedinin peşinden koşup, mahalle delisinin peşine takılınca hedefimiz yakalanmamaktı.
Gözün gördüğü yüreklerin duyduğu, küçük umutların hep var olduğu çocuk ruhlarımızdı yaşadıklarımız.
Yetişmiş bedenlerimizin yürürken zorluk çekmesi, gülen yüzlerin arkasındaki kederin mahzunluğu, sanki konuşmaya başlayan küçük çocuğun ilk heyecanı gibiydi söyleyemediklerimiz.
Susmak değil sonsuzluğa kadar, aslında tek bir zaman biriminin bile bize ağır geldiğini, yüreklerdeki korkunun, aslında cengâver ruhlu göstermemizdi.
Ağlayıp, gözyaşlarımızı akıtmak için çabalarken, gülen gözlerimizdeki hüznün gizlenmesini, ağladığımız gecelerin sabahında gözümüzdeki kızarıklığın kaybolmasını istememizdi.
Sevdiğimiz insanın mektubunu, bir selamını özlemimizdi.
Beyaz gömlekli lacivert renkli formalarımızda cebimizdeki kopyaları çekemediğimizden sinirden yırttığımız günlerdi.
Harita da ismini duyduğumuz her şehre gitmek, o şehrin denizinde yüzmek, dağını, ormanını, yollarını keşfetmek istememizdi.
Sanki yağan her yağmur tanesinde aşkı yaşamak için ıslanmayı beklememizdi.
Çalışmaya başladığımızda elimize geçen ilk paranın hiç bitmeyeceğini sanmamızdı.
Akşam karanlıklarına kaldığımız da, evde söylenen yalanlara kendimizi bile inandırır saf hallerimize içtence gülmemizdi.
Saçlarımızdan ıslanan her bir telin, yüreğimizdeki akıp geçen zamanın olduğunu bilmeden yaşadığımız günlerdi.
Ya yaşanmamışlıklar;
Yapmak isteyip de sadece düşlerimizde yapabildiklerimiz.
Yeri ve zamanını, ortamını bir türlü yaratamadığımız, hayallerimizin oyunları olarak bıraktıklarımız.
Normal hayatta aslında ya toplum veya aile dayatmalarından dolayı dört duvar arasında sıkışıp kaldığımız anlarımızdır.
Maddi ve manevi tüm dayatmaların olduğu, ancak o yaşam diliminde yapıldığında haz alınan eylemlerdi.
Aslında insanoğlu hangi yaşında olursa olsun duygusal bir varlıktır.
Sevgili okuyucularım yazımın başında da sizlere yazdığım gibi bugün bir duygusallık var içimde.
Tarif edilemez garip bir duygusallık.
Yaşayamadıklarımız biz bunun adına diyoruz.
O zaman ayaklarımız hala yürüyebiliyorsa, düşlerimizi gerçekleştirmeye koşalım.
Sevgilerimle